Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

"Okumazsak Bize Böyle Ot Yoldururlar"

Askerliğimi 305. kısa dönem olarak Doğu'nun çok ama çok soğuk bir ilçesinde askerlik şubesi çavuşu olarak yaptım.

Üniversiteyi kazandığımda öğretmen olacağım için değil yedek subay olarak askerliğimi yapma ihtimalim olduğu için sevinmiştim. Fakat nasip değilmiş, o çok özendiğim üniformayı giyemedim. Hayallerimi gerçekleştiremedim. Her neyse, sözü fazla uzatmak istemem. Başıma gelenler:

1- Acemi eğitimi esnasında askeri eğitimden ziyade bol bol ot yolduk. Bağlı olduğumuz tabur karargahı ve çevresinde bir tane bile ot bırakmadık. Çok başarılıydık kısacası. Bu işte bize nezaret eden astsubay çavuş 20 yaşındaydı ve bizim yaş ortalamamız 25-30 arasındaydı. Gelmişimizi geçmişimizi bol bol hatırladı bu astsubay.

Bir gün yine mutat olduğu üzere ot yoluyoruz. Tel örgülerin gerisinde iki çocuk bizi seyrediyor ve şu bomba yorumu yapıyorlar: "Oğlum bak biz okumazsak ha böyle bize ot yoldirirler". Gülsek mi ağlasak mı şaşırdık. Zira hepimiz üniversite mezunu 50 kişi idik.

2- Askerlik şubesinde şube astsubayımız da 20 yaşında daha toyluğunu atamamış bıyıkları henüz terlemiş bi gençti. Gündüz vakti işini yapmaz, gecenin bir vakti evinden gelir 6 saat çapraz nöbet tutmama bakmaksızın bilgisayar başında gece geç saatlere kadar beni çalıştırırdı.

3- Annemle telefonla konuştum diye -ki şubedeki ankesörlü telefonla- beni askeri mahkemeye verdiren de oydu... Neyse ki şube başkanımızn girişimi ile bu işten yırttım.

4- Askerlik şubesindeki köpeklere kırk yılda bir iyi çıkan yemeklerin büyük bir bölümünü ayırıp bizi kuru ekmek-peynire talim ettiren de oydu. Ona göre biz gidici, kangal yavruları kalıcıydı. 5 ayım o namussuzların boklarını temizlemekle geçti. Hayalim mi? Dağda komando asteğmenliği idi.

5- Aynı şehirde asker öğretmen olan dayımın oğlunu da kullanarak öğretmenevinde kalan bayan meslektaşlarıma göz dikip onlara sulanan da oydu. Bu yüzden dayı oğlum şubenin önünden bile geçemezdi bana bela olmasın diye.

6- Aynı şahsı ilçede kötü şöhret yapmış bir kadınla odasında pazarlık yaparken de basan bendim. Adam evli ve 1 yaşında bir çocuk sahibiydi. Bu sayede son ayımı rahat içersinde geçirdim. Son gecemde attığı kazığı saymazsak. O gece askerlik şubesindeki tüm eşyaların yerini bana ve bir garibana değiştirtti.

7- Yazlık kamuflaj ve postallarla gelen 84/3 erlere yalvarmalarıma rağmen kışlık kamuflaj verdirtmeyen, o meşhur Doğu Anadolu soğuklarında asker azlığı sebebi ile 2 saat nöbet tutan (ki o gecelerde nöbetler yarım saate düşerdi diğer birliklerde) bizlere bir kar başlığını, eldiveni dahi çok gören; onları para ile almamıza sebep olan da oydu.

Depomuz vardı. Çifter çifter botların, en az 40 takım kışlık kamuflajın, eldivenin, don ve fanilanın olduğu bir depomuz vardı elbet. Ama teftişte eksik çıkar, hesap vermek zorunda kalırım korkusu da vardı küçük kurşun askerimizin.

8- Son anı. Bir aralık günü nöbet tutarken iki asteğmen geldi. Çaprazı gösterdim hemen. Asteğmenlerden bir tanesi babacanca (!) enseme bir şaplak atıp "çavuş, kaça kaçsın" deyince cevabı verdim hemen:"305 kısa dönem komutanım". Asteğmenler bozuldular... "Kusura bakma kardeşim, biz de 305. dönemiz".

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı