Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Komutanın ve Ailesinin Saltanatı

Ben çilesi uzun "kısa" dönem askerliğimi 315. dönem olarak Diyabakır-Silvan'da yaptım. Sizlere yemin ederim o kadar çok şey yaşadım ki hayatımda günlük tutmadığım için pişman olduğun tek dönem buydu. Hergün ayrı bir vukuat. Hem de bizzat alay komutanı ve onun ailesinden kaynaklanan vukuatlar.

Utanıyorum bazı şeyleri yazmaya, ama okuyanlara bir fikir verme açısından sadece birkaç tanesini şöyle sıralayım: Bir akşamüstü az ilerideki köyde karakola saldırmışlar. 2 terörist, 1 köy korucusu bu çatışmada ölmüş. Tabii köy korucusu için bizim alayda tören düzenlenecek. Bizim ciğerimiz pare pare... Aman Allahım, o kadınların içimizi dağlayan Kürtçe feryatları... Hepimiz çok müteessir olduk.

Bundan sonrasını iyi okuyun. O sabah hepimiz tören yerindeyiz, karargahtan 3-5 askere emir verilmiş. Ne için? Alay komutanın eşi hanımefendi(!) yüzmek istemiş, havuzun suyunun (temiz olmasına rağmen) hemen değiştirilmesi için emir (!) vermiş. Bizimkiler de bunun üzerine havuzu temizlemeye ve doldurmaya gittiler. Hem de cenazenin olduğu sabah.

Alayın içinde bir yanda acı feryatlar, diğer yanda havuz sefası. Yemin ederim sizlere, alay komutanı o sabah cenazeye gelmedi. Her şeyi kontrol edip bizatihi askere dayak atan adam, hanımefendi, mahdum ve kerimeleri cenazeye katılmadılar.

Bu da ayrı bir şey: Kızını tenis merakı sarmış. Hadee, sen bütün askeri teyakkuza geçir. Alayın parasıyla (tabii bu para da benim vergim oluyor) yanlış hatırlamıyorsam 100 -150 milyara kort yaptırdı.

Beni odasına çağırıp yüzüme tükürükleri ile bağırarak oğlu için fırça attı. (Çocuklarının ikisine de ingilizce ders veriyordum). Efendim ben neden kokan çorap giyiyormuşum? E mevsim ağustos, botların içinde biz sabah akşam hortumla bahçelerini suluyoruz. O çoraplar ne olacak?

Gitmiş beni babasına şikayet etmiş çorabım kokuyor diye. Komutanın bana etmediği hakaret kalmadı. Allah biliyor, ne bu dünyada ne ahirette zerre kadar hakkımı helal etmiyorum bu insanlara...

Daha o kadar çok şey var ki anlatamam. Bazılarına terbiyem müsaade etmiyor. Yapılan masrafları anlatamam: ciplerin, arabaların, içkilerin, eğlencenin... Ben bunları yaşadım. Askere 20 yaşımda değil, 29 yaşında kendi çocuğu olan biri olarak geldim ve bunların hayatını çok iyi analiz ettim.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı