Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Henüz Asker Olmamış Birinin Askerlik Anıları

*Reha Ruhavioğlu'nun Habertaraf'taki yazısı. Buradan paylaşmamıza izin verdiği için kendisine teşekkür ediyoruz.

Günlerdir bir web sitesinde askerlerin anılarını okuyorum. Okuduğum anıların hepsi olumsuz ama bildiğimiz olumsuzluklardan değil, hemen hepsi hak ihlali, insan onurunu kırıcı anılar.

Böyle bir sitede yüzlerce berbat anıyı okurken bir insanın alabileceği en kötü haberi aldım; askere çağrılıyorum!

Bürokrasi ile hele de askeri bürokrasi ile ilişkilerim hiç de iyi değildir. Neyse efendim askerlik şubesine gidip son durumu öğrenelim derken derhal askere alınmam gerektiğini öğrendim. İyi dedim; yapılması gerekenleri öğrenmek üzere şubeye gittim. Saat 15.45 ama bana mesainin bittiğini söylüyorlar. Mesainin 17.00’da bitmesi gerektiğini söylüyorum ama nafile bugün git yarın gel… Enteresan olan o günlerde üç komutanın açığa alındığı haberi ile uyanmış ve askerî statükonun bittiğini sanmıştım, yanılmışım. Bir “La havle…” çekerek ertesi günü bekledim. Saat 14.00 sıralarında geldim ve yaklaşık bir saat bekledikten sonra hangi evrakların lazım olduğunu öğrendim; 4 adet kimlik fotokopisi, 4 adet diploma fotokopisi, 4 adet fotoğraf ve kesinlikle nüfus cüzdanının aslı!

Cuma günü tüm bu evraklarla tekrar gittim, saat 15.00 suları, Allah’tan mesai bitmemiş. İçeri alındım, bu eziyet bitti bitiyor derken nesli tükenmekte olan bir örnekle karşılaştım; 30 Kasım 2011 tarihine kadar tecilli olmama rağmen bu yılın ağustos ayında askere çağrılmış ve gitmediğim için bakaya kalmışım  (ki bunun ne olduğunu bilmiyorum). Bağlı bulunduğum şubeye telefon edildi, yetkili yok, pazartesi düzeltilecek, bugün git pazartesi gel…

(Bu arada şubede asılı olan o fotoğraftan bahsetmeden olmaz; bahar ayı, muhtemelen yayla zamanı. Yaylada 5-10 çocuk halay çekiyor, bir düğün veya şenlik var. Etrafta çatık kaşlı, uzun namlulu silahlarıyla sivilden çok asker var. Fotoğrafın üzerindeki yazı şöyle; “Mehmetçik her zaman ve her yerde halkının yanındadır!” vay bee..)

Efendim pazartesi günü (dün) saat 13.00 sularında tekrar gittim, önce bir saat kapıda bekledim, sonra içeri alındım, sıra almadan yukarı çıktım; abi benim işlemde askerlik şubesinden kaynaklı bir hata vardı, düzeltilmiş mi acaba? Telefon açıldı, ııh düzeltilmemiş. Askerlik şubesine tecil dilekçesi vermeden tecil edilmiyor askerliğiniz, benim elimde tecilli olduğuma dair belge var ama onlar tecil isteminde bulunmadığımı söylüyorlar. Aşağı in, yukarı çık, şu beyefendiye git, o hanımefendinin yanında bekle, saat 15.00 falan…

(Bu arada bir soru; ‘abi diplomanın 4 fotokopisini istiyorsunuz peki yoksa?’ ‘O zaman olmaz’ diyor. Diplomayı yırtmak geçiyor içimden… Yırtarsam en az 6 ay daha ertelenmiş olacağı kesin… Askere gitmemek için 40 takla, gitmek için bir 40 takla daha nne güzel memleket yarabbi…)

İçimdeki askere gitme aşkı bir alevleniyor ki sormayın, şubeyi bile yakar… Her halükarda gitmek istiyorum, ne yapmalıyım? Bakaya kalmak suç, ifade vereceksin, haydaaa… Tamam ifade vereceğim, nasıl olsa belge var elimde… Bir saatten fazla bekle, bekle, bekle… Ver evraklarını genç adam! Aman Allah’ım bu ses, cennete çağıran meleğin sesi sanki. Abartma diyorum kendi kendime, tüm bu sıkıntıları okuduğun türden anılar yaşayacağın cehenneme girmek için çekiyorsun, yani bu olsa olsa zebaninin sesi olabilir… Neyse… Evraklar? Tamam. Kimlik buyurun, eyvah o da ne! Nüfus cüzdanımı evde unutmuşum, ehliyet olmaz diyor…

Rica ediyorum, komutana git diyor. Komutan genç, babacan birine benziyor, en azından dinlerken öyle… Sonra olmaz diyor gidin evden getirin nüfus cüzdanınızı… Efendim; ev uzak, mesai bitiyor, kem küm… Olmaz diyor komutan, kurallar var! Bunu söyleyen komutan odasında sigarasını tüttürüyor, içimden tüküreyim kuralına deyip çıkıyorum. Ellerim, hatta tüm vücudum titriyor. Gözlerim doldu dolacak, “La havle…” diyorum…

Şubeden çıktıktan sonra aldığım Taraf’ın manşetini bir işaret olarak mı okumalıyım; “Urfa’da şanlı vicdan taburu!” 40 genç vicdani reddini açıklamış, “ne askere ne de dağa! Kardeş kanı dökmemek için silah altına girmeyi reddediyoruz!”

Şimdi siz bu yazıyı okurken ben yine şubeye gideceğim; nüfus cüzdanının aslı ve 4 fotokopisi, 4 diploma fotokopisi ve 4 fotoğraf ile 4 dilekçe ile… 4x4’lük bir kurumun neferi olmak için…

Bir pürüz daha çıkarsa yalvar yakar beni ikna eden ailem ve eşimin hatrını da yok sayacak ve ‘vicdani red’ dilekçemi vereceğim…

Ha vermezsem ne olacak; aileme ve eşime söz verdiğim için, kendim değil onlar için 6 ay bu berbat anıları biriktireceğim…

Unutmadan; eşim baş/ı/örtülü olduğu için yemin törenime gelemeyecek…

Ve ben bu ordunun askeri olmaktan gurur duyacağım, güldürmeyin beni…

http://www.habertaraf.com/koseyazisi/7438-henuz_asker_olmamis_birinin_askerlik_anilari8230.html

Reha Ruhavioğlu, asker adayı

Zİyaretçİ Sayısı