Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Aç, Aç!

209. kısa dönem Sivas'ta askerliğimi yaptım.

Sürekli "aç-aç" gelirdi. Para karşılığı giderdik. Orada sahneye çıkan kadın çırılçıplak soyunurdu. Askerler de "aç, aç" diye bağırırdı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Sara Nöbetinde Yemeğe Devam

Ankara'da usta askerliğimi yaptığım birlikte bir astsubay çavuş, nöbetçi olduğu akşam içmiş gelmiş ve saat dokuzda herkes eşofmanlarını giymiş yataklarına girdiği sıra herkes toplanacak diye emir vermiş. Hiçbir vukuat yok. Asker yorulmuş, birçoğu yataklarında. Geceleyin milletin nöbeti var; ama adam toplayacaksın diyor çavuşa. Garibim herkes toplanıyor ve astsubay çavuş başlıyor şovuna.O elemandan tam 2 saat ayazın altında, buz gibi betonda oturarak mal gibi başı kıçı belli olmayan cümlelerden oluşan sarhoş zırvası dinledik. Hakkım helal değil ona.

Acemiliği de Kütahya'daydı askerliğimin. Yemekhanede dua bitince tam herkes yerine oturuyordu ki elemanın biri yere düştü. Biz "n'oluyo" diye oraya bakındık. Biraz gürültü oldu. 3-5 sağlıkçı arkadaş koştular ne var diye. Elemanın sarası varmış, nöbet geçiriyomuş. Daha 21-22 yaşlarında olan bir astsubay çavuş askere ne olduğuna bakmadı bile. Yemekhanedeki 700-800 civarındaki herkesi ayağa kaldırdı. "Okumuş eşeklersiniz siz!" diye defalarca bağırdı durdu. Çoğumuz kısa dönem askerleriz ve yaş ortalamamız otuz. Birçoğu evli, çocuğu olan insanlar. Sebepsiz yere aşağılandık. Sinirinden kimse bir şey yiyemedi. Neymiş? Arkadaşımız yere düşecekmiş, biz dönüp bakmayacakmışız. Öylece yemeğe devam edecekmişiz.

İhmal Malulü Şehitler

Ben askerliğimi 1989-1990 yılları arasında Sivas'ta 8 ay kısa dönem yaptım.

Orada askerliğin ne olduğunu anladım. 2 aylık acemilikleri sırasında torpilli olduğunu söyleyen birçok er, usta birliklerinin neresi olduğunu önceden biliyordu: Fenerbahçe Orduevi gibi. Bu torpillilerin bir tanesi de Beşiktaş Askeri Müzesi'nde askerliğini sürdüreceğini söyleyince ona gülerek "olmaz" demiştim. Bir kere orası denizci, biz ise piyadeyiz. Dağıtımı Deniz Müzesi'ne çıkmıştı. Aslında bütün torpillilerin dağıtımı dedikleri yere çıktı.
-----
Yeni gelen acemi bir uzun dönem asker, hastalandığı için hastaneye muayeneye gitti. Askeri doktor bir şeyin yok diye göndermiş. Ateşi çıktığı için ertesi gün bir daha gönderdik. Yine teşhis koyamadılar. Bir sonraki gün gönderdiğimizde doktor azarlamış askeri: "Bir dâhâ seni karşımda görürsem askeri mahkemeye sevk ederim, üç ay hapis cezası alırsın" diye. Akşama kadar ateşi düşmedi. Hastaneye götürme teklifimize de korkusundan karşı çıktı. Durumu kötüleşince sedye ile götürdük. Askeri gören yaşlı doktor endişelendi. Meğer menenjitmiş. Hemen yoğun bakıma alındı. O gece yarısı da vefat etti. Tabur komutanının ağlayan yoksul Anadolulu anne ve babaya dediklerini arkadaşlar aktardı: "Sizin oğlunuz şehit oldu. Ne mutlu ona. Artık cennette. Ne mutlu size. Şehit ana ve babasısınız."
------
Namaz kılmak isteyen doktorasını yapmış ilahiyatçı arkadaşa üsteğmenin dediği söz : "Ben akşam Kuran'a baktım. Beş vakit namazı akşam kılabilirsiniz."

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Asker Varken Makineye Gerek Yok

Ankara-Mamak Barış Gücü Tugayı kara kuvetleri komutanı gelecek diye dağın mıntıkasını yapmıştık ve dağda hendek kazmaya çalışmıştık. Ta ki elimizdeki kazma kürek bizden bile daha dayanıksız çıkıp kırıldıktan sonra. Sonunda mantıksızlıktan vazgeçip rütbelilerimiz garajda çürümeye terk edilen iş makinelerini çağırıp onlara kazdırmışlardı.

Garajdaki mercimek tanesi büyüklüğündeki taşları bir kova içine toplamamız ise çok komikti. O taşların toplanma amacını hala anlamış değilim. Askerliğin bana kazandırdığı tek şey vardı, o da fazla kilolarımı orada bırakmam. Fazla kilolarım bile o mantıksızlığa dayanamadı.

Allah askerimize zeval vermesin.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Her Bilgi Bir Bela

2003 yılı Ağrı Patnos'ta yaptığım kısa dönem askerliğimde, bilgisayar bilgim başıma bela olmuştu.

Yan tarafımızdaki bölüğün komutanı olan üsteğmen karargah toplantısında tugay komutanının gözüne girebilmek için Powerpoint sunumlarını bana hazırlatıyordu. Gece nöbetçi olduğu zamanlar postasını gönderip beni yataktan kaldırtıyor, odasındaki bilgisayarda sunum hazırlatıyordu. Sabah o yatıyor bense kaldığım yerden askerliğe devam ediyordum.

En nefret ettiğim şey de şu idi: Sabahları erlerden birini odasına çağırıyor postallarını (ayağındayken) boyatıyordu.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Erotik Klip İndirmek Emek İster

Yıl 2005, Adana.

Kısa dönem yapıyoruz askerliği. Dale şarkısı yeni patladı, kasıp kavuruyor ortalığı. Arkadaşımın görevi yarbayın bilgisayarına dale şarkısının klibi gibi erotik klipler yüklemekti.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Komutan Çocuğunun Eğitimi İçin...

2007 yılında İzmir'de kısa dönem olarak askerliğimi yaptım.

Tabur komutanının çocukları ikinci el üniversite hazırlık kitapları almışlar veya kendi eski kitaplarını satmaya çalışıyorlar, tam bilmiyorum. Sonuçta, bu kitapları daha evvel kullanan kişi kitaptaki bütün soruların şıklarını kitapların üzerine işaretlemiş. Tabur komutanı da getirmiş bu kitapları karargah bölüğüne bağlı acil müdahale mangasının erlerine, ellerine de birer silgi vermiş. Sabahtan akşama kadar işaretli şıkları temizledi bu askerler.

Taburda kısa dönem askerlerin arasında matematik ve ingilizce hocası olanlar karargah bölüğüne ayrılır ve orada komutan çocuklarına özel ders verirlerdi.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bir Astsubayın Eleştirileri

Burda yazılan her şeyi okudum. Çoğu yerde yazılanlar doğrudur ve daha niceleri var. Özellikle eskiden daha fazla olurdu. Şu an eskiye nispeten daha az. Ama yeterli değil. Şu anki durumda "askere birşey olmasın aman ha rütbeli ölse de önemli değil, çünkü o kendinden sorumlu ama asker emanet" zihniyeti yerleşti.

Her ne kadar egolarını tatmin eden merhamet bilmeyen rütbeliler varsa da aile terbiyesi almamış kural tanımaz erbaş ve erler de unutulmamalı. Bu tür kişiler o kadar çok ki... bütün ülke olarak dejenerasyona uğradık. Burda askerliğini yapmış kişiler yazıyorlar ama çoğu kendilerinide eleştirmeyi unutmasın. Sisteme uyarak ayrımcılık yaptıklarını bilsinler. Nazik davranan rütbeliye saygısız davranmayı, ama küfür edenin önünde put misali durduklarını unutmasınlar.

Askeri okullarda merhamet, vefa, sadakat, üstünkörü anlatılırken küfür, üçkağıtçılık, ahlaksızlık yaşayarak öğreniliyor ve bu durum kışlalarda devam ediyor. Kız arkadaşın yoksa ayıplanırdın. "Sen daha milli olmadın mı diye" dalga geçilirdi. İçki içmeyenle dalga geçilirdi. Sırf içki içilip içilmediğine bakıp fişlemek için yemekler düzenlenip fotoğraflar çekilirdi. Allaha şükür, gözlemlerimden edindiğim bunların yavaş yavaş azaldığı.

Bunu karşı tez olarak yazmıyorum. Ordunun sistemi çöktü çökecek.

Bedelli Askerliğin Dayanılmaz Hafifliği

Askerliğimi 2000'li yılların ilk yarısında bedelli olarak Burdur'da yaptım. Bir ayda yaşadığım saçmalıkların sayısını hatırlamıyorum. Saçmalıklar teslim olduğumuzda kışla kapısında başladı. Bedelli askerlik için bir sene önceden başvurduğum halde ismim listede geçmiyordu, sonuçta epey uğraştıktan sonra ek bir listede nihayet ismimi buldular. Asıl garip olan, içeriye bedelli askerlik için başvurmadan gelenleri bile alıyorlardı. Bunu koğuşlara ek ranzalar koyarak hallediyorlardı.

Sonra içerde kayıt işlemleri başladı. Eski tip daktilo dökümü olduğu düşük yazı kalitesinden belli olan değişik belgelere belki 10 kereden fazla isim, adres ve diğer kimlik bilgilerini yazdık, imza attık. Bu işlem neredeyse yarım günümüzü aldı. Fakat terhisimiz yaklaştığında koğuş kapısında bir liste gördük, terhis belgeleri için gene adres ve diğer kimlik verilerini istiyorlardı. 21. yüzyılda bizim TSK daha bilgisayar kullanmıyordu ve kağıt belgeleri de arşivlemeyi beceremiyordu.

Bölük komutanının bize ilk attiğı nutukta söylediği mantık denen şeyin kışla kapısının dışında geçerli olduğuydu.

Bir Berber Macerası

Askerliğimi bir orduevinde yaptım, 1987/1 tertip olarak. 26 yaşında gitmiştim askere.

Psikopat bir başçavuşumuz vardı. Subay orduevinde dururdu; ama astubay orduevinin askerleri de ona bağlıydı.Ben astsubay orduevindeydim. Bizim birliğin berberi yirmi günlüğüne yıllık izine gitti. Tabi ki bu süre içinde saçlarımız uzadı. İzinli giden arkadaşımızın yerine geçiçi gelen arkadaşa gittim, "saçlarım uzadı, keser misin" dedim. "Başçavuşun emri var erlerin saçını kesmeyeceğim, sadece astsubayların saçını keseceğim" dedi. "Biz ne yapacağız" dedim. "Bekleyeceksiniz kendi berberinizi" dedi. İki gün sonra yeniden gittim. "Benim saçlarım çok uzadı başçavuş görürse kızar" dedim. "İzin alalım kes saçlarımı" dedim. İzin istemiş başçavuştan "kesmeyeceksin" demiş.

Neyse birkaç gün sonra başçavuş bizim birliğe geldi. İçtimaya çıktık, daha beni görür görmez "buraya gel" dedi. Gittim. Hiçbir şey sormadan tokadı patlattı. "Komutanım" derken bir tane daha patlattı. "Bu saçlar ne" dedi. "Komutanım, berber yok; geçici berbere de siz emir vermişsiniz" dedim. "Olsun" dedi, "ben anlamam" dedi. "Kestirecektin" dedi, gitti. Hem berbere emir veriyor kesmeyeceksin diye. Hem de bize niye saçlarınız uzun diye tokat atıyor!

O günkü nöbetçi amir benim sık sık özel işlerini yaptığım binbaşıydı. O gün beni nöbetçi olduğu birliğe çağırdı. Tabii bizim başçavuştan izin alarak. Araba göndermiş gitmem için. Bizim başçavuş benim şikayet ettiğimi düşünerek hemen odasına çağırdı, bir yalakalık bir yalakalık... Kendime yediremedim kız gibi şikayet etmeyi. Bir şey demedim binbaşıya.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

İnancımdan Dolayı Horlandım

Kıbrısta yaptım askerliğimi, 1999 yılında.

O günlere lanet olsun. Ben bir asteğmendim. Sivilde ise onlarca kişinin patronluğunu yapan biriydim. Ancak elemanlarımın yaptıkları işlerde onlarla birlikte iş elbisesi giyen, çalışan, onların yediklerinden yiyen, çalıştırdığım kişileri kardeşi, ağabeyi olarak gören bir patrondum. Evli ve çocuk sahibi biri olarak yaptım askerliğimi. 2 üniversite okudum, 3 yıl üniversitede sözleşmeli öğretim görevlisi olarak eğitim verdim. Ancak askerde sırf inancımdan dolayı horlandım. Uyduruk sebeplerle 15 gün hapis yattım, uyduruk bahanelerle 4 gün hücre cezası verdiler. Batarya komutanı olan yüzbaşı insan düşmanı bir varlıktı. Askere de zulmederdi, biz asteğmenlere de...

Ağustos 1999 depremi nedeniyle tüm yurtta eğlenceler iptal edilmişti; ama Kıbrıs'ta en adi biçimde askeri birliklere fahişeler ve açık saçık kadınlar getiriliyor, şaraplar sipariş veriliyordu. Milenyum yılbaşını da doyasıya kutladılar. Anlatacak çok şey var.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerlerin Daha İyi Hizmet Almasını Sağlıyorum

Ben bir öğretmenim ve askerlik yapmadım. Askerlik şubesi kilom nedeniyle askerliğe elverişli olmadığımı söyledi. İki kez boy ve kilomu ölçerek buna karar verdiler. Hepsi toplam 30 saniye sürdü sanıyorum. Yalnız ben bu 30 saniye için oruç ağız 2 hafta her gün sabahtan akşama askerlik şubesi ve hastane arasında mekik dokudum. Yaklaşık 40 vesikalık fotoğraf ve bir top kağıdı olur olmaz herkese onaylattım. Bu olaylar beni daha üretken biri yaptı. Bildiğim küfürler dışında birçok yeni küfür uydurdum. Sonuç olarak içerisinde benim ağzımdan yazılan birkaç cümleyle birlikte askerliğe elverişli değildir raporu aldım.

O zamanlar çok düşündüm itiraz etsem mi diye ama Bitlis'e atanıp öğretmenliğe başladıktan sonra ve askeriyenin iç işlerine biraz vakıf olunca her şeyden soğudum. Evet arkadaşlar Doğu'ya görev yapmaya giden bir öğretmen, öğretmenevine gittiğinde orduevindeki ücretin 5 katını ödüyor. Aynı öğretmen subayla aynı yemeği yediğinde 8 katını ödüyor. Aynı öğretmen tazminatlı subay maaşının yarısı kadar maaş alıyor. Şunu anladım ki ben görevim itibariyle hem vatana hizmet ediyor hem de vergi ödeyerek askerlerin daha iyi şartlarda hizmet almasını sağlıyorum. Bu kadar fedakarlıktan sonra askeriyenin bana daha fazla ihtiyacı olmadığını şimdi anlıyorum...

İsimsiz, bize ulaşan öğretmen

Hepatit B

Acemi birliği, Amasya Çavuş Talimgahı; Usta Birliği, Kıbrıs, 2008

Ben askerlik yaparken Ankara'dan seçmelere geldiler. Benim mesleğim ise ses sistemleri idi. Bir meydanda tüm askerler toplandı. Vücudunda yara izi olanlar, okuma-yazma bilmeyenler, kronik hastalığı olanlar ayrılsın dendi. Ben ayrılmadım. Halbuki Hepatit B hastası idim. Ayrılmadım, çünkü mesleğimde usta olduğum için seçileceğimi biliyordum. Benim Hepatit B nedeniyle Ankara'daki usta birliğine seçilmemi engelleyecek komutana bir çift sözüm vardı.

Nitekim seçmelerde yüzlerce asker arasından seçildim. Anladığım kadarı ile başkentte askerlik yapacakmış bu seçilenler. Komutan bana baktı ve tekrar bir hastalığım var mı diye sordu. Ben de "evet var" dedim.

Kronik Prostat İltihabı Oldum

Yazıklar olsun.... Sorarsanız askerlik çoğu kişiden birşeyler alır götürür, benden ise hayatımı götürdü desem belki de yeridir. Acemi birliğimde benden hayatımı çaldılar.

Futbol sahasında oturarak içtima beklerdik. Yer ıslak, zemin toprak. Bir o ayağımızı bir diğer ayağımızı altımıza alıyoruz ama nafile, botun derisinden bile ayağımıza taşlar batıyor. Diğer şık ise kıçımızın üzerine oturmak. Tabii yer ıslak ve soğuk. Otur otur, abartısız 2-3 saat oturduğumuz olurdu. Elbette nizami ve sıralı bir şekilde. Yani öyle fazla hareket edemezsiniz. Başımızda çoban denilen birkaç asker vardı. 35 gün filan süren acemiliğimiz bitti. Usta birliğine giderken şehirlerarası otobüsü durdurmak zorunda kaldım. İndim, küçük tuvaletim gelmişti. Askerliğim boyunca yarım saatte bir tuvalet ihtiyacı duyarak yaşadım. Hatta şehir merkezinden birliğe gelinceye kadar, ki iki kilometrelik bir yoldu, beş defa araçtan indiğimi biliyorum. Hem psikolojik hem de fiziksel olarak hasta olmuştum. Devlet hastaneleri de askeriyeden geri kalmaz. Oradaki doktor bir halt bilmediğinden bana burada yazamayacağım saçma bir şeyler söyledi. Tezkeremi aldıktan yıllar sonra anladım ki prostat iltihabı olmuşum. Askerliğim biteli yedi yıl oldu. Hala hayatımın önemli bir bölümünü bu hastalığın yarattığı psikoloji ile yaşıyorum. Hayat standardım %50 düştü desem yeridir. Kronik prostat iltihabı oldum.

Bu askerliğe de, devlet hastanesi doktoruna da hakkım zehir zıkkım olsun! Beddua etmek iyi değildir biliyorum ama benim hayatımın geri kalanı bu gerizekalılar yüzünden mahvoldu. Rabbim haklarından gelir inşallah. Oysa ki bu vatan için askerliğime bir gün önceden teslim olmuştum. Yazıklar olsun... Anlatmaya kalksam daha neler var… Sanırım hayatımı mahvedecek kadar oldular...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Oruç İmtihanı

99 yılında Kara Kuvvetleri Karagahında yaptım askerliğimi.

Bize bağlı bir şubede bir binbaşı vardı. İri yarı askerlere pek de iyi davranmayan bir subaydı. Ben kendisine içimden "hayvan binbaşı" derdim.

Karargahtaki makam odaları o yıl neredeyse tamamen yıkılıp yeniden yapıldı. O sırada bizim de taşınmamız gerekiyor. Tek başıma taşıyamayacağım için de yeni gelen askerlerden bir grubu getirdiler. Gelen çocuklarla birlikte koca koca dolapları taşıdık. Üstelik aylardan Ramazan, oruçluyum. Öğle oldu, henüz bitmemişti işlerimiz. Yemek saati geldi. Çocuklar tabi ki yoruldu, içlerinde oruç olanları da var olmayanları da... Yemeği bahane edip dinlenmeye gitmek istedik. Çocukları getiren bizim bölükteki uzman çavuşa gidip yemek saatinin geldiğini söyledim. Çavuş da gidip binbaşıya söyledi. "Kimse oruç tutmuyor mu?" dedi binbaşı. "Tutmuyor", dedi Çavuş. Çavuşa döndü, "bunlar yalan söylüyordur çoğu oruçludur bunların, oruç tutanlar çalışmaya devam etsin", dedi.

"Onlar da yorulmustur komutanım", diyen çavuşa bayağı bir şey anlattı. Çavuş çıktıktan sonra binbaşının odasına ben girip çocukları yemeğe götüreceğimi söyledim. "Kimse oruç tutmuyor mu lan!" dedi. "Hayır, tutmuyormuş", dedim. Çocukların yanına gitti ve herkese tek tek oruç olup olmadığını sordu. Hepsi de oruç tutmadıklarını söylediler. Binbaşı bunun üzerine oruçluyken yalan söylemenin günahlarını vaaz etti.

Hayatında oruç tutmamış bir adamdan bunları duymak acayipti diyebilirim.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Kaçmayı Düşündüm


Eski Foça Leventler Limanı’nda, 1998 yılında askerlik yaptım. 

Beni mesleğimden ötürü garson olarak subay gazinosuna verdiler. Burada kaldığım süre içinde, devletin malının nasıl çalındığını gözlerimle gördüm. Geceleri askeri araçlardan hortumla çekilen akaryakıtın sivil araçlara doldurulduğunu, yakıt vermek istemeyen şoförlere baskı yapıldığını, örneğin yemek verilmediğini çok gördüm. Kantine gelen malların adeta yağma edildiğini, görevlilerin evlerine götürdüğünü benimle beraber tüm er arkadaşlar gördüler. 

Bir astsubay vardı. Kantine mal getiren tüm esnafı haraca bağlamıştı. Satılan her şeyden komisyon alıyordu. Çok zamanlar böyle vatan görevi mi olur deyip kaçmayı düşündüm. Hiçbir bedel ödemeden bizi köle gibi çalıştırdılar. Sabahın 2’sinde 3’ünde kaldırıp rakı sofraları kurdurdular. Böyle dejenere olmuş bir orduya hizmet ettim, hakkımı helal etmiyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Erotik Film İzlemeye Zorlanırdık


İzmir Narlıdere’de İstihkam Çavuş Talimgahı’nda acemi askerliğimi yaptım. 

Tam 270 tane üniversite mezunu kısa dönemdik. Gündüz vakti sinemada erotik film izlemeye zorlanırdık. Ya 1 TL verip sinemaya giderdik ya da gitmeyenlere mıntıka temizliği yaptırırlardı. İyi hatırlıyorum, kadro erini başımıza vermişlerdi. Adam terörle mücadelede ödüller almış başkomisere ceza olsun diye ördek yürüyüşü yaptırdı. Sonuç olarak kısa dönem ve asteğmenleri ordunun hiç bir yerinde, subayı da astsubayı da, sevmezler. Bu da bir gerçek.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Sivrisinek Avında


Ben askere gitmeden önce vatanı için yanıp tutuşan son derece milliyetçi biriydim. Askerliğimi 2007’de Ankara’da kısa dönem olarak yaptım. Başımdan insanı çıldırtacak öyle şeyler geçti ki, inanın bana, vatanımdan bayrağımdan soğudum.

Gece bölük çavuşluğu yapıyorum, dolayısıyla gündüz 9-17 arası istirahatim var. Birgün uyurken bölük astsubayımız yüksek ve telaşlı bir sesle: “Çavuuuuşşş, kalk kalk! Hemen kalk! Çabuk çabuk!” diye başımda bağırıyor. Ne olduğumu şaşırdığım için düşecektim neredeyse. Kalktım,  “Emret komutanım!” dedim. Bana “Başını diğer tarafa koy, öyle yat” dedi, çıktı gitti.

Şimdi soruyorum, bir insan eğer insan evladıysa bu psikopatlığı neden yapar?

Yine birgün baska bir astsubay bölüğe nöbetçi olarak geldi. Yatacağı odaya beni çağırdı ve “tavandaki sivri sinekleri öldür gece beni ısırırlarsa…” diye beni tehdit etti. Ben tam iki saat tavanda sivrisinek kovaladım. En sonunda sürekli yukarı bakmaktan bayılmışım.

Bunun gibi neler neler var… Sevgili subaylarımızın şımarık çocuklarının muhafızlık yapan askerlere yaptığı iğrençlikler var, ama hepsi burda anlatılmıyor işte.. Bizde askerlik vatan görevi değil, hizmetçilik. 

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Yağmura Karşı Savaş

Usta birliğimin ilk günleri. Bir asteğmen beni ve birkaç askeri alarak eğitim alanına temizlik yapmaya götürdü. Tümen komutanı buradan geçecekmiş ve askerlerin boş durmadığını, buraların temiz tutulduğunu görmesi gerekirmiş. Orada 6-7 tane demirden masa vardı. Biz de üstlerindeki suları temizliyoruz. İşin ilginç yanı bir taraftan da yağmur yağıyor. Biz temizliyoruz yağmur dolduruyor... Asteğmen de işin saçmalığının farkında ama "yapacak birşey yok"...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Mehmetçik Bize Emanet

Hava Kuvvetlerinden emekli Binbaşıyım.

O kadar çok şahit olduğum, yaşadığım olay var ki herhalde roman olur... Bunlardan sadece birkaçını yazacağım. Bunları da dedikodu için değil, olumlu amaçlar için oluşturulduğunu düşündüğüm bu sayfalarda ülkemizin, halkımızın geleceği için sizlere aktarmak amacıyla yazıyorum.
...
1980’de Harbiye’den mezun oldum. İlk birliğim İskenderun Hava Radar Mevzi Komutanlığı. Hatırladığım kadarıyla teğmenim. Bir rahatsızlığım nedeniyle Deniz Hastanesi’nde yatıyorum. Aynı hastanede yatan birliğimden bir astsubay arkadaşla birlikte çay içmek için çay ocağına indik. Çay ocağının önünde iki asker vardı. Tabii üzerimizde pijamalar olduğu için rütbelerimiz belli değildi. Askerlerin biri bana hitaben ''Abi senin tertip kaç?'' dedi. Benim asker olduğumu sanıyordu. Astsubay arkadaşa göz kırptım. O günlerin tertiplerine göre eski bir dönemden olduğumu söyledim. Asker şaşırmıştı. "Abi neden bu kadar uzun kaldın?" diye merakla sordu. Ben "Bir subay dövdüm, o yüzden askerliğimi yaktılar", dedim. Asker, "abi eline sağlık, çok iyi yapmışsın" diye öpmek için elime sarıldı.

Tavla İki Kişi Oynanır

Askerliğimi 78/4 tertip, Gümüşhane Şiran'da yaptım.

Bizim bir bölük komutanı üsteğmen vardı. Bir gün beni sağlam bir tokatlamıştı. Olayı anlatayım da sizler de anlayın. Rütbelilerin gazinosundan bir arkadaşla tavla alıp oynadık. (Yapmamamız gerektiğini biliyorum). Gazinoya bakan çaycı da gitmiş benim adımı verip "komutanım, arkadaş buradan tavlayı alıp oynadı", diye şikayet etmiş. Üsteğmen beni çağırdı ve "ulan sen burda nasıl tavla oynarsın" diyerek sayısını hatırlayamadığım kadar tokat attı bana. Sonra da "siktir git" diyerek serbest bıraktı beni.

Yalnız kafama takılan şu oldu ve hala da takılmakta. Bu gerizekalı, tavlanın 2 kişi oynandığını biliyor. Ulan hadi sen oynadın, sopayı da yedin, peki diğer oynayan kimdi diye ne bana sordu ne de çaycıya. Ben de o çaycı gibi şerefsiz olmadığım için arkadaşımı satmadım. Tavlayı ben kazandım, sopayı da ben yedim. Adam hem yenilip hem de sopa mı yeseydi?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Makine Mühendisleri İşbaşında

Balıkesir ordu-donatıma düştük. Acemiliğin ikinci günüydü. İçtimada soruldu: "Makina mühendisleri parmak kaldırsın!" Sazan gibi atladık. Ne de olsa mektep bitirmişiz, belki bir işe yarar. "Ayrılın", dediler. Ayrıldık kenara. "Hadi bakalım hurdalığa." "Hmm, demek hurdalıkta önemli bir teknik konu var" dedim. "Gidin hurdalıktaki zincirleri ayıklayın", denildi.

Asker ocağına girilince mantık dışarda kalır.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Asker Olamadım

Hayatım boyunca hep ülkücü oldum. Ölünceye kadar ülkücülüğümden taviz vermemeye özen göstereceğim. Hani bilirsiniz bizimle kafa bulmak isteyen müptezeller, bizim vatan-millet-Sakarya edebiyatı yaptığımızı söylerler.

Ben askerdeyken kendime hep şunu sordum: Vatan-millet-Sakarya tamam da, burası Sakarya'nın neresi?
Teğmen olarak askerde kalmak istiyordum; ama hem kendimin hem de ailemin dindar oluşu beni korkuttu. Elimde fırsat olmasına rağmen çok istediğim askerlik mesleğine geçemedim.

Çok üzgünüm!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Komutanın Dans Hocası

Adnan Menderes Hava Meydan Komutanlığı'nda 2009 yılında askerlik yaptım.

Meydan komutanı albay bize sürekli dürüstlük, vatanseverlik nutukları atardı; ama makam arabası ile dans hocasını ta Karşıyaka'dan bize getirtir, evde karısıyla dans dersi aldıktan sonra tekrar hocayı eve bıraktırırdı. Biz de kapısının önünde soğukta üç saat beklerdik.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ev Taşımayı Reddettik

Acemi birliğinden sonra Ağrı Patnos'a gönderildik.

Kısa dönem askerler olarak ilk günlerde 7-8 kişiydik. İkinci gün içtima sırasında uzman çavuş başçavuşa, "evimi taşıyacağım, asker götürebilir miyim", dedi. Başçavuş da bizi işaret ederek, "bunları al, götür ", dedi. Aramızda hakim, başkomiser, öğretmen gibi kısa dönem arkadaşlar vardı. Hepsinin yaşı 30-35 arası. Uzman çavuş 24-25 yaşlarında; yani bizden küçük. Arkadaşlara uzman çavuşun başçavuştan olan isteğini, başçavuşun da bizi işaret ederek götür dediğini duyduğumu söyledim. "Birlik olalım evini taşımaya gitmeyelim", dedim. Onlar da kabul etti. "Olmaz öyle şey", dediler.

Uzman çavuş bizi garaja götürdü. Askere, "kamyoneti çıkar, eve gidiyoruz" dedi. Bize dönerek, "hadi binin" dedi. Ben, "eğer evinizi taşımaya götürüyorsanız biz gelmeyiz" dedim. Adam küplere bindi.

Bir Kilogram Muz

Bir kilogram muz almak için kilometrelerce yol yaptığımı biliyorum. Yer Diyarbakır, 2. Taktik Destek Üs Komutanlığı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Onurunu Yenemeyen Acemi Asker

2005 yılı, Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı.

Bir gün eğitimdeyiz. Adı üstünde: Acemi asker! İçlerinden biri aldığı dersi tam veremedi. Astsubay emretti; ama o gene yapamadı. Astsubayın veya çavuşun dersi tekrar öğretmesi gerekirken astsubay ne yaptı biliyor musunuz? Çocuğa, ''ben bir danayım,'' diye telefon direğine bağırmasını emretti.

Çocuk dört yüz kişinin içinde bunu yapamadı. Israrla emir tekrarı yapıldı; ama çocuk yapamıyordu. Sonunda komutan olacak adam onu öyle bir dövdü ki hala kanım donar. Tekrar tekrar "danayım" diye bağırmasını emrediyordu ağzından salyalar akıtarak. Bizler içimizden dua ediyorduk desin diye; ama nafile... Onurunu yenemedi ve dayak devam etti. Ne kadar sürdü bilmiyorum ama çocuk bir daha yerden kalkamadı ve o günden sonra onu bir daha görmedik.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerdeki Usulsüz İşler

2000 yılında meslegim gereği Diyarbakır, Mardin ve Siirt`teki tüm karakolları gezerek vatani görevimi yerine getirdim.

Gördüğüm bütün olumsuz tavır ve hareketleri bildirebileceğim en üst makama bildirmeye gayret ettim. Bölük kantinini kendi ticari işyeri gibi kullananı da gördüm, askerin hizmetine tahsis edilmiş kontörlü telefondan kazanç sağlayanını da... Üstüme düşen görev, gördüğüm yanlışı bildirmekti ve ben de bildirdim. Hakkında şikayet dilekçesi verdiğim tüm kişilerin de cezasını gördüğünü biliyorum.

Sizce tek yanlış yapan rütbeli kesim mi? Kantinde, çay ocaklarında çalışan askerlerin, er ve erbaş dinlenme-eğlence birimlerinde görevli askerlerin de fırsat buldukça kendilerine kazanç sağladıklarına tanık oldum.

Yazıcı askerlerin, izin belgeleri, terhis evrakları tanzimi, izin dönüş işlemleri, mahkeme öncesi önsavunma hazırlığı, nöbet yeri çizelgeleri ve daha birçok evraktan rüşvet aldıklarına tanık oldum.

Hamam sorumlusu askerin, gusül abdesti alacak askerden rüşvet aldığını gördüm.

Kerim'le İçtima

2000-2002 senesinde Tekirdağ'da 8. Mekanize Piyade Tugayı'nda askerlik yaptım. Muhafız bölüğünün adı Kerim'di. Bölük içtimasında hergün bağırırdı: "Benim adım Kerim, ben adamı sikerim!" diye.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Yenmeyenler Çöpe Gider

Ben Silahlı Kuvvetler'de görev yapmış emekli astsubayım. Buradan sizin aracılığınızla pekçok kesimin dikkatinden kaçan ama çok önemli bir husus olan Silahlı Kuvvetler'de israf konusunu yazacağım.

TSK kendisi ile ne kadar övünürse övünsün, gelişmiş silah ve teknolojik sistemleri ile çağ atladığını zannetsin ama nafile. Çünkü en basitinden askerin yemek işini bile daha halledememiş.

Örneğin bölük 100 kişi ise yarısı kantine koşuyor. Sivil piyasadan alınan tostlar, ne olduğu belli olmayan hamburgerler, simitler, poğaçalar devreye giriyor. Askerlerin diğer yarısı ise parasızlıktan yemekhaneye gidiyor ve kendi istihkakının yarısını yiyor. Gelen yemeğin yarısından fazlası çöpe dökülüyor. Yemek saatinden sonra yemekhaneye girin, aman Allahım, her taraf ekmek artığı... Ucundan koparılmış ve atılmış. Hesap soran yok, çünkü fırın 24 saat çalışıyor. Çöpe gidenin yerine sıcak ve tazesi geliyor.

Komutanın Av Merakı

70/2 tertip olarak Kıbrıs, Lefkoşe/Paşaköy'de tankçı olarak askerliğimi yaptım.

Bakım takımında olduğum için genelde kademede nöbet tutuyordum. Bir gün, hiç unutmam pazar günüydü, ben gene nöbetteydim. Haftasonu olduğu için spor kıyafet giymiş olan binbaşı(tabur komutanıydı zannedersem) elinde demir saçma atan havalı tüfeği ve yanında da bir süs köpeği ile geziyordu. Kademeye gelince bana "kıpırdama" dedi ve elindeki tüfeği bana doğrulttu. O ana kadar o tüfeğin ne tür bir silah olduğunu dahi bilmiyordum. Açıkçası beklemediğim bir durumdu, ilk anda korkmadım desem yalan olur. Nişan aldıktan sonra sıktı. Tabi ben erkeklikten ödün vermedim ve ne olacaksa olsun o benim komutanım deyip hiç kıpırdamadım. Kütüklüğümü kapatan çıtçıtı vurmuştu. Kütüklük açıldı, bir daha da (içine çöktüğü için) kapatamadım.

Atışa meraklı ve keskin nişancı biri olduğu belliydi; fakat saçma vücuduma gelebilir, beni yaralayabilirdi. Daha sonra bana tekrar yaklaştı ve silahı benim omzuma koyarak gene "kıpırdama" dedi.

Donlar Topluca İndirilirdi

Sene 1983.

Acemi birliğinde kendini bilmez rütbeli bir asker müsveddesi, akşamları askerlerin donlarını topluca indirtip bakar, onların bu durumları ile alay eder ve gülerek giderdi. Tabi ki bu durumu en tepedekiler de biliyorlardı; ama bir şey yapmazlardı; çünkü hepsi olmasa da geneli bu zihniyetliydi. Burdan onlara sesleniyorum: Askere gelen masum insanların gururlarını incitmesinler. YETER ARTIK!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Alt Devrelere SAF Dayağı

Ben askerliğimin usta birliğini Hakkari Dağ Komando Tugayı Operasyon Bölüğü'nde yaptım. Sene 1992-1993.

Devletimizin büyük imkanlarla yaptırdığı bu tugay. Bölge, havası, suyu, coğrafi özellikleri bakımından çok güzeldi; ama yapmış olduğumuz askerlik için öyle söylenemez.

Usta birliğine vardık bizleri bölüklere ve timlere ayırdılar. Eğitimler başladı. Birkaç gün geçti. Üst devrelerin şerefsizce adi uygulamalarına maruz kalan askerler olduğunu işitiyorduk. Bir gün biz de bu uygulamalara maruz kalmaya başladık. Alt devrelere "SAF" adı verilen uygulamada üst devreler ranzalara çıkıp oturuyor, alt tertipler sırayla onların yanına geliyor. Kimi tokat atıyor kimi yumruk vuruyor ve hakaret ediyor. Şerefsizce, hayvani duygular içinde bu hareketleri tekrar ediyorlar. Sizin yüzünüzden fazla koştuk, fazla eğitim yaptık gibi iftiralarla bahaneler uyduruyorlardı.

Operasyon olduğu zaman da çekine çekine gidiyorlardı. Biliyorlardı, fırsatı eline geçiren alt devre bunları yaşatmazdı, bu kahpeliği yanlarına koymazdı. Bu düzen böyle gidiyordu ama mağdurlar hep aynıydı.

Asker, Salla Kıçını!

Oturacağı zeminin ıslak olduğu görüp gariban Anadolu yiğidine dönerek: "Otur lan şuraya, sağa sola salla kıçını!" diye emir veren ve zemin kuruyunca kendi oturan 2002'de 52061. mühimmat bölük komutanlığındaki adı Adem olan astsubayı unutamam.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Çocuk Yaparken Bana mı Sordun?

Yedek subay öğrenci olarak Tokat'ta eğitim aldım.

30 günlük eğitim süresinin ardından Doğu'daki okullara öğretmen olarak dağıtılacaktık. Eşim hamileydi ve Tokat'ta kaldığım 27. günde de doğum yapacaktı. 26. günde Sivas'tan diplomalarımızın geldiğini gördüm. Okullara dağıtımımız da yapılmıştı. 26. günde bölük komutanına durumu anlattım. Eşimin bugün-yarın doğum yapacağını, yalnız olduğunu ve bana ihtiyacı olduğunu, dağıtım iznimin üç gün önceden başlaması için de bir engel olmadığını söyledim. Hasır bir sandalyede oturmuş ve ayağını da hasır bir sehpanın üzerine uzatmış yüzbaşı göbeğini kaşıdı, kaşıdı, kaşıdı... Kafasını bana çevirerek: "Bana mı sordun lan!" diyerek cevap verdi. Ama izin vermedi.

30. günde dağıtım iznimizle çıktık. Evime geldim; ama kızım gününün geçmiş olmasına rağmen doğmamış, beni beklemiş. Hemen doktara gittik, acil ameliyatla doğum gerçekleşti. Ona hoşgeldin dedikten sonra kulağına "iyi ki erkek doğmadın, yoksa Tokat'taki ciğeri beş para etmez komutanlara maruz kalacaktın" diye fısıldadım. O gün bu gündür olay aklıma geldiğinde hala o komutanı saygıyla (!) anıyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Subaylara Hamallık Ettik

Bir önceki Genelkurmay Başkanı'nın (İ.B) Ankara'daki konut inşaatında her gün yaklaşık 30 kişi çalıştırıldık. Üzerine bir de başımızdaki subaydan küfür yedik. İ.B. gelince bizi haberci odasına saklarlardı. Kendisi zannederim bilmiyordu fakat eşi farkındaydı. Çok arkadaşımız yaralandı, bir yerleri kesildi, incindi, fıtık olanlar bile oldu.

Ayrıca aynı dönemde yine Ankara'da kırka yakın subayın evini azar işiterek taşıdık. Koca buzdolaplarını, çamaşır makinelerini sırtımızda sekiz-dokuz kat yukarı taşıdık. Hem de asansörsüz! Yönetim asansöre izin vermiyordu.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Çernobil Fındıkları Askerde Tüketilir

Amasya Eryatağı, 1990 yılı, 221. kısa dönem olarak vatani görevdeyim.

Anlatacak o kadar çok hikaye var ki hangisinden başlasam, bilemiyorum. En iyisi asker yemeklerinden başlayayım.

İlk gün işlemler bittikten sonra yemekhaneye götürdüler bizi. Önümüze bir tabak yemek kondu. Kaşığımı tabağa daldırdım; ama içinde yağlı ve salçalı sudan baska bi şey yok. Çorba desen çorba değil, yemek desen yemek değil. Sonra kaşığıma bir şey geldi. İnsan tırnağı büyüklüğünde huni şeklinde bir şey ki altından parmak uzunluğunda iplikler sarkıyor. Tabakta toplam 3 tane bu garip şeyden vardı. Elime alıp sanki bir UFO görmüş gibi uzun uzun incelediğimi hatırlıyorum. Tabii ki yemedim. Sonra anladım ki önümüze konan bamya yemeğiydi. O garip şeyler de eriyip sadece tepesi kalmış bamyalardı.

Bir zaman sonra fındıklı yemek modası çıktı. Her yemeğimiz fındıklı çıkıyor. Fındıklı kurufasulye, fındıklı tavuk gibi saçmasapan yemekler. Biz de yiyoruz afiyetle. Başka bir seçeneğimiz yok ki zaten. Yıllar sonra anladım fındıklı yemeklerin kerametini. Çernobil fındıklarıydı onlar. Devlet elinde kalan radyasyonlu fındıkları tüketmek için askere yedirmeyi uygun bulmuştu. Ne güzel değil mi? Ben ki senelerce çay içmemiştim radyasyonlu diye. Ama o yıllarda fındıkları çuval çuval yedim.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bir Santimin Hikayesi

Ben askerliğimi 1994 Ağustos-1996 Şubat tarihleri arasında İstanbul Halkalı'da Yarımburgaz Kışlası'nda yaptım.

Askerde çavuştum ve birliğin bütün dış işlerine ben gidiyordum. O nedenle dışarıya fotoğraf işlerini yaptırmak için düzenli çıkardım. Terhis olmama sadece 2 ay kala askerdeki ilk ve tek tokadı yedim, saçma bir nedenden dolayı.

Bölük Astsubayı D. K. adında biriydi ve haftasonu çarşı iznine çıkacağımız sırada kendisinin sivil saatlerde giydiği botunu getirdi. Askerlere karsi çok ukala ve kendini beğenmiş tavırlar takındığından askerler ondan çekinirdi. Kendi botunu dışarıda tamir ettirecek bir tane gönüllü asker bulamadı. Herkes kendi kafasına göre saçma da olsa bir sebep uydurdu ki o adam başa bela olmasın. En sona kalan benim "yok" deme hakkım bile olmadı. Botları bana teslim etti ve yapılacak işlemi tarif etti. İstediği şey botların yüksek olmasından dolayı dört santim kestirilmesi. Ben pazar günü İstanbul'da açık bir ayakkabı tamircisi bulana kadar saat 13 oldu. Sonunda bulduğum ayakkabıcı, astsubayın emrettiği sekilde dört cm. kesilecek diyerek üstüne basarak belirttiğim halde botları beş cm. kesmiş.

O andan itibaren benim kafamda şimşekler çaktı; ama iş işten geçmişti artık. Bölüğe döndüğümde akşam botları teslim ettim. Botların istediği gibi olmadığını fark ettiği anda artık ok yaydan çıkmıştı. Beni odasına çağırdı. Askerlikte hiç unutamayacağım bir tokadı askerliğimle alakası olmayan bir sebepten dolayı yemiş olmak cok zoruma gitti. Sonradan, botun aynısını bulup kendi paramla almamı istediği için Bakırköy'deki bütün ayakkabıcılarda o botu aradım. Botları aldığı mağazayı bile buldum; ama seri sonu botlar olduğundan ellerinde kalmamıştı.

Bu nedenle son iki ayımda maalesef bana çok sıkıntı verdi. Bir gece beni tek başıma kışın soğuğunda siper kazmaya gönderdi. Çarşıya çıkışlarıma engel koydu. Hatta beni terhisimi yakmakla tehdit etti. Eve gidemeyeceğimden bahsetti. Terhisimi normal zamanında aldım; ama alana kadar da psikolojik olarak beni çok zorladı.

Sebep neydi ki? Askerlik miydi yoksa modern kölelik mi?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerde Doğulu Olmak

Yıl 2002, Yavru Vatan Kıbrıs'ta vatani görevimi yaptım.

İnsanlar askere gittikleri için üzülürlerdi. Ama ben gülerek gittim. Keşke gitmez olaydım. Şu anda bile psikolojim paramparça. Lefkoşa 38.Tümen 2. Alay 2. Tabur Karargah Bölüğü'nde beni askerlikten soğutan Kıdemli Yüzbaşı (insan kefenine sokmadığım için isminin baş harflerini dahi yazmaya gerek duymuyorum) bize öyle bir askerlik yaptırdı ki... Bazen karşıma çıkması için dua bile ediyorum.

Hayatımda hiç duymadığım küfürleri bu zat her sabah yüzümüze baka baka söylerdi. En önemlisi bu zat her sabah sırf Doğulu olduğumuz için en büyük ırkçılığı bize içtima alanında sergilerdi. Anamızdan başlar, en uzak akrabamızla küfürlerine son verdikten sonra biz Doğu kökenli askerleri Kıbrıs'ın o çekilmez sıcağında akla hayale gelmeyecek, sırf eziyet çektirmek için icat ettiği farklı işlere yollardı. Yarı çıplak sürünüp o sıcakta çamur adama dönmemiz de cabası.

Ama bunlar unutulur da tek unutamadığım, terbiyem buna müsaade etmediği için yazamıyorum, işte o unutamadığım bir insanın dayanmasının bile söz konusu olamayacağı küfürü unutamıyorum. Ben koşarak gittim; ama ben ve benim gibi birçok arkadaşım her gün ağladık peygamber ocağında. Bizler susuzluğu yaşarken o susuzlukla beyefendinin evine kovalarla su taşırdık.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Kömür Taşımak Kolay Olmamalı

Tekirdağ/Muratlı Jandarma Komutanlığı'nda 2009 yılında askerlik yapmış biriyim.

Kışın yakacağımız kaloriferin kömürlerini taşıyoruz; ama nedense el arabası ve farklı vasıtalar varken jandarma uzman çavuşun emriyle bütün kömürleri sırtımızda taşıdık.

Taşırken yediğimiz analı-sülaleli küfürleri yazmıyorum bile. O adamın Allah belasını versin.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Yatak Taşıyan Askerler

Bitlis, Tatvan, Lojistik Destek Komutanlığı, 2005 yılından sonra askerlik yapmış biriyim.

Gece olup yatma vakti geldiğinde kafasının üstünde yatak taşıyan bir asker görürdüm. Bir ara merak ettim sordum. Meğer o gün bölüğün nöbetçi astsubayı ya da uzmanı (fark etmiyor hepsi aynı) kendilerine tahsis edilen yeri beğenmediğinde bölük yazıhanelerine ya da komutanın istediği bir yere yatak taşıtıyorlarmış.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bir Futbol Maçı

Yıl 1995, Mayıs, Balıkesir. 1012 Ağır Bakım Fabrikasında kısa dönem askerim.

Fabrikadaki futbol sahasında futbol oynuyoruz. Amatör lig hakemi bir astsubay var. Tüm maçlarda o hakemlik yapıyor. Yan hakemleri ile birlikte ofsayt dahil tüm kuralları uyguluyor. Fabrika komutanı albay ve iki oğlu da oynuyor. Ben, albay ve iki oğlunun karşısındaki takımda oynuyorum. Bir pozisyon oldu topu elle kestim. Hakem (astsubay) geldi bana sarı kart gösterdi. Bunun üzerine rakip takım oyuncusu albay gelerek astsubayın bana kırmızı kart göstermesini emretti. Hakem de bana kırmızı kart göstererek oyundan attı.

Oyundan çıktım.

isimsiz, 241. kısa dönem bir asker

Posta Koyan Posta

Kırıkkale Karakeçili ilçesinde jandarma komutanlığında askerlik yapıyoruz. Ben mesleğimden dolayı askere geç gittim, o sebeple diğer askerlerle yaş farkımız 10. İçtima alanında tüm askerlerin önünde bölük komutanı postasına ayakkabılarını boyamasını söyledi. Postanın verdiği cevap bölükte soğuk rüzgarların esmesine sebep oldu. Kastamonulu posta, bölük komutanına dönerek: "Ben bu kadar askerin önünde ayakabınızı boyamam," dedi. İçtima bitimi bölük komutanı beni odasına çağırdı, "polis bana başka bir posta ayarla" dedi.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Komutan Hanımının Finosu

Anlatacağım olay 2003 yılında Bingöl'de yaşandı. Bir üst devrem olan asteğmen arkadaşım bölük komutanımız tarafından Elazığ merkezindeki otogara yollandı. Komutanımızın eşine İstanbul'dan bir köpek yollanmış ve arkadaş o hayvanı almak için onca yolu gitti. Bir de epey bir süre rötar yapmış otobüsü bekleyip sonra da o beş para etmez fino ile uğraşmak zorunda kalmış.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Paşaya Görünmeyeceksin

Ben askerliğimi yapmadım. Ancak subay çocuğu olduğum için anım çoktur.

Bir gün lojmanın bahçesinde topla oynuyorum. Baktım paşa geldi. O sırada bir asker de elinde kürekle yerdeki yaban otlarını ayıklayıp sürüklediği küvete atıyor. Asker küveti çekerken arkasındaki kum düz oluyor. Bunu gören Paşa: "Bu küvetle bütün toprak alanları dolaş, düz olsun" dedi. Şöyle söyleyeyim: Bir binanın çevresinde yaklaşık yarım dönüm alan ve yüze yakın bina vardı.

İsimsiz

O Zaman Niye Askere Gittik?

29 yaşında kantinde bakkalcılık yaparak "vatan görevimi" yaptım. Babam da bakkaldı. Ben görevimi yapmıştım.

Rahattım; ama vatan görevi değildi. Altı ayıma yazık! Silahın patlamasından korkan arkadaşlarım hala korkuyor. E o zaman niye askere gittik?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Özel İşlere Asker

Mardin Mazıdağı Evciler Jandarma Karakolu'nda askerlik yaptım. Yıl 2008.

İnsanlıktan nasibini almamış biri astsubay biri de uzman olan iki rütbeliden bahsedeceğim. Askerlere gelen istihkakı kendi mallarıymış gibi kullanır, hatta gece vakti aşçıyı kaldırtıp kapılarına kadar yemek getirtirlerdi. Uzman, diğer askerleri eğitimde dayakla korkutup sürekli sigarasını beleşe getirirdi. Astsubay olan ise iki günde bir arabasını yıkatır, sürekli olarak nöbetçiye marketten-kantinden birşeyler aldırtıp evine karısına götürtürdü.

Biliyorum bu ve buna benzeyen birçok rütbeli var. Devletin bütün kaynaklarını ve orda vatani görevi yapan askerin bile hakkını yemeye alışmış bu insanlara diyecek söz bulamıyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Vatan Evlatlarında Akıl Bırakmadınız

Ben ülkücü öğretiden gelen ve bu yüzden askere hep vatanı kurtaran, milletin namusunun yılmaz bekçisi gözüyle baktım ve öyle kabullendim. Ta ki 1994 yılında Burdur'a bedelli askerlik yapmak için gidene kadar.

Aslında bizlere pek diş geçiremediler. Benim maruz kaldiğim bir olayı değil orada şahit olduğum, beni apoletlilerden nefret ettirmeye yetecek ve askerle ilgili önceki ezberimi bozacak olaylardan bir tanesini anlatmaya çalışacağım.

Burdur'un sıcağı meşhurdur. Bizler parayla askerlik yaptığımız için zamanımızın çoğunu gölgede geçirirdik. Yine böyle bir günde normal askerlerden bir tanesi eğitim alırken sağa dön sola dön safsatalarının yapıldığı anda yanlışlıkla sağa diye sola döndü.

Emekli Bir Subaydan Genelkurmay Başkanına Mektup

Emekli bir subayın otokritiğidir.


"Trakya’da bir tatbikat için araziye çıktık. Ben o dönem teğmendim. Bir erin yaptığı hata üzerine bölük komutanı yüzbaşım, eri falaka ile cezalandırdı. Askeri çıplak ayağı ile ıslatılmış toprağa bastırıyor, su ile yumuşayıp börtmüş ayaklarını falakada başka erlere tutturarak altına kalın bir sopayla vuruyor, kendisi yorulunca kıpkırmızı olmuş ayaklarına tuz bastırıyor, sırayla su, dayak, tuz ile devam ediyordu. Askerin feryat figanı dayanılmaz bir hal aldı. Bölük komutanım adeta sadistçe bir zevk alarak işkenceye devam ettikçe benim psikolojim altüst oldu. Mani olmak istiyordum, ama ast-üst ilişkisinde ne yapacağımı bilemiyordum. Nefes alışlarım sıklaştı, gözüm karardı, nasıl oldu bilmiyorum sıkıntıdan hüngür hüngür ağlamaya başladım."

Şu anda kaç pimi çekilmiş bomba dolaşıyor?

Dört ana kuzusunun pisi pisine şehit olmasına sebep olan bir teğmenin ceza verme yöntemi bütün milletimizi derinden üzdü. [haber için: http://anadoluhaber.blogspot.com/2009/08/4-askeri-olduren-tegmen-tutukland.html] Teğmenin cezalandırılması yüreklerdeki acıyı dindirmeyecektir. Bu son hadise Türk Silahlı Kuvvetleri'nde artık bazı şeylerin konuşulmaktan öte, düzeltilmesini zorunlu kılmaktadır. Vatan ve asker sevgisi ile gördüğü yanlışlara bile ses çıkarmayan asil milletin artık böyle olayların tekrarına sabrı kalmamıştır.

Sabah Dayağı

1999-2000 yılları arasında Konya'nın Höyük ilçesinde askerliğimi yaptım.

Karargah komutanı S. Y. bizlere sabahları kendi egosunu tatmin etmek için copla dayak atardı.Ben bir yediysem gariban diğer arkadaşlarım 3-5 yemiştir. Normal şartlarda atılan bir dayak değildi üstelik bu; daha çok anormal şartlarda gelişen bir dayak tipi diyebiliriz. Anormal olmasa ben de yazmam.

Diğer iğrençliklerini anlatırsam ortalık allak bullak olur, bu kadar yeter.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Gururum Anlatmaya Yetmiyor

Çocukluğumdan beri askerlikten nefret etmişimdir. Nedeni de askerlik hiyerarşisinin ilkokuldan itibaren başlaması. İtaate ve sindirilmeye başlama yeri ilginç, değil mi?

Çok geç yaşlara kadar askere gitmemek için direndim ama çok akıllı olmadığım için gitmek zorunda kaldım. İçeri girip de çektiğim acıları anlatmaya erkeklik gururum yetmiyor ama hayatımda ilk kez aklıma cehenneme gittiğimde ne olacak diye düşünmek geldi.

Bize hitap edilme şekli şuydu: o.cocukları, ananızı skm ve bunların gelişmiş versiyonları.

Oğlumu kesinlikle askere göndermem. Bunun icin yurtdışı parasını biriktiriyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Anlatacak Bir Anı Bulamıyorum

Askerlik hizmetimi istanbul gibi nadide bir şehirde kısa dönem çavuş olarak yaptım. Şimdi millet soruyor, askerlik nasıl, diye. İnanın anlatacak bir tek anı bile bulamıyorum doğru düzgün. Gerçekten o kadar saçma bir askerlik yaptım ki... Kimse sormuyordu iyi misin değil misin, diye.

5 aylık dönemde koğuş sorumlusu, manga komutanlığı ve wc sorumluluğu yaptım. Bir gün hatırlarım "yat" içtimasını millet gürültü yapıyor diye bir astsubay 3 kere aldırdı, hem de 15 dakika aralarla. Canım çıkmıştı. Bunun dışındaki zamanlarda çayları dağıttım, bulaşık yıkadım, fotokopi çektim. Askerliğim böyle geçti . Bu arada acemi birliğindeki günlerimi usta birliğinde arar oldum. Hastaydık, köpek gibi öksürüyoduk. Yemek tabakları leş gibiydi ve kimi zaman bize yemek kalmıyordu.

Ama en azından sadece kendi yaptığım hataların cezasını ödüyordum. Koğuş görevlileri gibi yatağını düzeltmeyen birinin fırçasını ben yemiyordum. Tuvalet duvarlarına bırakılmış traş bıçaklarını görmediğim için laf işitmiyordum. Her gece bir nöbetim yoktu.

Sırf askere göndermemek için oğlum olsun istemez durumuna geldim. Oğlum neden bu astsubayların köpekliğini yapsın? Hakkımı helal etmiyorum. Çok şükür kurtuldum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Göstermelik İşler

Sanırdım ki, orduda israf olmaz. Her şey tertip ve düzen içinde olur zannederdim. Disiplinin en üst düzeyde olduğunu sanırdım. Askere gittğimde bu zannettiklerimin göstermelik olduğunu gördüm. İnanın yapılanların %90'ı göstermelik. Amaç, bir üst rütbedeki komutana bir şeyler yapılıyormuş gibi göstermek.

Askerde bölüğe ait bir Jip olur ve bu aracı komutanından uzman çavuşuna kadar herkes özel işlerinde kullanır. Asker buna karşı çıkamaz, çünkü itaat etmek zorundadır.

Bir de askerde küfür had safhada... Askerdeyken, sivilde hiçbir zaman duyamayacağınız küfürleri duyarsınız.Komutanından erine kadar... Peygamber ocağı denir orası için; ama acaba peygamber ocağında küfrün ne işi var?

Nöbet yerine gidersiniz, orada saatlerce kalırsınız ve namazlarınızı kılamazsınız. Namaz kılacağım dersiniz; ancak namazı sadece istirahatta kılabilirsiniz. Nöbetin namazdan daha önemli olduğu vurgulanır hep.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Hırsızlık Diz Boyu

Askerliğimi 2002-2004 arasında, Ankara Hava Lojistik Komutanlığı'nda otobüs garaj onbaşısı olarak yaptım.

Aklıma gelen birkaç pisliği sizlere anlatayım:

1- Kendi özel araçlarının periyodik bakım , ufak tefek kaporta-boya, hatta komple boya işlerini askerlere yaptırırlardı.

2- Her garajın deposu vardır. Depolara genellikle astsubaylar hakimdir. Sürekli parça çalarlardı: jant kapakları, paspas, cam silecek suları...

3- Garajımızda ufak bir de çay ocağımız vardı. Çay tabi ki parayla satılırdı ve paralar astsubay başçavuşun cebine giderdi.

4- Bir de ufak araçların oldugu kısımda büyük bir gazinomuz vardı. Burada da rütbeliler ara ara yediklerini içtiklerini kantinciye baskı yaparak askerlerin hesaplarına yüklerlerdi.


Üsteğmenin Arabası

Yıl 2001. Askerlik yaptığım yer Zonguldak, Devrek.

Ben bir teknik öğretmenim. Askerlik yaptığım yerde bir üsteğmen tabur içerisinde arabasını devamlı uzun dönem askerlere yıkatıyordu. Benimle alakası şu: Sen de eline fırçayı kovayı al yıkamaya başla, senin onlardan ayrıcalığın ne diye, başlanan sözler. Evet ben bir teknik öğretmen olarak ve de bir sene önce mezun ettiğim bir öğrencimle beraber üsteğmenin arabasını yıkamaya zorlanan birisiyim. Bunu reddedince kıyamet koptu tabi. Artık gerisini yazmayayım.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Dayaktan Kurtulmanın Bedeli

2001 Ağustos, yer Yenifoça / İzmir.

Tabiri caizse ortalık yanıyor. Su yok, rüzgar yok. Acemi birliğinin ilk anları-saatleri nizamiyeden girdik ve yarış başladı. Şu tarafa bu tarafa al şunu ver bunu derken 1-2 saatlik koşturmacayla ilk toplanma alanına geldik. Usta askerlerden birkaçı kamuflaj giyim vs. anlatıyor da anlatıyor ama karşısındakiler acemi asker değil sanki sağırlar sürüsüymüş gibi kendini yırtasıya bağırıyor.

Elbise giyimi gösterildikten sonra kayıt sırası geliyor. (hani parmaklara mürekkep sürülerek parmak basma olayı vs.) Bu sefer cahil olan da var olmayan da ama kayıt sırasından geçerken tokadı tekmeyi yemeyen yok. Usta askerler zamanında kendileri üzerinde uygulanan baskı ve şiddeti aynen yeni gelen acemi askerlere uyguluyorlar.

Zİyaretçİ Sayısı