Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Şiddet Şiddeti Üretir

1998 yılında Kuleli Askeri Lisesi'nde öğrenciydim.

Bölük komutanımız V.B. isminde bir üsteğmendi. Haftada bir nöbet tutardı. En büyük zevki nöbet akşamlarında viskisini içtikten sonra yemekhaneye gidip zavallı askerleri dövmekti. Yemekhanenin önünden geçerken askerlerin yalvarmalarını ve tokat seslerini dinlerdik.

Geleceğin subaylarını yetiştiren bir okulun içler acısı hali buydu. Subayların bu muamelesini gören öğrenciler kendi alt devrelerine aynı muameleyi reva görürdü. Şimdi bu çocuklar büyüyüp rütbe aldığında zavallı erlere neler yaparlar?

İsimsiz, bize ulaşan eski askeri öğrenci

Hangi Birini Anlatayım?

2006-2008 arasında askerlik yaptım. Hangisini anlatayım?

Diyarbakır Hani'den Isparta 40. Piyade Alayı'na giden ve şu an üsteğmen olduğunu tahmin ettiğim İ.Ç.'in askerleri operasyonlarda bayıltana kadar dövdüğünü mü? Yoksa operasyonlarda sağda solda düşürdüğümüz el bombalarını köylü çocukları bize geri getirdiğinde girdiğimiz şoku mu? Yoksa Diyarbakır Hani'de görev yapan M. Teğmen denen kişiliksizin askerlere nasıl eziyetler ettiğini mi? Hangisini anlatayım?

İnsanlarımızın Peygamber ocağı diye düşündükleri Isparta Eğirdir Dağ Komando Okulu'nun yemekhanesinde "Allah yok, Peygamber izne çıktı" yazdığını mı? Diyarbakır Lice mevkisinde Astsubay Çavuş Ç.K'nın çatışmanın en kızıştığı anda bir uzman çavuşa, yani astına "ağbi beni kurtarın" diye ağladığını mı? Sırf bir askerin astsubay olmasını içine sindiremeyen gene aynı Astsubay Çavuş Ç.K'nın tüm bölüğü spor adı altında 40 kilogramlık kum torbalarıyla saatlerce koşturduğunu mu? Koşmayanlara nasıl eziyetler ettiğini mi?

Revire çıkacak askerin en şanslı olanı önce bölük komutanı yüzbaşı B.Y'in hışmına uğrardı. En şanssızı mı? Bir güzel odunu yerdi. Doktordan önce asker onun kontrolüne girer, kimin gerçekten hasta olduğuna o karar verirdi. Revirin deposunda daha öncelerden rant karşılığı fazladan fazladan alınan pişik kremleri, pişikle alakası olmayan hasta askerlere ikişer-üçer dağıtılır, bu şekilde elden çıkarılırdı. Hangisini anlatayım?

Hayatımın En Zor Gecesini Yaşadım

24 Kasım 1998, 78/4 tertip, Isparta Komando Er Eğitim Taburu Havan Bölüğü. 18 ay askerlik...

Teslim olduğum gün havan bölüğü önünde 10-11 kişi sıraya girdik. Henüz üzerimizde sivil kıyafet var. Bölük binası girişindeki 1 metre kadarlık yükseklikte duran, elleri arkasında bağlı, oldukça suratsız bir uzman çavuş sırayla nereli olduğumuzu sordu. Sıra bana geldi.

-Nerelisin?
-Çorum!
-Ebenin .mına korum!

Diğer uzmanların kahkahaları havada uçuştu. Henüz ilk günümdü, henüz sivil kıyafetliydim ve bir çocuk babasıydım. O gece uyuyamadım, ağladım. Burnumdan kan geldi, ağladım. Firar etmeyi düşündüm, ağladım. O uzmanı vurmayı düşündüm, ağladım...

Hayatımın en zor gecesini yaşadım.

Düşen Helikopterle Temizlenen Hesaplar

Ben Aralık 1998-Temmuz 1999 arasında Samandra 1. Ordu Hava Alayı Servis Bölüğü'nde kısa dönem olarak askerliğimi yaptım. Bütün askerliğim inşaatlarda çimento ve tuğla taşıyarak geçti. Şahit olduğum birkaç olayı bu site vesilesiyle aktarmak istiyorum.

Birincisi: 1999'un Mart ayında koğuş arkadaşımın da şehit olduğu Bayramoğlu'nda denize düşen bölüğümüze ait helikopter olayı. Helikopter düştüğünde alayda subayların üzerine zimmetli olan ama kaybolmuş (tornavidadan penseye kadar) ne varsa helikopterdeymiş gibi gösterildi. Hatta bölük komutanı bölükte varolan malzemeleri bile helikopterde göstererek alay dışına çıkarmıştı.

İkincisi: Bir üsteğmen, içtiği sigara izmaritini astsubay, çavuş, onbaşı, er vs. elden ele dolaştırarak emirle çöpe attırırdı.

Üçüncüsü: Birgün nöbetçi subay, devriye için askere kendisini sabah 3'te kaldırmasını söyleyerek yattı. Asker 3'te subayı kaldırmaya gittiğinde nöbetçi subay, sırf uykudan uyanmamak için askeri en az 5 kilometre olan alayın diğer ucundan lüzumsuz bir şey almaya göndermiş. Asker gelene kadar uyuduğu için devriyeyi kaçırmış. Sabah kendisini uyandırmadığı için askerin ağzı burnu kan içinde kalana kadar askeri dövmüştü.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Mardinli=Kürt=Dayak

Öncelikle bu siteyi kuran kişilerden Allah razı olsun. Ben askerliğimi Kıbrıs/Lefkoşe, Değirmenlik Zırhlı Piyade Alayı'nda yaptım. Sene 1996-97.

Birgün Edirneli olduğunu öğrendiğim Kıdemli Binbaşı F. Komutan'la karşılaştım. Esas duruşa geçip tekmil verdim. Benim Mardinli olduğumu öğrenince çok ağır küfürler edip (anasını, avradını s.ğimin, Allahın Kürdü falan filan), ayağındaki botlarla kaval kemiklerime vurdu. Bir yandan tekmeler, diğer yandan yumruk ve tokatlar... Sanki Rum askerini esir almışçasına bir muamele...

O günden beri ordu içinde bu tür insanlardan dolayı huzurun sağlanamayacağını anlamıştım. Düşünün ki ben Kıbrıs'ta bir er olarak bu muameleyi görürken Güneydoğu'daki halk ne yapsın?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Şikayet Etmek Kolay Değil

1970/4 tertip askerdim. Acemi birliğim Ankara/Mamak Muhabere Okulu idi. Sonra çavuş adayı olarak İstanbul 23. Piyade Çekmeköy Muhabere Taburu'na geldim. Nasıl da sevinmiştim istanbul'a gidiyorum diye.

Benim takımda M. diye kazık bir astsubay vardı. Fizik olarak sporcu bir görünümü vardı. Sporla da o ilgilenirdi. Bir de benim tertip bir er Sami Satılmış... Samsunlu çocuk; saf mı saf, efendi mi efendi... Bundan dolayı kimseye söz geçiremeyen çavuşlar bile her işe Sami'yi gönderirlerdi; çünkü garibim hayır kelimesini tanımıyordu. Hatırladığım kadarıyle gözünün biri iyi görmüyordu. Biri bir emir verince anlayabilmek için iyice pür dikkat kesilirdi.

Bizim M. Astsubayın bu adama gıcık olduğu apaçık belli idi. Herkes beş barfiks çeker, Sami 8; herkes 7 şınav çeker; Sami 12 çekmek zorunda... Günlerden pazartesi, içtima sonrası spora geçtik. M. Astsubayın moralinin bozuk olduğu her halinden belli oluyor. Takım başladı spor yapmaya: Kimi direğe tırmanıyor, kimi ip atlıyor, Sami ise barfiks çekiyor. M. Bey Sami'nin karşısına dikildi. Çocuk galiba o gün 6 veya 7 tane çekebildi. Astsubay buna asılı kalmasını söyledi. Tabi ne kadar dayanabilirdi ki? Belli bir süre sonra dayanamayıp bıraktı ellerini. "Kim sana ellerini birakmanı söyledi" diye bu çocuğun kafasına yumruklar inmeye başladı. Çocuğun karşılık verecek hali de yok ya, o yüzden vur vurabildiğin kadar...

Sami'nin ağız-burun kanlar içinde...

Kaval Kemiklerine Tekmeler

1992 senesinde Kıbrıs Girne 1083. Genel Destek Bölüğü'nde askerlik yapıyordum.

Sedat G. diye bir arkadaşımız nizamiye nöbeti tutarken bölük komutanı Yüzbaşı Z.K. içeri girdi. Nizamiye dışında kalan duvara daha önce bir araba vurmuş, duvar yamulmuş. Bölük komutanı Sedat arkadaşımıza "sen bunu nasıl görmezsin, sen nasıl askersin" dedikten sonra kaval kemiklerini uzun süre tekmeledi.

Bacakları morarıp iltihap kapan arkadaşımız 15 gün boyunca koğuşta yatalak kaldığı halde kimse bir müdahalede bulunamadı. Abisi lojistik destek komutanlığını haberdar ettikten sonra komutan bizatihi gelip Sedat'ı hastaneye götürdü. Yaklaşık bir ay hastande tedavi gören Sedat, ardından 45 gün hava değişimine gönderildi. İzni bitirip döndüğünde artık aksak yürür olmuştu.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Başbakan da Kimmiş?

2003, Çorum İl Jandarma.

Sivas Merkez'de Bölge Komutanlığı yapan Tuğgeneral S.Y., 107 kısa dönemi karşısına almış kürsüden esiyor: "Tayyip de kimmiş? Benim emrimde şu kadar asker var..."

Güya emrindeki askerlere güvenip 1 sene önce iktidara gelen başbakanı tehdit ediyor. Ardından Orhan Pamuk'a ana avrat düz gidiyor. Her cümlesinde bir küfür. Şoktayız! Tekbir sesleri ile çıktığımız baba ocağından peygamber ocağına geldiğimizi zannediyorduk. Oysa peygamber ocağında küfürler havada uçuşuyor. Bu kurumu bu hale getirenler utansın!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

80 Sonrasında Ordu Neler Yaptı?

1985'te kardeşim askerliğini Urfa'da yaptı.

Askerlik dönüşü belirli aralıklarla Adana'da ruh hastalıkları hastahanesinde tedavi gördü. 25 yıldır ilaç kullanıyor. Hiçbir işte çalışma imkanı da kalmadı. Askerlikte yaşadıklarını hiç anlatmaz, askerlik konusunu yanında hiç açamayız. Sadece bir kez yapılan işkencenin en ufağının tırnaktan elektrik vermek olduğunu...

20 yaşında askere bir delikanlı gönderdik. Ordu ise bize bir mecnun olarak onu iade etti. Şu an 45 yaşında, evden dışarı çıkmayan sürekli ilaç kullanan biri.

İsimsiz, bize ulaşan eski askerin kardeşi

Kargalarla Sürgit Bir Mücadele

Ben askerliğimi 2005 yılında İstanbul Kuleli Askeri Lisesi'nde yaptım.

Burada (muhtemelen dış mihraklarca desteklenen) bir grup vatan haini karga, her sabah komutanlarımızın geçeceği yola pisliyordu. Bizim temel görevlerimizden birisi de sabah 6'da kovalara doldurduğumuz deterjanlı sıcak su ve fırçalarla bu karga pisliklerini tek tek temizlemekti. Ayrıca, yerdeki her bir yaprak tanesi el ile tek tek topluyorduk. Yaz-kış demeden bu kutsal vatani görevi yerine getirdik. Böylece, sabah yoldan geçerken değerli subaylarımızın morali bu kötü manzarayı görerek bozulmuyor ve vatanı korumaya konsantre olabiliyorlardı.

Bir diğer görevimiz ise subay araç otoparkının zemininde yeşeren otları yolmaktı. Bilirsiniz; toprak zemin üzerine taş serilir. Taşlar arası açık kalacak şekilde tasarlanmıştır ki aralarında ot yeşersin. Bu, hem hoş bir görüntü hem de su drenajını sağlar. İşte biz, yaz güneşi altında yere çökerek o otları parmaklarımızla yoluyorduk, saatlerce...

Zemini, arasında ot yetişsin diye tasarlanmış taş kaplama ile döşe, sonra da o otları askere yoldur. Ne kadar eğlenceli değil mi?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Sürekli Aptalı Oynardık

Şu anda yüksek mevkide yönetici olarak çalışan biriyim. Çekindiğim için işimi yazamıyorum. Kayseri Jandarma Bölge Komutanlığı'nda kısa dönem er olarak askerliğimi yaptım.

Sürekli küfürler savuran bölük komutanı bir yüzbaşı vardı. Ağzından küfür eksik olmazdı. Milletin çocuğu adama adeta stres topu gibiydi. Yemin töreninden sonra Kocasinan İlçe Jandarma Komutanlığı'na gönderildim. Karakol komutanının herkese hitabı at bilmemnesiydi... Sadece bu şekilde hitap ederdi.

Bölge jandarma komutanı paşamız, Osmanlı padişahlarından daha güçlüydü. Paşanın hanımı hanımefendiye Kayseri'nin diğer ucundaki fırından ekmek almak için 2 astsubay 2 er görevlendirilmişti. Hizmetinde sürekli olarak 6-7 er olurdu, bunlar konutu temizlemek, ütü yapmak, alışveriş, bahçıvanlık gibi işlerde çalışırlardı.

Birgün hanımefendinin kedisi kaybolmuştu.

Baştan Sona Sondan Başa Dayak

Yıl 2007, Tekirdağ/Malkara 95. Zırhlı Tugay'da kısa dönem askerdim. Acemiliğimizi tamamlayıp tugayda bölüklerimize dağıtılmıştık.

Bölüğe geldiğimizin ikinci günü sabah içtimasında bölük astsubayı tüm çavuş ve onbaşıları yanına çağırdı ve bölük önünde sıraya girmelerini emretti. Biz şaşkın kısa dönem onbaşılar ve uzun dönem çavuşlar tek sıra halinde bölük astsubayı önünde dizildik. Bölüğün bilmem neresindeki çöp kovasının yanında bulduğu bir çorabı gösterek mıntıka temizliğinin düzgün yapılmadığını ve sorumlusunun bizler olduğunu küfürler eşliğinde söyledi, ellerimizi açmamızı emretti. Beline doladığı palaskayı çıkarıp başladı sırayla avuçlarımıza vurmaya.

Zorla Sattılar

Yıl 2000, acemi birliği, Manisa/Alaşehir.

Teslim olduk. Topladılar bizleri girişteki bir ufak alana, usta askerin biri sert ses tonu ile otur komutu verdi ve sonra bilgilendirme konuşması yaptı. Devamında bir küçük çanta dağıtıldı. Konuşmayı yapan uzman bizlere bu çantanın içerisinde bizim acemilik eğitimi bitene kadar kullanacağımız ve ihtiyacımız olan her şeyin olduğunu ve fiyatının şimdinin parası ile 35 lira olduğunu söyledi. Malzemeleri satın almanın zorunlu olduğunu, eğitim faaliyetlerinde eksik bir malzememizin olduğu takdirde cezalandırılacağımızı bildirdi.

Dakika bir, gol bir! Kim der ki "ben almam, ihtiyacım yok". Daha ilk komutla zaten bir korku aşılanmış bizlere, o yüzden mecburen aldık. Koğuşlarımıza yerleştikten sonra açalım bakalım dedik, bizlere kakaladıkları çantaların içinde ne var ne yok diye. Ne görelim: en adisinden iğneler, iplikler, dedelerimizin eskiden kullandığı yaprak jiletler ve onun takılacağı çevirmeli bir aparat, tıraş sabunu ve fırçası...

Ben memleketimde hazırlık esnasında en kaliteli traş bıçağını, traş köpüğünü, terzi levazımatını almış ve çantama koymuştum zaten. Daha da can sıkıcı olanı kantinde aynı malzemelerin, hem de kaliteli olanların tamamının 20 liraya satılmasıydı. Kısacası can sıkıcı olan, asker ocağına adım atar atmaz 35'lik bir kazık yememizdi.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ninemin Kemiklerine Küfür

Askerliğimi çavuş olarak Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda yaptım.

Bir üsteğmen vardı, sabah nöbet hazırlık yerinden başlar sırayla depocu, terzi, tesisatçı, koğuşçu vs. herkesi döver, gün görmemiş küfürler savurur, sonra odasında tostunu yiyince sakinleşirdi.

Bana da "ninenin mezardaki kemiklerini s.yim" diye küfür ederdi. Gerisini bilmem ama o teğmene hakkımı ne ben ne de ninem helal etmeyecek.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerde Kadınların Yeri

Ben 1980/3 devre olarak Amasya'da acemi birliğimi yaptım. O dönemde 106. Havan Bölüğü'nde E. Teğmen isminde biri görev yapmaktaydı. Bu teğmen acemi ve kadrolu askerlere adeta kan kusturuyordu. Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşayım.

Eğitim alanından gelmiştik ve silahlarımızı silahlığa bırakmamız emredilmişti. Aileme belki telefon açma fırsatını yakalarım diye arkadaşlardan önde gidiyordum. İçeri girdiğim zaman silahlık görevlisinin hıçkırıklarla ağlayışını görünce şoke oldum. Belli ki önemli bir şey olmuştu ve asker çoktan beri ağlıyordu. Ben acemi oldugum için soramadım; ama hemen akabinde içeriye giren devresi "ne oldu" diye sorunca: "Ne olacak devrem, yine E. Teğmen. Anama bacıma küfür etti ve üstüne 'bacıma anama gel şunu yap' diye bana söylettirdi. Namussuzum artık ben!"

O ağlarkenki halini hiç unutamıyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bir Çatışma Hikayesi

Ben 1994 Kasım ayında askere gittim. "Vatan Borcu" vicdani sömürüsüyle biraraya getirilmiş, herbiri bir esir kampından farksız birliklerden birine ait nizamiye kapısından içeri girmemle beraber, aslında o güne kadar var olduğunu düşündüğüm hakkın, hukukun, en önemlisi, insan onurunun nasıl ayaklar altına alındığını büyük bir hayalkırıklığıyla görmeye başladım.

Vatanını canından çok seven biriyim. Onu düşmanın olası bir saldırısından sakınmak adına daha önce atalarının, dedelerinin, babalarının, o şanlı ecdadın yaptığı gibi heyacanla koşarak davul zurnayla gelinen bu yerde karşılaşılan kötü muamelenin, insan haysiyet ve onurunu ayaklar altına alacak şekilde sarfedilen hakaretin ve küfürün yüreklere saldığı kandırılmışlık duygusunu, öfkeyi, çaresizliği ve umutsuzluğu bazen gizlice ağlayarak hafifletmeye çalıştığımı hatırlıyorum.

İlk günlerdeki şoku atlatamayan bazı arkadaşlar bunalıma girmişti. Bir arkadaşın çok ciddi bir şekilde kendine zarar vererek çürüğe ayrılmaya çalıştığı, bir diğerinin firar etme girişimlerinde bulunduğu, bir diğerinin ise intiharı bile düşünecek kadar ileri gidebildiği psikolojik bir yıpranmışlık vardı. Evet Cenab-ı Hak kuluna kaldıracağından fazla yük yüklemez. Her şeye alıştığımız gibi buna da alıştık.

Sonrasında Güneydoğu macerası.

Eşim Hastaneye Kaldırılmıştı

Ben o zaman 11 yıllık personeldim.

Bir gece eşim rahatsızlandı. Ambulans ile hastaneye götürdük. Orada yapılan tetkiklerde beyninde kılcal damar kanamasının meydana geldiği tespit edildi ve hastaneye yatırıldı. Yanında kalacak kimse olmadığı için ben ilçe jandarma komutanına gidip izin istedim. Bana dediği: "Kenevir yakala, öyle izin vereyim. Yoksa gidemezsin."

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerde Dayak Yemedim Demeyesin

İstanbul'daki usta birliğine soğuk bir kasım günü, sağanak yağmur altında mesai bitmeden yetiştiğime seviniyordum... Nizamiyede kayıt yaptırdım ve diğer odada sırada bekleyenlerin yanına geçtim. Nöbetçi uzman çavuş ilk sırakine "niye traşsız geldin" diyerek bi tokat salladı. Yanındaki kişinin çanta kontrolünde palaska çıktı diye diye bir tokat da ona attı. Hemen yanındakine çantasında çerez ve yiyecekler var diye...

Sıra bana geldi. Bende bir şey bulamadı; ama komutan niyeti bozmuş bir kere. O soğuktan buz tutmuş suratıma bir tokat vurdu. İtiraz ettim; ama cevap hazır: "Bu tokat askerde dayak yemedim demeyesin diye!"

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zorla PKK Sempatizanı Yapıldılar

239. kısa dönem olarak Trakya'da 1996 yılında askerlik yaptım.

Askerlerin yüzde doksanı Doğu ve Güneydoğulu'ydu. Subay, astsubay ve uzman çavuşların bu askerlere sırf etnik kökenlerinden dolayı nasıl kötü davrandıklarına ve nasıl zulmettiklerine bizzat şahit oldum. Bu askerler sanki bu ülke vatandaşı değil de bir savaşta ele geçirilmiş savaş tutsaklarıydı...

Etnik kökenlerinden dolayı kötü muameleye uğradıklarının farkına varan askerler ne kadar saf ve temiz olurlarsa olsun birer devlet düşmanına dönüşüyorlardı. Terörün en ateşli olduğu bu hassas dönemde Doğulu askerler adeta bölücü terör örgütü sempatizanı olmaya teşvik ediliyordu. Halbuki o çocuklar oraya vatani görevlerini yapmaya gelmişlerdi.

İşte kendi ülkesinin insanlarını hor gören, aşağılayan, hatta düşman gibi gören hoşgörüsüz, acımasız, önyargılı subay, assubay ve uzmanların yüzünden bu ülkenin sosyal dokusu böyle tahrip ediliyor. Tabii çok iyi subay, astsubay ve uzmanlar da vardı; ama maalesef bunların pek sesi çıkmıyordu, adeta sindirilmişlerdi. Doğulu olmayan askerler olarak biz de bu duruma isyan ediyorduk, Doğulular'ın ruh halini de varın siz düşünün.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Rütbe Sırasına Göre Servis

2006 yılı, Kara Harp Okulu.

Askere 30 yaşında gitmiş, okumuş-yazmış biri olduğum için asteğmen olarak normalde çok rahat bir askerlik yaptım. Albayın vakti yok diye onun yerine devletin aracı, muhafızı ve şoförü ile 30 km yol gidip veli toplantısına katılmak ya da yarbayın trafik cezasını gene aynı şekilde ödemeye gitmek vs. gibi ufak angaryalar da yaptım... Ama bir olay var ki, ömrümün sonuna kadar unutmayacağım...

Protokol Subayı Yarbay B., asteğmen olan beni yanıma bir araç, muhafız ve şöför alarak Kızılay'a "Kızına gitar kılıfı almaya" gönderdi...

Bana en çok dokunan bu olmuştu. Gitar kılıfı... Nedir bunun aciliyeti? Nedir bunun önemi? Albaysındır, karargahtan çıkamazsın, trafik cezası mesai saatinde ödenir, veli toplantısına gidemezsin vs. yerine birini vekil gönderirsin... Hadi bunları bir nebze anlarım. Ama gitar kılıfı... İşte bunu aklım almadı ve almıyor... Çık haftasonu, tut kızının elinden, beğendiğin gitar kılıfını al! Bir gitar kılıfı için 3 askeri ve 1 aracı seferber etmek ne demektir?

Çok gıcık olduğum bir diğer olay da, okul komutanının eşi gün yaptığı zaman, bizim diğer asteğmen arkadaşın "servis komutanı" olarak çıkıp bunları evlerinden alması, akşam da geri bırakması ve bunu "hiyerarşik" sıralamada yapmasıydı... Yani 3 hanım Çankaya, 2 hanım Keçiören'deyse, Çankaya ve Keçiören'dekileri tek seferde almak yerine, rütbe sırasına göre bir oraya bir buraya gider dururdu...

Makam Arabaları, Lüks Konutlar

5. Zırhlı Tugay'da asteğmen olarak görev yaptım.

Göreve başladığım dönemdeki tugay komutanımız çok değerli bir insandı devletin bir kuruşunu gereksiz yere sarf etmezdi. Son 3 ayımda komutanımız terfi etti ve tümgeneral rütbesi ile başka göreve atandı. Yerine gelen komutanın ilk işi komutan lojmanına çok lüks bir restorasyon yaptırmak oldu. Harcanan paraları gördükçe yüreğim sızlıyordu. Alınan ve yapılan her şey ithal ve birinci sınıftı. Ufacık bir örnek: Konuta alınan ithal çatal-bıçak takımı bile 5000 TL idi, gerisini siz düşünün. Üstelik restorasyon işleri eşe-dosta yaptırılıyordu.

Eski komutanın çok benzin yakıyor diye kullanmadığı Jeep, makam aracı olmuş; eski komutanın makam arabası ise hanımefendi ve çocuklara tahsis edilmişti. Üstelik çocuk hergün devletin arabası ve benzini ile Çorlu'daki dershaneye götürülüyordu. Gazino hanımefendinin zevki doğrultusunda baştan aşağı değişiyor, yeni-eski demeden her şeyin yenisi alınıyordu. Hanımefendi gazinoda devletin rütbeli subaylarına, astsubaylarına kendi uşağıymış gibi fırça atıyordu.

Ben askerler kötüdür demiyorum, burada sıkıntı üzerinde üniforma var diye insanları dokunulmaz saymak, hatasız olarak kabul etmek. Kim olursa olsun, bu devletin ve milletin hakkını yiyen cezasız kalmasın.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Tuvaletin Camından Sıvıştım

2002'de Erzurum'da kısa dönem olarak askerlik yaptım. Mühendisim.

Askerde Tokatlı bir astsubayımız vardı. Selamımı verip yanından geçerdim. Kışlamızın yolu düz ve uzundu. Her seferinde sesinin duyulabileceği kadar uzaklaşmamı bekler, tam gözünün önünden kaybolacağım sırada adımı söyler, yürüdüğüm o uzun yoldan beni geri çağırırdı. 'Mühendisi bir emrimle it gibi koşturuyorum' diye kendini tatmin ettiğini sanıyorum. Tabii neden yanındayken beni durdurmayıp da o kadar uzaklaştıktan sonra geri çağırdığını hiç soramadım.

Aradan 8 yıl geçti hala bunu sormak içimde kalmıştır. Birgün tam bölük binasından çıkarken baktım kapının önünde sırtı kapıya dönük oturuyor. Aynı şeyi yapmasın diye tuvaletin camından atlamıştım.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Orgeneral Eşinin Memleket Bilgisi

2000 yılında 1. Ordu Komutanlığı Selimiye Kışlası'nda görev yaptım. İstanbul dışından gelen orgenerellerin eşlerine ve bizzat kendilerine şoförlük ve korumalık yaptım.

Merkez Karargah Komutanlığı Genel Sekreteri Orgenaral T.K.'ın eşini almaya Moda'daki evine gittim. Saat 14:00'te almam gerektiği söylenmişti. 13:50'de zile bastım ve yukarı çıktım. Kapıyı açınca hanımfendi 10 dakika erken geldiğim için bana ağzına gelen her şeyi söyledi ve beni kovdu. 14:00'te gelmemi söyledi. 14:00'te hanımefendiyi aldım, Kozyatağı'ndaki bir akrabasına gidecektik. Ben tam E5'ten Kozyatağı istikametine dönecekken bana "burdan dönme" dedi. "Buradan dönmemiz lazım hanımefendi" dedim. "Sen benden iyi mi bilirsin" diye cevap verdi. Dönmedim ve artık yanlış yoldaydık.

Ah ah... Başladı kadın "sen beni kaçırıyorsun, sen İstanbul'u bilmiyorsun" diye... Memleketimi sordu. Doğu'dan bir il olduğunu söyleyince alaylı bir imayla şöyle dedi: "Seni bu göreve kim aldı? Sizi askere bile almamak lazım!" Beni resmen vatan haini ilan etti.

Kusura bakmayın ama ben askerlik yapmadım, hizmetçilik yaptım... Hakkımı helal etmem bunlara.

Kantinden Subay Çocuklarına Destek

Askeri kantinde askerlik yaptım.

Metin isimli astsubay devamlı firmalardan hediyeler isterdi. Bazı astsubaylar yasak olmasına rağmen kantinde görevli erlere borç yazdırır, ödemedikleri veya ödemeyi geciktirdikleri için kantindeki reyon sorumluları ciddi sıkıntılar yaşardı.

En önemlisi, her ay kantin karının yüzde 8'i subay cocuklarını okutma adında bir vakfın hesabına gönderilirdi. Yani yoksul halk çocuklarının sırtından para kazanılır, onunla da subay çocuklarının okumasına destek olunurdu. Türkiye'deki tüm kantinlerde uygulama aynıdır. Müfettiş gelince önce gönderilmesi gereken paralar gönderilmiş mi ona bakar. Yaklaşık 800 000 kişinin bu kantinlerden alışveriş yaptığını düşünürseniz ortaya çıkan karı ve subay çocuklarına yapılan desteği de anlarsınız.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

En Torpilli Askerlik

CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in kendi ağzından askerlik hikayesi:

Asker olma zamanım geldi. Acemilik Manisa'ya çıktı. Gittim. İçeri girdim, teslim olacağım, etraf nasıl toz toprak, çadırlar kurmuşlar falan. Geri dönmeye karar verdim. Hiç yapmayacağım bir şeyi yaptım. Çantamı aldım, çıktım. Nizamiyede sorarlarsa da “Sigara almaya çıkıyorum” diyeceğim diye plan yaptım. Sormadılar da. Otobüse bindim, İstanbul’a geri geldim.

Gece eve geldim kapıyı çaldım. Rahmetli babam şok oldu. Sinirlendi, kızdı. “Olur mu toz toprak, bu ne demek” dedi. Bir hafta sonra gidip tekrar başvurdum. Bakaya düştüğü için Isparta çıktı. Sabah Isparta’da indim, elimde Cumhuriyet gazetesi, akşamüzeri dört gibi teslim olacağım, çay içmeye bir yere oturdum, kafamı bir kaldırdım kocaman SODEP il merkezi yazıyor. Buraya uğrayayım dedim. Sabah 10 oldu artık. Odacı kapıyı açtı. Çay ikram etti. Sohbet etmeye başladık. Dedi ki “İl başkanımız emekli albaydır, 40. piyade alay komutanıyla her akşam beraberdir.” “Faydası olur mu” dedim. “Olmaz mı” dedi. Bir iki saat sonra il sekreteri geldi. Sohbet ettik. Sonra başkan geldi. Beni çağırdı. Sorular sordu. Sonra alay komutanını aradı. “Aile dostumun çocuğudur, sana gönderiyorum” dedi.

Ben gittim. Kapıdan beni aldılar, özel giydirdiler. Alay komutanın postası oldum. 23 gün sonra özel dağıtım geldi bana. Ankara Gazi Orduevi’ne. Ben memnun olmadım tabii, İstanbul’a gitmek istiyorum. İl başkanını aradım. “Ben yaptırdım” dedi. “Ben İstanbul Fenerbahçe Orduevi istiyorum” dedim.

Sorunlarınızı Anlat(may)ın

2006 yılında, Erzincan 59. Tugay’da 313. kısa dönem olarak askerliğimi yaptım.

Tugay komutanı mürekkep yalamışlar olarak bizlerle bir görüşme yaptı. Yaklaşık 200 kişiydik. Tugay komutanı yeni gelmiş olan bizlere sorunlarınız var mı diye sorunca bazı arkadaşlar bazı konulardan bahsetiler. Ancak tugay komutanı gidince bölük komutanı anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirdi, etmediği küfür kalmadı. Bütün bölük olarak hafta sonu iznimiz de yandı.

Yani bizim askerlik aslında dış duvarları süslü bir kölelik düzenidir.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Atış Eğitiminde Yaratıcı Yöntemler

Ben İstanbul Altınşehir’de bulunan 546. İstihkam İnşaat Taburu’nda askerlik yaptım. 1987 senesinde askerliğim sırasında o kadar çok iğrençlik gördüm ki, en azından birini yazayım:

Bir gün bir yağışlı havada 100 metre atışa gittik. Başımızda Timur denen bir üsteğmen vardı. Atış alanı ıslaktı ve yer yer su birikintileri vardı. Atışa başladık. Sonra üsteğmen ilk atışlarda görev alamayanları görev alanların önüne dizdi, onları domaltıp popolarına getirdiği kalın bir sopayla iyice vurdu. Daha sonra komple alt taraflarını çıkarttırıp, birikmiş olan suya oturtturdu. Ve en sonunda diğer askerlerin gözü önünde domalttırıp hiç ağıza alınmayacak küfürler etti. Benim o kelimeleri yazmaya elim gitmiyor bu yüzden yazamıyorum.

Bir de bu birlikte nöbetçi subaylığı tutan bir G. Başçavuş vardı, devamlı içer ve porno film seyrederdi.

Daha ne anlatayım bilemiyorum. Askerlik değil uşaklık yaptırdılar bize. Şu an elimde olsa çocuklarımı askere göndermem.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zank Diye Soğuduk

Yer: Saray/Tekirdağ Yıl:2009

Koğuşta namaz kılındığını gören astsubay herkesi topladı ve din üzerine alimce(!) bir konuşma yaptı. Ben dini daha önce hiç böyle dinlememiştim. Sonra koğuşta namaz kılanlar için hala unutamadığım bir küfür etti: “Öyle yapılan ibadetinizi si..." Birkaç kişi hareket yapmak istedi ama arkadaşlar engelledi.

O andan sonra batarya zank diye askerlikten soğudu…

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Siz Üniversite Sıralarında Kızlara Eğlenirken...

İzmir Kubilay Kışlası’nda 313. kısa dönem olarak askerdim.

5 kısa dönemdik. Kaldığımız yer 4 yıldızlı otel kadar muazzamdı. Yemekler, temizlik vs. gayet iyiydi. Batarya astsubayımız ve uzmanlar da öyle. Ancak bir batarya subayı vardı ki... Üstteğmen. Daha bataryaya geldiğimiz gün kendini ifade etti: “Siz üniversite sıralarında kızlarla eğleniyorken biz buralarda… Neyse, neyse” dedi ve sonra hepimizi psikolojik işkence altına aldı.

30 yaşlarına yakındım ve gece nöbetlerinde hıçkıra hıçkıra ağladığım çok olmuştur. Geceleri çapraz nöbete çıkardık, ancak tugayda sadece biz çıkardık. Çünkü bizler üniversite sıralarında kızlarla oturduk ve cezalandırılmamız icab ediyordu. Sözkonusu komutanım mesai saatleri içinde akşamdan kalma vaziyette tüm gün kız arkadaşıyla telefonda konuşmakta beis görmezdi.

Ben görevim olan muhabere çavuşluğunu kısa sürede bana işi öğretmesi gereken komutanım kadar iyi öğrendim. Tabii fayda etmedi. Bana 6 cilt, 1960 yılından kalma muhabere kitabı verdi ve bundan sınav yapacağım dedi. 5 gün sonra sınav oldum. Üniversiteliyim ya, başarısız olunca, haliyle ne o. çocukluğum kaldı, ne namus ne ırz.

Ama bu ne ilk oldu ne son oldu. PKK ile bağlantısı olduğunu bildiğimiz kısa dönem arkadaşımızın dışındaki tüm kısa dönemler askerlik süresince sadece zevk ve fantazi olsun diye zorlama bahanelerle bu muameleyi gördük. M. ve Ö. teğmenler bizim üzerimizde egolarını tatmin ettiler.

Yazıklar olsun, bana ise sağlık olsun. Neticede geçici günlerdi ve geçti. Ancak onlar hala oradalar. Birçok komutanımı gece rüyamda görüyor ve sevgiyle anıyorum. Onlar da komutan. Ancak bu egoist psikopat tayfa askerliği kutsal olmaktan uzaklaştırıyor. Onlara lanet olsun. Her hakkımı bağışlarım, onları asla. Allah’tan misliyle bulacaklar inşallah.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Tugay Komutanıyla Maç

İzmir, 8-10 sene önce.

Tugay komutanı ile her hafta zorunlu halı saha maçı yapardık. Haftada iki gün nöbet, bir gün tugay komutanı ile maç, iki gün de gece eğitimi, canımız çıkardı. Tugay komutanı hiç koşmazdı, ileride Tanju gibi beleş beklerdi. Kendisine devamlı göllük pas veren bir astsubay vardı. Maçta takımı geride olduğu zaman direkten dönen topu gol olarak yazdırdığını bilirim, iç direkten döndü derdi.

Komutan zevk alsın diye maçı çekişmeliymiş gibi yapardık. Biz farkı açınca gol yemeye başlardık, onlar öne geçince biraz bastırır beraberliği yakalardık. Ama sonuç olarak 1-2 farkla yenilir, komutanın heyecan duymasını sağlardık. Bu maçlarda gülmemek için kendimi çok zor tutardım. Mesela komutan hangi takımı tutuyosun diye sorarsa, hepimizin vereceği cevap belliydi.

Bir keresinde komutanın devreleri geldi; inanmazsınız 3 saat boyunca maç yaptık, bir de üzerine fırça yedim: niye koşmuyormuşum, neden pas vermemişim diye. Komutanın devrelerinden birine bacak arası yapıp çalım attım ama kazara oldu. Herkes şok oldu. Maçtan sonra bayağı tedirgin oldum ama bir şey olmadı.

Benden daha büyük aptallıklar yapanlar da oldu. Acemi bir astsubay arkadaşımız tugay komutanına çift daldı ve yere düşürdü. Sonra ne mi oldu? Maçlardan aforoz edildi.

Bazı rütbeli subaylarımız maçlardan kaçmak için, akşam eve misafir gelecek diyerek komutandan izin isterlerdi. Tugay komutanı da bunun doğru olup olmadığını kontrol ettirirdi. Zeki adamdı yani, kül yutmazdı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Mide Bulandırıcı Şafaklar

Ben askerliğimi 313. kısa dönem olarak bir askeri sosyal tesiste gece resepsiyon görevinde çalışarak tamamladım.

Haftanın en az 2 gecesi düzenlenen içkili eğlencelerin ardından, rütbeli subaylar ve eşlerine tahsis edilmiş ve benim sorumluluğumda olan özel tuvalet ve lavabolar ağızlarına kadar kusmuk dolardı. Öyle ki sabaha karşı biten eğlencelerin ardından sosyal tesis kusmuk kokusundan geçilmezdi. Böyle gecelerin sabahında, ellerime poşetleri geçirip ağzıma ağızlık takıp kusmuk ve bayan pedi temizlediğim, bir taraftan da vatani görevimi yerine getirmenin bu yaptığım işlerle ne ilgisi olduğunu çözemediğim mide bulandırıcı şafaklarımı hiç unutmayacağım.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Korkan Asker, Kovalayan Binbaşı

2002 yılında Erzurum'daki Palandöken Kışlası’nda askerlik yaptım.

Subaylar pikniğe gider, çiğköfteyi, mangalı askerler yapar ve servis ederler. Eski Brezilya dizilerindeki uşaklar gibi kullanılırlar. Subay lojmanlarına üniversite mezunu askerler götürülüp çocuklara beleş ders verdirilir. Sivilde tamircilik yapan askerler subayların ve astsubayların evlerinde bozuk televizyon, buzdolabı, musluk tamiratı yaparlar. Boyacılık yaparlar.

2002 Şubat’ındaki Kurban Bayramı’nda rütbeliler tosunlarını askerlere kestirdiler. Etlerini parçalamak saatler sürdü. Başka bir kışlanın albayının kurban eti hanımının istediği şekilde hazırlandı. Kıymalar çekildi. Her şey bedava nasıl olsa. Kıyma makinesinin elektriği devletten, işgücü askerden. Çocuklar yorgunluktan perişan olmuşlardı.

Devletin askeri aracıyla çarşıdan ev alışverişi yapanlar, ganyan bayiine giderek yarışa bahis oynayan subaylar… Gelen erzakta subayların ve astsubayların istihkakı yoktur ama onlara da yemek verilir. Sonra askere yemek yetişmez.

Mahsun'u Bilir misiniz?

2009 yılı Ekim ayı, Saray Tekirdağ.

Batmanlı Türkçe’yi konuşamayan bir çocuk vardı bataryada. Çok cahildi. Askerliğin mantığını anlamamıştı. Daha 11 yaşında çocuk zekasına sahip gibiydi. Okuma yazması yok, başkenti sorsan bilmez, öyle bir çocuk.

Birgün üsteğmenin odasına girdim, baktım bunu sağ yanına çömeltmiş kendi de koltuğuna oturmuş yazı yazıyor. Ama manzara acayip. Yazı yazarken arada bir çocuğun yüzüne, kafasına, artık neresine gelirse tokat atıyor. Ben içeri girince üsteğmen bana sordu: "Mahsun'u bilir misin?" Ben "hayır komutanım" dedim. "Ulan nasıl bilmezsin. Hani Kemal Sunal bir filminde dayak yemesi için para ile tutuluyor, onu tutan adam da dövdükçe stres atıyor ya. Sonra Mahsun da parasını alıyor" dedi, "işte bu da benim Mahsun’um. Bunu dövmedikçe rahat edemiyorum”.

Bilmiyorum o arkadaş orada ne kadar dayak yedi. Zaten çocuk uzmanından başla bütün yukarısına kadar dayak yemişti herhalde. Zaten sonunda dayanamadı firar etti.

İsimsiz, biz ulaşan eski asker

Ne İdim Ne Oldum

Biraz da annemin zorlamasıyla -ki daha sonra çeşitli komutanların kendisini de kapsayacak küfürlerinden nasibini aldığından hiçbir zaman haberi olmayacak- askere gitmeye karar vermiştim. 305. Kısa dönem olarak Ankara’ya gittim.

İlk gün bizi sokak ortasında traş edip sonra yıkanmamıza izin vermediler. Sonrasında günlerce tozda, toprakta, betonda, güneşin altında bekletildik. Aptal muamelesi gördük. Tam bir ay boyunca yüzden fazla üniversite mezunu insana birlikte yürümesini öğrettiler.

Ankara'nın ağustosu ve ramazan. Bari oruç tutalım dedik ama iki dilim ekmek ve pis tenekelerde gelen sarı bir su için gece tam teşkilat giydirilip içtimamiz alınıp rap rap yemekhaneye gidip gelmelere ve bu da yetmiyormuş gibi sabah kahvaltısına da yine aynı şekilde herkesle birlikte rap rap gitmelere dayanamadım.

Dünyanın en eğitimsiz insanlarının size emirler yağdırması ve bağırmaları tamamiyle sizin suçunuz. Bu nedenle subayların yapacakları türlü türlü seviyesiz ve iğrenç esprilere de kulak kesilmeniz cabası.

Yazması kolay ama yaşaması çok güç.

Top Toplayıcı Askerler

1981/4 er olarak Kütahya Hava Er Eğitim Tugay Komutanlığı’nda görev yaptım. 18 ay boyunca oradaydım, dağıtımım hava lojmanlarına çıktı.

Orada gördüğüm garip hadise erlerin tüm subay ve astsubayların evlerine hizmet etmeleriydi. Ayrıca tugay komutanının hanımının emrinde sürekli en az 2 er vardı, onun gündelik işlerine koşuştururlardı.

Komutanın oğlu tenis kortunda tenis oynayacağı zaman top toplamaya mutlaka birkaç er gönderilirdi. Er göndermeyen astsubayın da vay haline, sıkıysa göndermesin.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Aşikar Rüşvet

1983 yılında piyade çavuş olarak İstanbul Hasdal Tümen Karargah Bölüğü’nde dış posta göreviyle askerlik yaptım.

İstanbul’un üç ünlü futbol takımından birinin kalecisi er olarak bölüğümüzde askerlik yapıyordu. Takımıyla antrenman yapmak veya bir maça gitmek için izin istediğinde aynı takımı tutan bölük komutanımız ona izin veriyordu. Ancak bölük komutanı yüzbaşının bölükte olmadığı zamanlarda tek yetkili olan bölük başçavuşunun kaleciye zorluk çıkardığını ve izin vermediğini duymuştuk.

Birgün, ben askeri görev cipiyle kışladan çıkarken bu kaleci izinli olduğunu söyleyerek cipe bindi. O gün, görev icabı bölük başçavuşunun evine de uğrayacaktık. Kaleci, güzergah yakınındaki bir yere uğramak istediğini söyledi ve cipi bir toptan bakkaliye dükkânının önünde durdurdu. Dükkâna girdi, elinde bir teneke ile çıktı ve tenekeyi cipe yerleştirdi. Tenekede ne olduğunu bilmiyorduk, sormadık da.

Bölük başçavuşunun askeri lojmandaki evine geldiğimizde tenekeyi aldı ve başçavuşun evine kadar taşıdı. Ben başçavuşun kapısını çaldım. Başçavuş kapıda üstünde pijamalarla yarı uykulu belirdikten sonra, kaleci tenekeyi başçavuşun ayaklarının dibine yerleştirdi ve “komutanım, sizin için bir teneke peynir aldım. Ailenizle yersiniz, afiyet olsun” dedi.

Dikimevi'nde Şahit Olduklarım

Ben erkek değil bayanım. Ankara Cebeci Dikimevi’nden sürgüne gönderilen işçilerden bir tanesiyim. Askerlik yapmadım fakat 19 yıl 9 ay 19 gün çalıştım. İşe başlama tarihim Ekim 1977, işten çıkış tarihim ise Temmuz 1997. İşe başladığımda büyük oğlum 50 günlüktü. Aynı gün ben oğluma askerlik yaptırmamaya karar verdim. Halbuki işe başladığım güne kadar askerlik gözümde kutsal bir görev, TSK da peygamber ocağı idi.

Bizlerin gözü önünde o fidan gibi 20 yaşındaki ana kuzularına yapılanlar cahiliye dönemindeki kölelere bile yapılmıyordur. Ben bunlardan kısa olan birkaç olayı sizlerle paylaşmak istedim:

Başçavuş A.R. her sabah askerlere eğitim yaptırıyordu. Tam 3 ay boyunca bir askeri her gün bir saat koşturarak dövdü. Tabii siviller olarak bizler de aynen askerler gibiyiz, gık çıkarabilirmek mümkün değil. Fakat benim birgün sabrım taştı. Artık ne olursa olsun o çocuğa yapılan zulme daha fazla sessiz kalamazdım. Hemen idareciye gittim ve dedim ki “ben bayanları toplayacağım ve albayın, yani müdürün odasını basacağız. Yeter, bir yavruya bu kadar zulüm yapılır mı? Bizler anayız, daha fazla dayanamayacağız.” Bunu duyan bütün bayanlar benden caseret alarak bağırmaya başladılar. Hatta ben de dahil bazılarımız fenalık geçirdik. İdarecimiz hemen albaya gitti ve ondan sonra o başçavuş bizim gözümüzün önünde kimseyi dövmedi.

İhale Kime Kaldı?

1994, acemi birliği Kütahya; usta birliği 8. Ana Jet Üssü Komutanlığı Diyarbakır.

1995 sonlarına doğru santralımız baştan aşağı değişti. İhaleyi alan firma hiç bir şey yapmadan parayı götürdü. Bu arada askerlerin imanı gevredi, kabloları ittir kaktır yaparak kanallardan geçirmek için.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Akıllı Mermiler

Askerliğimi İzmir’de yaptım.

Tatbikatta roketatar atıyoruz. Tatbikat bittkten sonra patlamamış mermileri sürveyana teslim görevi, ordumuzun en değerli (!) rütbelileri olan asteğmen ve uzman çavuşlara verildi. Benim de asteğmen olarak ilk ayımdı. Kollarıma 2 adet mermi aldım, sürveyanı arıyorum; ancak sürveyan ortalıkta yok. Elimde mermi dolanırken, bir yüzbaşıyı gördüm, "komutanım sürveyan yok, nasıl yapacağız?” diye sordum. Bana nerede olduğumu hatırlatan şu cevabı verdi: "S..tirgit lan astek, beni mi öldürücen!"

Bana kolumun altında taşıttırdıkları, yüzbaşıyı öldürme ihtimali olan mermiler meğer akıllı mermiymiş, asteğmen ve uzmanları öldürmüyormuş!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Uluorta Çırılçıplak Muayene

Yıl 1998.

Bir arkadaşımla birlikte peygamber ocağına gidiyoruz diye bir ay öncesinden davullu zurnalı eğlenceler düzenleyerek, vatana hizmet edeceğimizi düşünerek Isparta Eğirdir Çavuş Talimgah Bölüğü'ne gittik. Ancak daha içeri girer girmez insanlık dışı muameleler başladı.

Hepimiz sivil kıyafetlerimizle sıra olmuş bekliyoruz. Güya doktor kontrolünden geçeceğiz. Hepimizi rencide edecek şekilde uluorta muayene yaptılar; çırılçıplak soyup heyetin karşısında 15-20 dakika her tarafımıza baktılar. O an arkadaşla birbirimizin yüzüne bakmaya utandık.

Orada bir aylık deneme süresi varmış. Biz arkadaşımla yapılan her türlü rezilliğe rağmen refüze olmadık. Komando olacağız deyip sonradan vazgeçmek istemedik. Ama hepsi boşmuş… İnsanlara vatan-millet-Sakarya edebiyatı yapıp, bir sürü de gaz verip eğitim adı altında yapılan işkencelere maruz bırakıyorlar.

Neden ceza aldığımızı bile bilmezdik. Yok sesimiz az çıkmış, yok gaspetmişiz... Takımca ceza alıp keyfi olarak çok süründürüldük, çok çök-kalk yaptık. Yapamayanlar dayak ve küfür yedi. Kulaklarını çok çınlattığımız herbiri askeri birer deha olan uzamn çavuşlarla astsubaylarımız eğitim size Doğu’da lazım olacak derlerdi.

O rezil günlerden sonra Siirt 3. Komando Tugayı’na usta birliğine gittik. Bir hafta boyunca yatacak yer yoktu.

Bok Var Bizi de Cenaze Namazına Götürüyorlar!

Askerliğimi 325. kısa dönem olarak Ankara'da, Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda yaptım.

Tüm rütbelilerin (astsubaydan generallere kadar) yemek yediği restoranda değişik işlere bakıyorduk. Muhasebe, askerlerin temizliği, oranın düzeni vs. Tabii çalışanların hepsi asker olduğu için rütbeliler iskenderi 3 TL’ye yiyorlardı. Buna bile pahalı diyenler vardı.

Bunun dışında o restoranda dönen dolapları anlatmama gerek yok, herkes az çok tahmin ediyordur. Birkaç kez bu duruma müdahale etmeye çalıştık ve karşılığında azar işittik. Hatta komutanlar biz çavuşlarla uğraşmaya başladılar. Hadi bunlara da eyvallah, ancak yaşadığım bir olay benim kanımı dondurdu.

Tam yeri hatırlayamayacağım, Dağlıca’ya ya da diğer karakola baskın olmuş şehitler verilmişti. Bu şehitlerin bir kısmı Ankara Kocatepe Camisi’ne getirildi. Öğle namazından sonra cenaze namazları kılınacaktı. Hava Kuvvetleri’nden de birçok rütbeli de o törene katılacaktı.

50 Kişi Yere Çöküp İnek Olduk

Bu anılarımın kesinlikle tüm TSK’ya maledilmesini istemeden yaşadıklarımdan birkaç anekdot aktarmak istiyorum. 1990 yılında Kars’ta askerdim.

Alay karargahta görevliydim. Bölük komutanım sadist ve dengesiz biriydi. Bekar olduğu için herhalde, nöbetçi olmadığı günlerde de kendi odasında yatardı. Sıkıldıkça biz askerlerle uğraşırdı.

Bir akşam mesai bittikten sonra beni, diğer yazıcı arkadaşları ve postası olan arkadaşımızı odasına istedi. Biz yazıcılar olarak dört kişi odada esas duruşta beklerken, postası olan arkadaşı yanına çağırdı. Makam koltuğunda üstünde eşofman, arkasına yaslanmış bacaklarını aralamış oldukça rahat bir şekilde oturuyordu. Hemen yanıbaşında esas duruşta bekleyen arkadaşımıza cinsel organını işaret ederek dokunmasını söyledi. Posta asker şaşırarak kemküm etti. Komutan küfür edip “tut ulan diyorum sana…” diyerek azarladı. Asker arkadaş “ama komutanım” diyerek bir itiraz cümlesi kurdu. Komutan, “emrediyorum lann” diye küfürle devam edince arkadaş çok yavaş hareketlerle esas duruşunu bozmadan elini komutanın eşofmanlı cinsel bölgesine doğru uzattı.

Şerefsizsiniz, Çünkü Sivilsiniz

2. Zırhlı Tugay, Cevizli İstanbul. 299. kısa dönem olarak askerliğimi yaptığım yer.

Doksan kişiyiz. Başımızda sözleşmeli bir teğmen var. Eğitim alanında bize söylediği ilk sözler: “Hepiniz orospu çocuğusunuz, şerefsizsiniz, aşağılık heriflersiniz çünkü sivilsiniz; çünkü asker değilsiniz.”

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Silahlı Kuvvetler'de Sosyal Faaliyetler

TSK’da zorunlu ve eşli olarak sıkça sosyal faaliyet adı altında yemekler, geceler, kokteyller, piknikler, altın günleri, çaylar, törenler vs. düzenlenir. Bu sosyal faaliyetlere rütbeli ve kadrolu her personelin katılması zorunludur. Ayrıca dini bayramların birinci gününde önce kışlalarda daha sonra orduevlerinde zorunlu ve eşli bayramlaşma törenleri düzenlenir. Bu gibi sosyal faaliyetler, özellikle de küçük garnizonlarda yapıldığında, her birliğin personel subayı veya astsubayı kapıda elinde listelerle bekler. Gelen personelin yanındaki kendi eşi mi, kıyafeti nasıl, başı açık mı diye kontrol eder. Ayrıca birlik komutanları da aynı kontrolü yaparlar.

Sebep ne olursa olsun bu gibi faaliyetlere mazeretsiz katılmayanların disiplinsizlik ve emre itaatsizlik suçlarından savunmaları alınır ve derhal gerekli cezalar verilir. Tekrarında emre itaatsizlikte ısrardan mahkemeye verilenler de vardır. Yani bu sosyal faaliyetlere katılmamak en büyük suçtur.

Subayın veya astsubayın eşi dini inancından dolayı tesettürlü ise bu tip faaliyetlere başını açmadan katılması mümkün değildir. Aksi halde vay onun başına geleceklere! Bu sıkıntıları yaşayanlar bilir, anlatılamaz. Kimse de gerçek manada anlayamaz.

Bu faaliyetlerin asıl amacı anlaşıldığı üzere personelin içki içip içmediğini ve eşinin kılık kıyafetini kontrol etmektir. Bu tür faaliyetlerde yapılan tespitle personel önce sakıncalı kategorisine alınır ve özel olarak takip edilir. Yukarıda özetlediğim sosyal faaliyetlere eşli olarak katılmadıkları, eşleri çağdaş yani başı açık olmadığı veya içki içmedikleri için 2000’i aşkın personel Silahlı Kuvvetler’den acımasızca, yaka paça atılmışlardır.

İsimsiz, bize ulaşan “bir garip emekli astsubay”

Hiyerarşik Eziyet

Ben askerliğimi er-öğretmen olarak yaptım. Askerliğini yapanların anlattıkları üzerimde korkunç etki yaratmıştı. O zaman çıkan yeni bir kanun sayesinde askerlikten kurtuldum. Gelelim benim gözümle gördüğüm bir olayı anlatmaya:

Yıl 1980; mevsim yaz. Elbistan’ın bir köyüne gelin almaya gidiyoruz. Yanımızda H. adında tanıdık bir subay var. Elbistan`da yolumuz üzerinde bulunan bir karakolda görev yapan karakol komutanını arabamıza aldık.

Yolda mola verdik. H. adındaki subay "Buraya gel lannn..." diye bağırdı. Tanıdık subay sivil elbiseli, karakol komutanı askeri elbiseliydi. Karakol komutanı yaşlı, diğeri gençti. Yaşlı asker koşarak genç subayın yanına gidip selam verdi ve "emret komutanım" dedi. Bizimki babası yaşındaki o insana söylenmeyecek küfürler söyledi. "Bugün maaş günü. Sigaranı aldın, bir tane de bana getir"diye bağırdı.

Anladım ki yalnız erler askeri işkenceden geçmiyor. Büyük rütbelilerin küçük rütbelileri ezişini o an hüzünle izledim…

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerin İaşesi, Komutanın Sigarası

Bizim bölüğün anlaşmalı olduğu kumanya aldığımız bir yer vardı. Karakol komutanlarımız askerin iaşe bedelleriyle kumanya almak yerine peynir, domates vs. malzeme gösterip yerine karton sigara alırlardı.

Çarşıdan 3-5 liraya takım halinde bere ve eldiven alırlardı, sonra bunu askere 20 liradan zorla satarlardı. Askerin 3 kuruş parasını gasp etmek için türlü oyunlar yaparlardı.

Kaçak yakalanan mazotu köyün şoförlerine verip keyfi gezerlerdi. İzne ayrıldıklarında hava alanına servis olarak kullanırlardı o araçları. Daha neler neler…

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Resmi Yazıyla Kar Ezmece

Yıl: 2009 Yer: 108.Topçu Alayı, Erciş-Van

Alay komutanı zevk için odasına asker çağırıp dayaktan hastanelik eden bir adam. Esas duruştaki askerin bacaklarına tekme atmak özel zevki.

Alay içinde rütbelilerin ve eşlerinin kayak yaptıkları bir yer vardı. Bu bölgeye eğitim adı altında askerler koyun sürüsü gibi sürülür karlar ezdirilirdi. Tabii kayak yapacak olanlar yeni yağan karın üstünde kayamıyorlar. O askerlerin içinde astım hastaları da vardı. Öyle bir astımlı hasta vardı ki soğuğun tetiklediği astım nedeniyle ölümden döndü. Revirden raporlu olmasına rağmen yine de sürüldü kar ezmeye.

Şimdi lütfen buraya dikkat: Ben bunu eğitim adı altında yapıyorlar sanıyordum. Ama öyle değilmiş. Yazılı emri gözlerimle gördüm. Hatırlayabildiğim kadarıyla aynen yazayım:

“xx.xx.xxxx günü xx taburundan 50 asker, zz taburundan 50 asker, rr taburundan 50 asker, toplam 150 asker alınacak ve kayak merkezindeki karlar ezdirilecektir. Kayak merkezinde rütbeli ve ailelere hizmet edecek askerler eli yüzü düzgün, iyi aile eğitimi almış kişilerden seçilecektir.”

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bizi Neden Askere Aldınız?

İzmir Gaziemir Ulaştırma ve Personel Okulu’nda 329. dönem askerdim.

Hayatım boyunca göremeyeceğim haksızlıkları orada gördüm ve yaşadım. Kışlada 10 tane kısa dönem öğretmen vardı. Bunların tek işi Mehmetçik dershanesi adı altında, kışlanın içinde bulunan lojmanlarda subay çocuklarına özel ders vermekti. Soruyorum Genelkurmay Başkanlığı’na: Bu öğretmenleri kendi öğrencilerinden çocuklarınıza özel ders vermesi için mi kopardınız?

Bir de lojmanın içinde su sorumlusu olan uzun dönem bir asker vardı. O asker 20 litrelik damacana suları hamal gibi sırtına vurup lojmanlardaki bütün subay evlerine taşırdı. Soruyorum Genelkurmay Başkanlığı’na: Annesi o askeri subay lojmanlarına sırtında su taşıması için mi askere gönderdi?

Bir de meşhur bayan kuaförü vardı, adı Servet. Uzun dönem olarak askerliğini yapıyordu. Servet’in yaptığı tek iş subay eşlerinin saçlarıyla ilgilenmekti. Soruyorum Genelkurmay Başkanlığı’na: Servet’i annesi eşlerinizin saçlarını boyaması için mi askere gönderdi?

Ulaştırma Yarbay F.A. ve Piyade Üsteğmen D. Ç’nin de tek işleri vardı, oradaki askerlere ve birkaç uzman çavuşa bağırıp çağırıp hakaret etmek. Elbet bir gün size de hesap sırası gelir. Ben sizlere hakkımı helal etmiyorum, diğer dünyada elim yakanızda.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

80 Sonrası Bok Yedirilenler

Ben 1982 yılının Kasım ayında askerliğime başladım. Acemi birliğim Aydın 112. Jandarma Er Eğitim Tugayı'ydı. 3 ay gibi bir acemi askerlik dönemi burada geçecekti. Takım çavuşları ilk günden sıra dayağı atmaya başladılar. Kasatura ile ellere insafsızca vuruyorlardı. Sebep sudan bahaneler. Yanınızda Türkçe bilmeyen, okuma yazma bilmeyen Anadolu çocukları. Bir soruya cevap veremeyince bilene bilmeyene kasatura, sopa, ne varsa... Küfürün bini bir para.

Bunları geçelim, bunlar askerlikte olan şeylerdi o zamanlarda. Ama şimdi anlatacağıma insanlar inanamıyor; ama maalesef gerçek.

Öğle karavanasını yedik, eğitim alanında eğitime devam ederken dikkat düdüğü çaldı. Bölük komutanımız bütün bölüğün karşısında toplanmamızı istedi. Yanında dayaktan morarmış
usta bir asker vardı. Bu asker 3 veya 4 gün önce hava değişiminden gelmişti. Bir akşam evvel
bölük komutanımıza çıkıp anne ve babasının trafik kazası geçirdiğini ve kan lazım olduğunu söylemiş, izin istemiş. "Sabah bakarız" demiş komutanımız da. Adana'daki bütün hastaneleri arayıp sormuş ve hikayenin yalan olduğunu öğrenince de akıl almaz cezayı 200 kişilik bölüğün önünde uyguladı.

Astsubaya dönüp, "git bir yerden bok getir" dedi. Astsubayımız duraksadı. "Ne bakıyorsun, bok getir" demesi üzerine astsubay da yanına iki acemi asker alarak tuvalete doğru yollandı. 10 dakika sonra astsubay ve iki asker kocaman bir karton parçasının üstünde bir öbek bokla geldiler.

Bu Ordu Benim Ordum Değil

Kıbrıs'ta 15 ay ikmal onbaşısı olarak erzak dağıtımıyla görevliydim. Sırtımdan tonlarca erzak geçti, alınteri döktüm, sağlığımı hiçe sayarak hizmet ettim; ama köpek muamelesi gördüm. Sadece ben değil, 20 arkadaş dış birliktik ve köpekten farkımız yoktu.

Gelelim işin detaylarına. Bozuk mal mı dağıtmadık, komutanların özel siparişlerini mi çıkartmadık, fare sidiği-boku olan malzemeleri mi dağıtmadık, son kullanma tarihi geçen yumurtaları mı yedirmedik... Yapmadığımız şey kalmadı. Bunların hepsi emirle yerine getirildi, bize kızmasın kimse.

Lojistik destek komutanlıklarında dönen paranın, israfın haddi hesabı yok. Müteahhit-komutan ilişkileri tamamen kişisel çıkar üzerine kurulu. Kıytırık komutanlar bile evine kasa kasa malzeme göndertirdi, vermeyen depo sorumlusunu nöbet manyağı yapardı. Düşünün, büyükbaşlar ne yapmaz.

Astsubaylar Eşekbaşı mı?

Yıl 1997. Güneydoğu dönüşü. Türkiye'nin güya en güzide birliğinde astsubayım.

Dişlerimden çok rahatsızım. Sürekli kanama var. Fırsat bulup Gülhane'ye gidiyorum. Doktor binbaşı işlemin uzun süreceğini, ertesi gün 10'da gelmemi söylüyor. Ertesi gün tam saatinde orada oluyorum. Dişlerime bakması için sandalyeye seriliyorum. Bakmış olmak için şöyle bir bakıyor. On dakika sonra, aniden bir kurmay albay içeri giriyor. Hepimiz ayağa kalkıyoruz. Binbaşı albaya "Ooo komutanım, çok ani oldu ziyaretiniz" diyor. Kurmay albay da "bazen böyle oluyor" diye cevap veriyor. Binbaşı beni hemen dışarı çıkartıyor ve "bir saat sonra seni içeri alacağım" diyor. 3,5 saat dışarıda bekliyorum.

Sonra, binbaşı muayene odasından dışarı çıkıyor ve bana diyor ki "astsubayım, haftaya özel muayenehaneme gel. Uygun bir fiyat yaparız." Kurmay albay ise terbiyesizce hiçbir şey olmamış gibi dışarı çıkıyor. Ve ben kendime soruyorum: "Biz neyiz ya bu orduda, eşekbaşı mı?"

İsimsiz, bize ulaşan astsubay

Yıkasana Ayaklarımı

1984-1986 Hava İndirme'de paraşütçü komando çavuşuyum.

Gerçeğe uygun savaş tatbikatı yapılacak. Uçaklardan Karasazlık'a atlandıktan sonra Alidağ'ın arkasından sırt çantaları ve tam teçhizat birliğe yürünecek. Yürüyüş esnasında da baskın, pusu olacak.

Atlayıştan sonra tatbikat başlıyor. Yaklaşık yorucu bir 30 km yürüyüşten sonra birliğe varıyoruz. Her tarafımız delik deşik ve bitmiş vaziyetteyiz. Tatbikat esnasında duyduğumuz küfürlerin de haddi hesabı yok.

Yüzbaşı bağırıyor: "Çavuş, çabuk buraya gel!" "Emret komutanım." "Leğene su doldur getir." Dediğini yapıyorum. Botunu ve çoraplarını çıkarıyor, ayağını suya sokuyor. Esas duruşta bekliyorum. Yüzbaşı: "Ne duruyorsun lan! Yıkasana ayaklarımı.

Su anda 49 yaşındayım. Seni halen anıyorum yüzbaşı...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Her İşten Bir Nemalanan Var

Sene 2001, Siirt 3. Komando Tugayı Orduevi'nde vatani görevimizi yapıyoruz.

Komutanımız gelip "aranızda iyi boya yapabilen var mı" diye sordu. Ben ve 5 devrem daha öne çıktık. Bizi çarşıya götürdü, bir boya satıcısının dükkanına girdik. Bize ne tür malzeme gider diye sordu, biz de ortak bir kararla "komutanım, 200 kova boya komple orduevini boyar, fazladan da kalır rütuşlar için" dedik. "Tamam" dedi, "siz 6'nız tugaydan gelecek askerlerin başında duracaksınız, bu işleri 10 gün içinde bitireceksiniz".

Komutan boya satıcısı ile öyle iyiydi ki "kardeşim sen oraya 500 kova yaz, anlarsın ya" deyip gülüşmeye başladılar. Satıcının orduya yazdığı miktar 500 kova, bizim aldığımız ise 200 bile degil, 160 kova. Nerede 340 kova?

Durumu üstümüz olan bölük komutanımıza ilettik, aldığım tepki ve tehditle adeta yıkıldım. Bölük komutanımın dediği aynen şu:

Paylaşılamayan Asker

Askerliğimi 2002'de Çorlu'da kısa dönem olarak yaptım.

Yabancı dille eğitim yapan sağlam bir üniversiteden mezun olduğum için İngilizce'yle ilgili işi olan kim varsa bir punduna getirip beni kendi birimine alıyordu. Acemiliğimi topçu alayında yaparken revirde bir yüzbaşımız vardı, İngilizce'sinden dolayı 7 kere Tıpta Uzmanlık Sınavı'na girip kazanamamıştı. Her haftasonu bana çarşı yazardı, evine gidip ona İngilizce anlatırdım.

Sonra usta birliğinde kolordu laboratuvarından bir üsteğmen beni kendi yanına aldırdı. Hatta beni paylaşma konusunda yüzbaşıyla küçük çaplı bir tatsızlık da yaşadılar. Aslında paylaşamama nedenlerinin TSK'ya hizmetle ilgili değil kendileri namına benden yararlanmakta ilgili olduğunu her ikisi de benim gibi tastamam biliyordu.

Üsteğmen işine hakim, disiplinli bir adamdı ama yaptığı iş sabahtan akşama kadar internette chat'ti.

Şehit Yarbayın Ardından

Askerliğimi 2006 yılında Ankara Sahil Güvenlik Komutanlığı'nda er olarak yaptım.

Askere gitmeden önce çok farklı duygular, heyecanlar yaşayarak ve sevip isteyerek asker olmuştum. Ancak rütbelilerin toplumdan izole, kendi hiyerarşileri içerisinde yaşadıkları hayatlarını ve en önemlisi yaşadıkları ülkenin insanlarına tepeden bakma, küçük görme, aşağılama huylarını görünce daha ikinci gününde askerliğin kafamda tasarlağım şeyden çok ama çok uzak olduğunu anlamıştım. Aynı ordunun mensupları olmalarına rağmen karacı subaylara ve askerlere sanki başka bir ülkenin askeriymiş gibi yaklaşan bazı subay ve astsubayların tavırları beni kendi ordumdan adeta tiksindirdi.

Bu subay ve astsubaylar devlet memuru zihniyetiyle sabah işe gelip akşama kadar hiçbir iş yapmadan televizyonun önünde çay-sigara muhabbetleriyle oturur, internette devamlı ev ve araba ilanlarını takip edip sürekli bir şeyler alıp satarlardı. Yapmaları gereken bütün işleri en alttaki erlere yaptırır, sonra da en küçük hatada dayak, psikolojik baskı, çarşı kapatma, izinsizlik gibi cezalarla erlere hayatı zindan ederlerdi. Üstelik de bu astsubay ve subaylar sürekli ama sürekli geçinemediklerinden, devletin kendilerine çok az maaş verdiğinden yakınırlardı. 2006 yılında 50 TL lojman kirası veren bir astsubayın zam nedeniyle 55 TL kira verecek olmasından dolayı hükümete ve başbakana ettiği küfürler, asgari ücretle çalışan ve ailesi bir gecekonduda oturan emri altındaki er tarafından şaşkınlıkla izleniyordu.

Gerekirse Sen Yanacaksın

Sene 2003. Karadeniz dolaylarında bir sahil güvenlik botunda makine eri olarak askerlik yapmaktaydım.

Geminin makine dairesinde bir patlama tehlikesi atlatmıştık. Şöyle ki, ustalar makine dairesinde oksijen tüpleriyle kaynak yaparken ben ve alt devrelerimden birisi, ustaların başında emniyet amaçlı nöbet tutmaktaydık. Ustalar çay molası verdiler. O boşlukta oksijen tüplerinden birisini yere devrilirken ve tüpten çıkan ateşin makine dairesini birden alev çemberiyle sardığını gördüm. Çaresizce CO2'lere [Karbondioksit] sarıldık. Epey bir tüp boşalttık ateşin üzerine, ama nafile. Hem canımızı kurtarmak hem de olay daha fazla büyümeden müdahale edilebilsin diye bölgeden uzaklaştık.

Ateş söndürüldü. Bölgemize gelen Branş Astsubayı Başçavuş N. kıdemli olduğum için beni çağırdı, anlatmamı istedi durumu. Anlattım. Beni tokatlamaya başlamadan önce şöyle bir cümle çıktı ağzından: "Hayvan herif, gerekirse sen yanacaksın ama bu makine dairesi yanmayacak!"

Militarizm salyalarını akıtıyordu üzerime...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı