Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Zorla Belge İmzalatmaya Çalıştılar

Kısa dönem askerliğimi Tunceli Hozat'ta yaptım.

Mutfak inşaatı yapılıyordu. Ancak inşaatta bazı problemler vardı, bazı çatlaklar oluşmaya başlamıştı. O zamana kadar hiçbir önerimizi dinlemeyen saygıdeğer subaylarımız nezdinde kıymete bindik. Birkaç gün boyunca inanılmaz güzel muamele gördük. Bunun sebebini sonradan anlayacaktık.

Birkaç gün sonra geceyarısına yakın bir saatte bir arkadaşımla beraber karargahta yapılan toplantıya çağrıldık. Geçmiş tarihli bazı evraklar hazırlanmış, üst rütbeli isimler bu evraklardan çıkarılmış ve bizim isimlerimiz evraklara eklenmişti. O güne kadar hiçbir evrakta ismimiz geçmiyordu. Teknik bilgisi olan kişilerin verdiği kararlarla inşaata başlandığı belgelenmeye çalışılıyordu. Oysa inşaata başlanırken kimse bize bir şey sormamıştı. İmzalamayı arkadaşımla beraber reddettik. Oradaki kurmay albay aynen şöyle dedi: "Hergün operasyonlara askerler çıkıyor ve bazıları oradan dönemiyor." Yani sizi gönderirim, ölürsünüz demek istedi. Ben de "vatani görevimizin gerektirdiği her konuda seve seve görev alırız" diye yanıtladım.

Sonrasında bize hayatı zehir ettiler.

Çağdaşlığa Çağdışı Tanımlar

2000'li yılların başı, yer İstanbul.

Her yıl olduğu gibi askerlik tecilini yaptırmaya gittim; ama kapıdaki asker sakalla giremeyeceğimi söyledi. "Nereden çıktı bu usul" diye sorunca komutanı çağırdı. Komutana henüz bir sivil olduğumu ve tecil yapmak için geldiğimi söyledim. O ise bana "çağdaş" bir şekilde gelmezsem buraya giremeyeceğimi söyledi. "Sakalla giremeyeceğime dair bir kural mı var" deyince "burada ben ne dersem o olur" gibi bir cevap verdi.

Bir arkadaşa vekalet vererek tecil işlemini yapabildim.

İsimsiz

Aileler de İtiraz Etmiyor

Askerliğimi 75-4 Tertip olarak Ankara GATA'da, o yıllarda GATA'nın baştabibi olan doktor subayın şoförü olarak yaptım. O subay öyle bir insandı ki onu zaman zaman babamdan bile yakın gördüm. Ancak GATA nın özellikle sıhhiye ve hizmet bölüklerinde öyle insanlık dışı muameleler vardı ki anlatamam.

Örneğin sıhhiye bölüğünde yanlış hatırlamıyorsam lakabı Maho olan insan (insan bile diyemeyeceğim), asker çocukları odasında öyle bir döver, onlara öyle bir söverdi ki anlatmam imkansız. İnanın en acımasız bir insan bile, bir köpeğe, bir hayvana o denli dayak atamazdı. Odasına aldığı askerleri duvardan duvara çarpışı dışarıdan gümbürtülerle duyulurdu.

Ama ben burda suçun bir kısmını da ailelerde buluyorum. Vatandaş gönderiyor vatan borcu diye gözünden bile sakındığı yavrusunu, eti senin kemiği benim misali arayıp sormayı bırakıyor. Halbuki beş-on aile gitse ve o birliğin kapısına dayansa, çocuğuna sahip çıksa, bakın bakalım nasıl da yer yerinden oynuyor!

Neyse ki sevindirici olan son dönemlerde ülkemizde demokratikleşme ve hesap sorulabilme adına yaşanan gelişmeler... Artık yok öyle hem benim ödediğim vergilerle maaşları cebe indirip, hesap vermek zorunda olmadan namluları bana çevirmek, başına buyruk yaşamak ve vatandaşa tepeden aşağılıkmış gibi bakmak...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Demir Sopayla Dövülenler

2004-05 senelerinde (daha evvelini ve sonrasını bilemiyorum) Tuzla Özel Eğitim Merkezi Komutanlığı'nda, kampın genel yönetiminden sorumlu olan ve ihtimaldir ki şu an emekliliğini yaşayan Kıdemli Başçavuş C.C.'nin erlere çektirdiği zulmü buraya yazmak uzun zaman alacaktır.

Onun döneminde askerliğini yapan erler uzun dönem veya kısa dönem olarak kategorize edilebilecek şekilde ya geçici sakatlık yaşayacak denli ağır dayak yemiş ya da çok ağır hakarete ve küfre maruz kalmıştır. Uzun dönemlerin çok sert, çıplak şiddete; kısa dönemlerin küfre ve hakarete maruz kaldığını söylememe bilmem gerek var mı?

Kafasında telsiz kırılanlar; demir sopayla dövülerek sakatlananlar; şahsına, annesine çok ağır sövülenler... Gün geçtikçe alenileşen ve erler arasında mizah yoluyla tahammül edilebilir hale getirilmekten başka çıkar yolu olmayan bu şiddetin tanıklarını bulmak zor olmayacaktır. Ancak C.C. üstleri tarafından da hiçbir şekilde resmi soruşturmaya (en azından ilgili yıllarda) maruz kalmamıştır.

Söz konusu kampın "müşteri" profili ise hizmet sektöründe canı çıkana kadar çalıştırılan erler için ayrı bir şikayet faslıdır.

İsimsiz

Kaçakçılarla Dirsek Teması

Yıl 2008, Hatay Altınözü'nde bir hudut karakolu.

Astsubay S. ve Astsubay V. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'ndeki galibiyetini kutlamak için uzman çavuşlarla birlikte yaklaşık 1000'e yakın G3 mermisini havaya sıktılar.

O günlerde hudutta yüklü miktarda kaçak mal yakalanmıştı. Bu malları geri almak isteyen kaçakçılarla çatışmak zorunda kalan, çatışma esnasında da iki şarjör mermi kullanan askerler, aynı iki astsubay tarafından karakol bahçesinde feci bir şekilde dövüldü ve sülalelerine küfredildi.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Yüzbaşının Kültür Coğrafyası

Ben 1957-2 tertip Tunceli-Hozat'ta askerlik yaptım.

Acemi askerdik. Eğitim sahasında iken çavuş geldi, "içinizde yabancı dil bilenler gelsin" dedi. Ben de gittim. Yüzbaşı bana sıra gelince sordu, "sen hangi dili biliyorsun" diye. Ben de "Arapça" dedim. "Ulan Arapça dil mi sayılır gerizekalı Arap uşağı" diye acayip dayak yedim.

Askerlik bitesiye yüzbaşı bana çok iş kesti.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker.

Ben Bunları Neden Yaptım?

Tunceli'nin Pertek ilçesinde bir dağ karakolunda askerliğimi jandarma olarak yaptım. Askerlik sürem boyunca bize sürekli ağır iş yaptırdılar. Anlamadığım bunu "vatani görev", "peygamber ocağı" gibi kalıplara sokup makul bir şey gibi göstermeleri.

1-Duvar İnşaatı: Karakolu çevreleyen taş duvarlarda kullanacağımız kayaları bir köyden traktörlere yüklerdik (önceki gece nöbetten çıkmışız; uykusuz ve hiç dinlenmemişiz; ayrıca ağustos sıcağı altındayız). Yükleme işlemi akşama kadar sürerdi. Sonra aynı gece tekrar nöbete çıkardık. Sonraki günlerde belli gruplar halinde duvar inşaatında çalışırdık. Sürekli koca koca taşları taşı, harç yap, el arabası ile harcı oradan oraya götür, getir... Duvar bitince karakol komutanı takdir aldı; böylelikle şark görevini daha kısa sürede bitirdi.

2- Denetlemeler (ya da denetleme ihtimalleri): Denetlemenin ihtimali bile kötüdür. Nöbetten çıkar ve gün boyunca mıntıka temizliği yaparsınız. Kesinlikle dinlenme yok. Karakol komutanı kışın alta giyilen içliğin bile çıkartılması emrini verir. Arazideki taşı toprağı bile abartısız süpürürsünüz. Paspas, kazma, kürek, süpürge elinizden düşmez. O kadar yorulursunuz ki... Sonra bir bakarsınız onca eziyet boşa... Gelen giden yok! Sadece ihtimal var; denetlenme ihtimali!

Fastfood'ta Kasiyerdim

Askerliğimi Isparta Eğirdir Dağ Komando Okulu'nda yaptım.

Kısa dönem er olarak fastfood kantininde kasiyer olarak hizmet ediyordum. Maalesef kaprisli subayların çaylarını jet hızıyla veremediğimden veya 25 kuruş olan bir bardak çay alıp 50 TL uzatan subayların para üstünü saniyenin onda birinde ödeyemediğimden çok kez azar yemişimdir.

Hakkımı helal etmiyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ağaçları Hizaya Soktuk

Askerliğimi İstanbul Ümraniye’deki Hava Savunma Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığı’nda yaptım. Bundan 7-8 sene önceydi. Sanırım okul bir kaç yıl sonra Konya'ya taşınmış. Anlatacağım olay sinirlerimi en çok bozan hatıralarımdandır ve her hatırladığımda beni vicdanen fazlaca rahatsız eder.

Bilenler bilir o bölge ormanlık arazidir ve uzun yıllardır askeriye toprakları olduğu için kocaman ağaçlar bile düzgün sıralıdır. Birgün şiddetli bir fırtınada bu ağaçların neredeyse üçte biri sağa sola devrilmiş ve ormanda çok kötü bir görüntü oluşmuştu. O gün de Kurban Bayramı arefesi idi ve birkaç paşa bayram tatili münasebetiyle tugaydaki av köşküne gelecekti. Biz de tugay komutanının emri ile devrilen tüm ağaçları ne yaptık biliyor musunuz?

Hayır, bilemediniz. Budamadık, doğramadık, taşımadık… Hepsini yerlerinden kaldırıp aynı yöne doğru yatırdık. Başka bir deyişle dirsek temas aralığı hizaya soktuk.

E ne yaparsın, her şey vatan için.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Anaların Cinselliği Üstüne Erkeksi Dersler

1998 yılında İzmit'te kısa dönem askerlik yaptım.

Bizim bölükten bir grup asker nöbete giderlerken bir onbaşı Gaziantepli bir çocuğun anasına, avradına, bacısına küfretmiş.O da silah doğrultup tetiğe basmış. Tüfek ateş almayınca diğer arkadaşlar üzerine atlayıp elinden almışlar.

Çocuğu karargah bölüğünde yanında iki askerle yüzbaşıyı beklerken gördüm. ”Niye yaptın, değer miydi?” dedim. Bana “ben anama bacıma küfrettirmem” dedi. Ben de “şimdi daha çok küfür yiyeceksin” dedim. Biraz sonra yüzbaşı geldi. Camekanlı bir odaya girdiler. Gizlenip izledim.

Yüzbaşı ana avrat küfürler ederek askeri dövmeye başladı. Kafasını duvarlara çarpıyordu. Çocuğun ağzı yüzü kan içinde kaldı. Yüzbaşı ömrümde duymadığım küfürler ediyordu. “Baban ananı gö...den s...miş, sen çıkmışın” gibi yakası açılmadık küfürler etti. Ana avrat dümdüz gitti.

Ertesi gün içtimaya o çocuk da geldi. Komutan hepimize nasihat etti: “N’olmuş lan anana küfür edince, anan si..miş mi oldu? Ne var bunda, komutan her gün bizim anamıza sövüyor, anamıza bir şey mi oluyor?” dedi.

Askeriyede Çalışmış Bir Kadının Gözünden

Ben bir bayanım. Öncelikle bu siteyi kuranlardan Allah razı olsun. Bu siteden haberim olalı 3 gün oldu, bütün yorumları ve hatıraları okudum. 20 yıl askeriyede çalışmış bir bayan olarak burada yazılan askerlik kabuslarına aynen katılıyorum. Bizler asker değildik, ama bizleri de adam yerine koymazlardı. Yorum sayfasındaki bazı kişiler çok fazlaca iyimserler, TSK'ya toz kondurmuyorlar.

Ben 20 yıl çalıştım. Bu süre zarfında 7 müdür değişti. İçlerinden sadece birisi gerçek bir subay idi. O da ne yaptı biliyor musunuz? Geldiği günden naklini istedi ve nakline kadarki 2 yıl boyunca aynen İngiltere kraliçesi gibi hiçbir şeye karışmadan sadece imza attı. Peki neden böyle yaptı? Kendisinden aktarayım, sendika temsilcisine söylediği şu: "Hangi taşı kaldırsam altından pislik fışkırıyor. Ben burada kalıp da iki dünyamı cehenneme çeviremem."

Allah aşkına, bu kadar açıktan yapılan yolsuzlukların, hırsızlıkların neyini savunalım? Tabii ki çok değerli subaylarımız var; fakat yukarda da gösterdiğim örnekte olduğu gibi sayıları az. Benim yakınım bir subay var, defalarca ceza yedi. Sebep? Erlere insan muamelesi yaptığı için.

İşte Hayaller Böyle Çalınıyor

Ege’nin miniminnacık bir kasabasındaki bir jandarma karakolunda askerliğimi yaptım.

Kendimi bildiğim günden bu yana, dindar bir ailenin çocuğu olduğum için gerçekleşmesi imkansız olsa da "büyüyünce asker-pilot olmak" gibi çalınmış bir hayalim vardı.

Bunun ne derece imkansız olduğunu görmemi sağlayan, görev yaptığım yerdeki karakol komutanının harici hard diskindeki "güvenlik soruşturmaları" klasöründen bahsetmek istiyorum. Kasaba halkından bir çocuk polis yahut asker olmak isterse, prosedür gereği bir de "güvenlik soruşturulması" yapılır. Bu görev de kasabadaki jandarma karakoluna düşer. Polislik için olan güvenlik soruşturması raporu özet bir şekilde “filanca şahsın milli, manevi, ailevi vs. yönlerden polislik görevini yapmasına engel olacak bir yönü görülmemiştir” şeklindeyken askerlik için olan 50-60 tane sorudan oluşan uzunca bir anket biçimindedir. Askeri liseye gitmek, uzman çavuşluğa başvurmak veya herhangi bir şekilde askeri personel olmak isteyen şahsın ailesi karakoldan bir-iki rütbeli tarafından ziyaret edilir ve bu anket doldurulur. Anketten hatırladığım birkaç soruyu buraya yazayım:

Sadece Rütbeliler Değil

23 yıl Silahlı Kuvvetler'de astsubay olarak görev yaptım. Ankara, Diyarbakır, Ege ve İstanbul’da görev yaptım. Emekli oldum ama halen eski askerlerimle telefonda görüşüyorum.

Sitede çıkan bütün yazıları üzülerek okudum ve inanıyorum ki büyük çoğunluğu doğrudur. Benim rütbeli şahısları korumak gibi bir amacım yok. Her meslek grubunda oldugu gibi, subay, astsubay ve uzman erbaşları arasında da insanlıktan nasibini ve aile terbiyesi almamış olanlar var. Ancak ben erlerin yaptıklarından da birkaç örnek vermek istiyorum.

Örnek 1: Er tuvaletlerinden çeşitli maddelerin çıktığına şahit oldum ama ''er tahini'' çıkınca sözün bittiği yerde olduğumuzu düşündüm.

Örnek 2: Erlerden biri tezkereye gitmeden bir önceki gece, silahlıktaki tüm mataraların içine işemişti.

Betoncu Komutan

1981 Ankara Etimesgut Zırhlı Birlikler Okulu.

2. Alay Tank Şoförü Okulu’nda acemiyim. Akşam içtimasında bölük nöbetçi amiri 1. Bölük astsubayı. Usta erler telaşla koşturuyorlar, “aman betoncu nöbetçi amiri” diye. Betoncu ne demek anlamıyoruz.

İçtima alınıyor, yedi kazıklı astsubay tabura dönüyor ve bombayı patlatıyor: “2.tabur hepinizin anasının a..ına beton dökerim, beni dinleyin len!”

Şerefli Türk askeri biz oluyoruz, bulunduğumuz yer peygamber ocağı ve ne yazık ki burası Türkiye.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

İntiharla Mücadele

Manisa Batıkışla’da 2004 yılının sonuna doğru ya da 2005 yılının ilk aylarında bir er nöbetteyken intihar etti.

İntihar nedeni olarak tugay içerisinde bir takım söylentiler dolaşıyordu. Olayın nedeni hakkında kesin bir bilgiye sahip değilim. Ancak intihar eden ere nöbete çıktığı gün bölük komutanı tarafından çok ağır hakaretlerde bulunulduğu ve erin bunları hazmedeyerek intihar ettiği söylendi.

Olayın ardından albay tüm askerleri içtima alanında toplayarak herkesin yanındaki arkadaşını kollamasını, durumu şüpheli görülenlerin, psikolojik sorun yaşadığı düşünülenlerin komutanlara bildirilmesini istedi. Ama intihar eden erin bölük komutanı hakkındaki iddiaların peşine düşülmedi.

Bu arada Tugay Komutanı Tuğgeneral Sami Demirel'in örnek bir uygulaması oldu.Tugayın hemen hemen her yerine kendi mail adresinin bulunduğu bir bilgisayar çıktısını yapıştırttı. İsim soyisim belirtmek kaydıyla askerlerin yaşadıkları sorunları şikayetleri kendine yazmasını istiyor ve askerden bir mail aldığı zaman anında gerekeni yapıyordu. Hepsinden önemlisi de askere gerçekten insan gibi davranıyordu.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Erlere Börek Ziyafeti

2002 yılı, Kırkağaç.

Sabah kahvaltısına gidiyoruz. Tepsilerde börek görünce seviniyoruz haliyle. Elimize, el ayamızdan ufak bir parça börek ile yarım bardak soğuk çayı aldığımızda gülsek mi ağlasak mı karar veremiyoruz. İlk seferinde sadece bunları yiyoruz ve daha bir saat geçmeden ağır er eğitim programında sapır sapır dökülüyoruz.

Sonraki börek ziyafetinde ne mi yaptık dersiniz? Kışlanın yuvarlak ekmeği vardır, tek kişilik, bilirsiniz. İşte o ekmeğin içerisine adı börek olan ama börekle pek alakası olmayan nimeti koyup garip bir tost yaptık. Bitmesin diye dua ederek kıtır kıtır yedik. Allahımıza hamd olsun.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Üniforma Giymeden Vatandaş Olunmaz mı?

Gereksiz yere övgü cümleleri düzmeme gerek yok. Milliyetçi muhafazakar bir gelenekten geliyorum ve evet, ordu bizim gözbebeğimizdir falan filan… Tamam da kardeşim sizin rütbeleriniz neden bizi sizin karşınızda şahsiyetsizleştiriyor?

Bugün Türkiye’de askerlik hizmeti denilen şey kula kulluktur. Askeriye üniformayı üstünüze giydirdikten sonra sizi bir kurumun malı olarak gören bir zihniyettir. En ağır küfürlerden en insanlık dışı davranışlara biz neden maruz kalıyoruz?

Öyle bir gaddarlık mekanizması çalışıyor ki akıllara zarar… Hem eziyet ediyor hem de ettiği eziyetten dolayı ezileni suçluyor. Yani “ben seni aşağılıyorum, dövüyorum, sana köpek kadar değer vermiyorum ve bunun tek nedeni de sensin” demeye getiriyorlar.

Ve asıl çileyi, yükü bu tür sanal ya da kamusal platformlarda dertlerini dile getiremeyecek, hukuki kanallarla haklarını savunamayacak olan Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu başta olmak üzere bu ülkenin eğitim düzeyi görece düşük gençleri çekiyor. Topluma kanıksattırılmış olan askerlik geleneğinin heyecanıyla askeriyeye gelen bu gençler, birilerinin hizmetçisi olarak kullanılıyor. Ve dikkatinizi çekerim birkaç gün ya da hafta değil, aylarca ve hatta bir yılı aşkın bir süre, her gün...

Ne hakla yapıyorsunuz bunu diye sormak istiyorum. Kimse bize güvenlikle ilgili martaval okumasın. Askerliğin güvenlikle uzaktan yakından ilgisi yok. Askerlik hizmeti içtima adı altında çöp toplama, inşaat işleri yapma, tamir-bakım-onarım-boya-badana-saç/sakal traşı, terzilik, komutanların çocuklarına ücretsiz/bedelsiz özel ders, karılarına/kızlarına şoförlük, uşaklık, hamallık, bodyguardlık gibi işlerden ibaret.

Sürekli bir hizmet hali… Kime? Kendinize mi? Hayır! Ailenize, dostlarınıza, sevdiklerinize mi? Hayır! Kime? Vatana, millete…

Yahu paşam, siz misiniz vatan, siz misiniz millet?

Sigara Yedirdiler

Askerliğimi Çanakkale’de 2005 yılında yapmıştım.

Aslında bu yazacaklarım beni tekrar o kabus dolu günlere götürecek ama herkes bu gerçekleri bilmeli. İlk günlerde birlikte herkes komutanları çok sevmişti, fakat günler geçtikçe gerçek yüzleri ortaya çıktı. Dayaklar, küfürler, hakaretler gün geçtikçe artıyordu. Askeri cezaevinde yapılan işkenceleri bize tek tek anlatıp aba altından sopa gösteriyorlardı.

Psikolojim gittikçe bozuluyordu. Ben neredeyim, diyordum. Birgün komutana psikiyatriste gitmek istediğimi söyledim. Beni küfür ederek geri çevirdi.

Bir arkadaşımın psikolojik sorunları vardı, belliydi. Birgün çarşıya çıkacaktık. Komutan bizi yine tehdit ediyordu. O arkadaşımız da sigara yakmıştı. Komutan “sen nasıl benden izin almadan sigara içersin” dedi ve sigarayı söndürüp o arkadaşa yedirdi. Gittikçe kahroluyordum çaresizlikten.

Sonra sigara yiyen arkadaşımız hastaneye gitti ve şizofreni teşhisi koyuldu. Ama o arkadaşımıza neler yaptılar bir bilseniz.. Bu sigara yedirme olayına inanın 7-8 kez şahit oldum.

Çok şükür askerliğimi bitirdim ama etkisini üzerimden 2 yıl ilaç kullanarak attım.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Kedi Nöbeti

Ağrı’nın bir ilçesinde görev yaptım.

Bir karakol komutanımız vardı, aslında iyi bir insandı ama dengesizdi. Yeni bir araba almıştı ve arabasını bölükte kimsenin gezemeyeceği kuytu bir köşeye park ederdi. Bölükte iki de köpek vardı. Bu köpekler gece gezer dolaşırlardı.

Birgün köpekler dışarda iken kedinin birini şıkıştırmışlar. Kedi de arabanın yanına kaçmış. Canını kurtarmak için kaputun üstüne çıkmış. E tabii köpekler de. Arabanın üstü pati izleri ve çiziklerle kaplanmış.

Karakol komutanı bunu gördüğü gibi çavuşları çağırdı ve ikisine birden okkalı birer tekme attı. Hem de karınlarına. Ondan sonra bütün bölük kedi nöbetine başladık; ama hak getire, kediyi bulamadık.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Çorap Yıkayıcısı

1991 yılında Tokat Gazi Osman Paşa Kışlası’nda, 2. bölükte acemi eğitimine başladım.

Daha ilk hafta gördüğüm manzara beni çıldırttı ama elden hiçbir şey gelmiyordu. Bir takım çavuşu tüm bölüğe köle gibi davranıyordu. Her akşam bir acemi ere kokmuş çoraplarını yıkatıyordu. Kimse de itiraz edemiyordu. İtiraz etse dayak hazırdı. Eğitim alanında süründürmeler de cabası. Bu çavuşun acemiliğini bilmem ama usta olduktan sonra hiç çorap yıkadığını zannetmiyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

SBS Tercihi İçin Seferberlik

Askerliğimi Çorlu 105. Topçu Alayı'nda 321. kısa dönem olarak yaptım.

Birgün tam akşam yemeği için sıradayken "bütün kısa dönemler gelsin" dediler. Yüklediler bizi kamyona, tabur alanına götürdüler. Alaydaki bütün kısa dönem arkadaşlar orada... Bir rütbelinin elinde kağıtlar, sanki çok önemli bir şeymiş gibi isimlerimizi, mesleklerimizi okuyor. Meğer beyefendinin birinin oğlunun SBS sonuçları açıklanmış da tercih yapılacakmış.

Bütün ama bütün öğretmen, mali müşavir, avukat, işletmeci kim varsa koyun gibi topladılar, bu tercihleri yaptıracak adam aradılar. Akşam yemeğine gittiğimizde artık çok geç olmuştu. Merak etmeyin, bu iş için sivil hayatta kimse para almaz.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerin Onuru Olmaz

Askerliğimi yedek subay olarak yaptım. Kışlada ani müdahale mangasında bazı astsubaylarla birlikte sırayla nöbet tutuyorduk. Yıl 2003.

Mangamıza sivil hayatta masörlük yapan Ankaralı bir asker katıldı. Nöbet tutan subay ve astsubaylar arasında kıdemli astsubay bir çavuş, her nöbet sırası geldiğinde o çocuğu çağırır, kendisine bir güzel masaj yaptırdıktan sonra, hakaret ve küfür eşliğinde askeri komaya sokacak kadar dayak atardı. Bu olay sürekli tekrarlanmasına rağmen çocuk içini saran korku sebebiyle ne bölük komutanına şikayette bulunuyordu ne de ailesine anlatabilecek gücü kendinde buluyordu.

Bu dayakçı astsubay başka birimde nöbetçi iken nöbet kulübesinde nöbet tutan başka bir askeri feci bir şekilde dövmüş. Bunun üzerine tarafımdan tutanak tutulup nöbetçi amire sunulmasına ve ertesi gün bu tutanağın birlik komutanının önüne gitmesine rağmen herhangi bir işlem gerçekleştirilmedi.

Aileleri tarafından elleri kınalı ve davul zurna eşliğinde asker ocağına gönderilen çocuklar subay ve astsubayların ayak işlerine koşturulan hizmetçiler gibi kullanılmaktadırlar. Üstelik bu büyük bir kandırmacayla yıllarca vatani görev olarak sunuldu. Kışlaya girip de onuru kırılmayan ve hakarete uğramayan asker yoktur. Bu bilinçli olarak yapılır; çünkü onuru alınmamış bir askerin yapılanlara tahammül etmesi imkansızdır. Ya onurundan olacak ya da üstlerine sıkacaktır.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Benim Askerliğim İyi Geçti

Burada yazılanları okudukça "yahu ben başka ülkede mi askerlik yaptım" diye düşünüyorum.

Bizim kışlada pek yemek sorunu olmadı, sivilde bile yemediğim kadar lezzetli yemekler yedim. Her sabah 5'te banyo açılırdı. İstersen her sabah yıkan. Çamaşırlar haftada bir gün çamaşır makinasında yıkanırdı. İstediğimiz zaman kamuflajları yıkatabilirdik. Hastayım diyen revire giderdi. Durumu ciddiyse oradan hastaneye sevkedilirdi. Bir üsteğmen akşam yemeğindeki kurufasulyenin yanına kuru soğan istediğinde "soğan yok" dedim; ama bu yüzden hiç azar işitmedim.

Ama anlatıldığına göre benzer durumdaki arkadaşlarımıza neler neler yapılmış... Benim komutanım "namaz kılmak istersen gel odamda kıl" demiştir. Sonuçta her ortamda iyi insan da, kötüsü de oluyor. Demek bize genelde iyileri düşmüş. Ben bu arkadaşların yaşadığını yaşamadım. Ama şimdi yazılanları okuyunca nefret ettim o işkenceci komutanlardan. Bari bundan sonra bu işler düzelsin de oğullarımıza güzel bir gelecek bırakalım. Devletlerinden soğumasınlar.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Hamaset Ayrı Ticaret Ayrı

Yer Tunceli. X Karakolu. Dağın başında. Etrafta birkaç ev var.

Karakolda yeni uzman olmuş rütbeliler sarhoş olana kadar içki içip dışarıda bağırıyorlar. İçkiyi köylüye getirtiyorlar. Köylü işbirlikçi, herkes biliyor; ama yine de getirtiyorlar.

Güya PKK'lıları çağırıyorlar karakola. Ellerindeki G3 ve Biksi silahlarla ateş ediyorlar ve nara ile "neredesiniz ulaaann o. çocukları" diye bağırışıyorlar. Biz de erler olarak düşünüyoruz, "acaba bu adamlar vurulsa şehit sayılır mı" diye.

Komutan aynı zamanda bizim karakolun kantin sorumlusuydu. Her şey helikopter ile gelirdi. Birgün bir vesile ile alaya indim. Ne göreyim, bizim kantin fiyatları buradakilerin neredeyse iki katı. Hemen oradaki astsubaya söyledim. Dedim: "Komutanım ben X karakolunda askerim, fakat buradaki fiyatlar ile bizim karakoldaki fiyatlar çok farklı. Acaba faaliyet (helikopter uçuşlarına faaliyet diyorduk) ile geldiği için mi?" "Ne alaka oğlum" dedi. "Ver o karakolun adını!" Verdim. Alaydan başka bir faaliyet ile karakola döndüm. Bir baktım fiyatlar normal. Hemen beni sorguya çektiler. Tabii ki yalan söyledim, "haberim yok" dedim.

Daha neler neler...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Boyna Asılan Levha

1996 yılında İskenderun’da kısa dönem asker iken yaşadığım ve hala unutamadığım bir olayı anlatmak istiyorum.

Haftasonu voleybol oynarken tugay karargahta nöbetçi olan bölük komutanımızı bir askeri tekme tokat döverek karargah binasından çıkardığını gördük. Yüzbaşı, askeri döve döve yaklaşık 60-70 kişinin bulunduğu spor alanındaki basket potasının altına getirdikten sonra yazıcıya “benim levhayı getir” diye seslendi. Yazıcı levhayı getirdi. Komutan onu askerin boynuna astı.

Levhadaki yazıyı görünce insanlığımdan utandım. Ne yazıyordu biliyor musunuz? “Ben ibneyim.” O askeri, levha boynunda 15 dakika kadar o kadar kişinin içinde bekletti. Asker ağladı. Bir şey yapamamanın ezikliğiyle ben de ağladım.

Böyle bir manzaranın Avrupa’daki bir orduda yaşanması halinde o yüzbaşının meslek hayatı biterdi. Belki kendisi şimdi general olmuş insan onuruna saygı göstermeyi öğrenmiştir.

Unutmadan söyleyeyim, askerin suçu karargah çay ocağının yanındaki merdivenin altında Tan benzeri bir gazete okumasıymış.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bir Üniformalı Gördüğümde Hala Geriliyorum

1996-97 yıllarında Edirne/Uzunköprü'de kısa dönem olarak yaptım askerliğimi. İnsan onurunun bu kadar ayaklar altına alındığını ilk defa görüyordum ve bunun adına vatan hizmeti diyorlardı.

Kendini insan üstü gören, ruh sağlığı erken yaşta bozulmuş, bencil, kendini oranın Tanrısı zanneden, acımasız, vicdansız, insani değerlerini yitirmiş, bölük komutanı bir kıdemli üsteğmen vardı. Biz kısa dönemleri ezmekten müthiş zevk alırdı. En ağır hakaretleri yapar, sürekli aşağılardı. Sanki koskoca devleti 3-5 tane gariban üniversite mezunu olarak bizler yönetiyormuşuz gibi, o zamanki ülke gündemindeki siyasi ya da ekonomik aksaklıkların hesabını bizden sorar, "işte siz sivil bürokratlar ülkeyi ne hale getirdiniz" diye bağırıp çağırırdı. Halbuki aramızdaki kısa dönemlerin birçoğu üniversiteyi yeni bitirmiş, işsiz güçsüz insanlardı. Aramızda bir tane kaymakam, bir tane hakim, bir de uyanık ve dişli bir avukat vardı. Bunlara asla dokunamıyordu; çünkü sivildeki konumları gereği bunların arkaları güçlüydü.

Gariban bir öğretmeni bölüğün önünde tokatlayışını ve öğretmenin çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlayışını bir türlü unutamadım. Annesi 1 ay önce ölen bir kısa döneme "anasını s.ğimin çocuğu" diye küfredişini ve kısa dönemin ağlayışını unutamadım.

Askeri Okul Alımları

2003 yılında kısa dönem çavuş olarak ismini vermek istemediğim bir astsubay okulunda askerliğimi yaptım.

Astsubay okulu olduğu için astsubay alımları, sınavları ve mülakatları burada yapılıyordu. Ben hukukçu olduğum için alımlarda görevlendirildim. Adaylar yanlarında sabıka kaydı getiriyorlardı ve ben inceliyordum. Askeri bir okul olduğu için kendi sabıka kayıtlarını getirmeleri normal. Normal olmayan şu: Adaylar birinci dereceden tüm akrabalarının sabıka kayıtlarını getirmek zorunda.

Bu bütün askeri okullarda böyle. Gelen adaylar zaten 17-18 yaşlarında oluyorlar ve %99'unun sabıka kaydı olmaz. Sonradan anladım ki asıl olan yakınlarının sabıka kayıtları. Yani adayın annesi babası falanca tarihte bir hata yaptıysa bu onun tüm ailesini etkiliyor, hatta bu suçunun cezasını da çekmesi yetmiyor çocuğu da cezalandırmaya devam ediyor. Yakını bir suç işlediyse bu o adaya söylenmiyor; ama mülakatta o aday kesin eleniyordu. Ancak adaya başka bir sebep uyduruluyordu.

Bize hukuk fakültesinde suçların ve cezaların şahsi olduğu öğretildi, bu en temel hukuk ilkelerinden biridir. Ama bizim askeriyemizde değil. Bu durum beni hep rahatsız etti, ama geçenlerde benzer bir olaydan dolayı askeri mahkeme, bir öğrencinin askeri okuldan atılamayacağına karar verince ümitlendim.

Askeri okula alınan öğrencileri seçerken uygulanan kriterlerin gözden geçirilmesi gerekir.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Mutfaktaki Fazla Malzemenin Akıbeti

Erzurum'da 2001'de bir kışlanın mutfağında görevli askerdim.

Askeriyede bazı malzemeler gereğinden fazla gelirdi. Mesela yemekte revani varsa, aşçımız gönderilen şekerin hepsini tatlıya koymazdı, koyarsa revaninin yenemeyeceğini söylerdi. 50 kilogramlık şeker çuvallarını açıp sıcak suyun içine akıtırdık, şekerli su kanalizasyona karışırdı. Baharatların fazlasını, kurufasulye ve nohutun fazlasını geri gönderemediğimizden logara dökerdik. Bazen tıkanırdı. Haydi logara, pis kokuların içine bir asker insin, temizlesin.

Birgün 1000 adet yumurtaya acıyıp çöpe dökememiştik. Geri gönderdik. Hakkımızda tutanak tutulacak diye merakla bekledik, ama bir ses çıkmamıştı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Dağlara Yazı

1984 Yılı Nisan ayı.

Alay komutanın emri: Her yer boyanacak, her yer yenilenecek! Sebep: Mayıs'ta denetleme var. Ben sanatkardım. Yanıma 20 asker verdiler, Silvan'a bakan Koçaş Dağları'ndaki "At, Vur, Öğün- Ne Mutlu Türküm Diyene" yazılarını boyadık. Tam üç hafta uğraştık. Tüm alayı yenilemek için harcanan paranın, heba edilen milli servetin haddi hesabı yoktu.

Denetleme günü geldi çattı. Alayı denetleyecek olan komutan helikopterle geldi, gazinoda bir çay içti ve gitti. Yaklaşık iki ay gece gündüz çalışan biz askerlere ne bir takdir cümlesi, ne de bir teşekkür... Yok!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

İhaleyi Alanlar Belli

Askerliğimi 2001-2002'de Osmaniye'de İnşaat Takım Komutanlığı'nda yaptım ve memleketi nasıl soyduklarına gözlerimle şahit oldum.

Herifler kurmuşlar tezgahı. Kapalı zarf usulü gelen firmalar belli, herkes birbirini iyi biliyor. İhaleler belli firmalara gidiyor. İlginç olan, ihaleyi alan şirket bir haftadan fazla çalışmıyor; kalan işi bizim bölükteki usta askerler yapıyor.

Aslında suç sistemin; onları sistem böyle yapmaya zorluyor. Herifler ödenekleri düşmesin diye her sene aynı pilavı ısıtıp ısıtıp yediriyorlar devlete, olan bize oluyor.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Almanya'dan Gelen Harçlık

Ben de 24.11.1973 ile 24.7.1975 arasında askerlik yaptım. Acemi birliği İzmir/Narlıdere'deydi.

Askerlik yapmaya Almanya'dan Türkiye'ye gittim. Biz başçavuşa karşı sanki karşımızda ordu komutanı varmış gibi duruyoruz. Söylediği söze kesinlikle "komutanım şöyle de olabilir mi" deme hakkımız yok. En ufak aykırı sözde eşek sudan gelene kadar dayak yiyoruz. Birgün bana "git falanca askeri çağır, arabayı alsın gelsin" dedi. Beş dakika önce o arkadaşı çağırmıştım zaten, dedim ki "komutanım, çağırdım, yolda geliyor". Vay sen misin benim emrime karşı gelen, bir güzel dayak yedim hemen orada; sonra devamında koğuşta... Hani çizgiromanlarda olur ya, birine tokat atarlar, aynen öyle. Benim karın boşluğuma bir tokat attı, gözümün önünde yıldızlar uçuşmaya başladı.

Bana atılan dayak faslı 1974 Ağustos ayına (başçavuşun dağıtımı çıkana) kadar haftada iki-üç devam etti. Dağıtımdan sonra bu dayağın sebebi belli oldu. Babam Almanya'da olduğu için benim askerlik harçlığı Almanya'dan geliyordu. Param bankaya geldiği için parayı askeri postacı alamıyordu. Mesai saatinde ben bankaya gidip kendi paramı alıyordum. Meğer bu başçavuş askere gelen paranın bir kısmına geçici de olsa alıkoyarmış. Benim parama elkoyamadığı için beni haftada iki-üç dövermiş.

Ben bunu öğrendim; ama sekiz aylık dayaktan sonra.

İsimsiz, bize Almanya'dan ulaşan eski asker

Herkes Bir Alttakini Eziyordu

Ben Burdur'da 92 yıllarında bedelli askerlik yaptım. 56 gün, utanarak söylüyorum... Zaman az, fakat izlenimlerim çok fazla olmuştu.

Yurtdışında yaşıyorum. Sivilde imam olan bir çavuş yemek duasında "Allahımıza hamd olsun" dedi. Nöbetçi subay önce 3 sefer duayı kendi istediği haliyle tekrarlattı; sonra hızını alamadı, bir de dışarı cıkartıp çavuşu tokatladı. Bizler çavuş üzülüp kahrolmasın diye görmemezlikten geldik, ancak vicdanımızın gözünü kapatamadık.

Askerlikte anlamadığım herkesin bir alttakini ezmesiydi. Ezilen üste çıkınca o da alttakini ezmek istiyordu ve bu böyle gidiyordu. Bizlere fiili bir durum yapamıyorlardı; fakat Türkiye'den gelip de 18 ay askerlik yapanların başına gelenleri bizler görüyorduk.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bozuk Mayın Dedektörüyle Tarama

Üzerinden on yıl geçti; ama hala zaman zaman kendime soruyorum, neden yaptık diye. Herhalde rütbelinin şirreti PKK'nın mayınından daha tiksindiriciymiş diyorum.

Şırnak-Ortabağ operasyon taburunda her sabah bir takım askerle mayın taramasına çıkılırdı. Bir dönem bu görevi bozuk mayın dedektörü ile yaptık, hem de günlerce. Taburda bunu bilmeyen yoktu. Kimin canı o gün ölmek isterse, o öne geçerdi. Elde bozuk mayın dedektörü sallana sallana gidilir, gelinirdi.

Hadi bizler rütbelinin şirretinden sesimizi çıkaramadık, tıpış tıpış gittik. Peki onlar bizi böyle niye ve nasıl gönderebildi, hala anlamadım.

isimsiz, bize ulaşan eski asker

Babamın Paşa Tanıdığından Torpilliydim

Bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa uğrayan askerlerin yaşadıklarını okuduktan sonra, benim yazıyor olmam belki insanları kızdırabilir; ama ben de torpilli biri olarak yazayım. Şahit olduklarımı anlatayım.

Kısa dönem olarak İstanbul Küçükyalı'da askerlik yaptım. Ayıptır söylemesi ama babamın paşa tanıdığından torpilliydim. Orada askerlik yapan kısa dönemlerin neredeyse tamamının olduğu gibi. Bunun yalan olduğunu söyleyenin alnını karışlarım. Albay çocuklarından paşa yeğenlerine herkes oradaydı.

Biz teslim olduktan 8-10 gün sonra bir eleman daha çıkıp gelmişti. Meğer onun torpili en yukarıdanmış. Dönemin genelkurmay başkanının yeğeninin yeğeniydi. Yani TSK'nın bir numaralı adamı bizim tertibin yengesinin dayısıydı

Paşa emir subayına, "rahat bir yere gönderin" diye emir vermiş. Emir subayı da bizim tertibi İzmir'e denizci yollamış. Bilen bilir, orası da kısa dönemlerin torpilli yerlerinden biridir. Teslim olduktan 1 hafta sonra, paşa (yani genelkurmay başkanı) telefonda yeğeniyle konuşurken, bizim tertibi sormuş. O da "İzmir'de, rahatı yerinde" demiş. Paşa, emir subayını çağırıp kızmış, "ne işi var denizcide, çabuk karacıya aldır" demiş. İşte bizim tertip de, bu emir üzerine, daha yemin etmeden eline bir yazı verilip, İstanbul'a bizim kışlaya yollanmıştı. Askerlikte yemin etmeden kışladan çıkılmaz falan derler. O da paşanın emrine kadar tabi.

Benim eleştirdiğim bizim tertip değil, sistem. Yoksa tertip iyi bir insandı. Sistem bu torpillere yıllardık açık.

Donlarınızı İndirin, Önünüze Bakarak Öksürün

1984 doğumluyum ve henüz askerlik yapmadım. Bu yıl yüksekokulu terk ettim ve askerlik için 2 yıl daha tecil etme hakkımı kullandım. İnşallah askere de gitmeyeceğim...

Bu sitede ve Taraf'ta çıkmış bir yazı vardı: "Bir asker bölük komutanının emriyle donu da çıkarttırılarak tamamen çıplak halde kalmış." Bunun bu kadar önemli olduğunu bilmiyordum.

2005 yılında ilk defa askerlik için karar aldıracaktım. Askerlik şubesine gittim, orada bize yapılan muamele bundan farklı değildi. Muayene olmak için gelen 50 kadar aday vardı, evraklarımızı toparlayıp bizi araç hangarına götürdüler, sadece donumuz kalana kadar soyunmamız söylendi. İstenileni yaptık. Bir tane tabip subay geldi sağlık sorunumuz olup olmadığını sordu ve en son komutu verdi: "Donlarınızı dizinize kadar indirin ve s.kinize bakarak öksürmeye başlayın."

Binlerce Kez Pişman Oldum

1999 yılı, yer Siirt, 3. Komando Tugayı.

O dağ-taşta vatan için sırtımda 40 kg yükle gezdim; ama yapılanlar ve gördüklerim karşısında oraya gittiğime binlerce kez pişman oldum. Rütbelilerdeki g.t korkusu yüzünden karar alma iradelerinin olmadığını gördüm. Tek amaçlarının alınan OHAL parası ve tazminatlarla biraz daha servet yapmak olduğunu fark ettim.

Canımızı ortaya koymamıza rağmen köpeğe bile reva görülmeyecek iğrenç yerlerde yattık, yedik; ama rütbeliler gibi ordunun malını çalıp çırpmadık. Adam, operasyona gidecek askerin kumanyasından çalıp arabasının bagajında evine götürüyordu. Zehir zıkkım olsun! Bu tip rütbelilerde utanma falan kalmamış, reziller! İnşallah bunlar temizlenecek.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bulaşıkların Nasıl Yıkandığını Görseniz

323.kısa dönem askerliğimin acemi birliği Ağrı Merkez'de geçti. Yaşananlar tam bir rezaletti.

Su olmasına rağmen 28 gün boyunca yıkanamadık. Neden mi? Çünkü kaldığımız yer jandarmaya ait değilmiş ve biz jandarma olduğumuz için piyadelerin yerini kullanamazmışız. Bak sen!

İçerde bir camii var, üzerine talimat kağıdı asılmış. Saçmasapan şeyler yazıyor. Mesela namaza günde 3 vakit gelebilirsin, cemaatle namaz kılamazsın, külah takamazsın, şapkanı ters çeviremezsin, tesbih kullanamazsın...

Bulaşıkhanede pislik-kir had safhada. Bulaşıkların nasıl yıkandığını görseniz o bulaşıklarla değil yemek yemek, tabağa elinizi bile sürmezsiniz.

Tuvaletlerin içinin fırçalandığı o pis fırça ile elimizi yüzümüzü yıkadığımız lavabolar ve aynalar da fırçalanıyordu maalesef.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Faturanın Yüzde Kırkı Benim

Duyduğum bir olayı anlatmak istiyorum. Bir tanıdığım yaklaşık 9 sene önce Ankara'da askeri binalarda bulunan bazı cihazların bakım ve onarım işine girmek istemişti. Bir albayla aralarında beni tiksindiren bir görüşme geçmiş. Albay demiş ki: "İşi ister yap ister yapma, istersen milyon dolarlık fatura getir, faturanın yüzde kırkı benim."

Bu kadar büyük rüşvet üstlerden habersiz olamaz. Artık pisliğin boyunu siz düşünün.

İsimsiz

Küfrün Nesnesi: Kadınlar ve Hayvanlar

Askerliğimi 2005 yılında Isparta'da kısa dönem olarak yaptım. Bu dönemde şanlı ordumuzun subaylarından duyduğum veciz sözleri sizlerle paylaşmak istiyorum.

Eşeği s.ken osuruğuna katlanır.
Askerliğin anasını s.tiniz.
Sabaha kadar içen ben, seks yapan ben; a.ına koyayım hasta olan siz.
İnek şaban gibi say say bıktım, a.ına koyayım.
Bir arkadaşım çıkıp sizi s.ebilir miyim derse şaşırmayacağım a.ına koyayım.
Senin istediğin canım cennette, s.im a.cıkta olsun.

Bunlar tabi sadece aklımda kalanlar, üstlerin genel tavırları bu yönde. Yaptığımız askerliğin vatani bir görevden ziyade vatani bir eziyet olduğunu anladım. TSK nın bu yapısıyla savunma görevini yerine getireceğine inanmıyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Yakacak Odun Camiden

Ben Samsun'da askelik yaptım.

Camide namazları ben kıldırıyordum. Önceki komutan hem kafayı çeker hem de namaz kılardı. O emekli olunca yeni komutan ilk iş olarak camiye el attı. Camideki bütün kitapları şehirdeki başka bir camiye verdi. Mihrabı ve minberi önceki komutan lambiriden yaptırmış idi. Yeni komutan o minberi ve mihrabı bana keserle söktürdü; yakacak odun haline getirtti.

Daha neler neler...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bosna-Hersek Türk Barış Gücü

1994-1995 yılları arasında Bosna-Hersek Türk Barış Gücü Görev Kuvveti Komutanlığı'nda başçavuş olarak görev yaptım. Bu birliğin Ankara’da iki ay süren kurulması, Bosna Hersek’in Zenica şehrine taşınması ve burada devam eden faaliyetlerinde aktif olarak görev yaptım.

Zenica şehrine yerleştikten sonra ilk faaliyet olarak subay ve astsubay gazinoları ayrıldı. Çünkü subaylar bizlerle aynı ortamı solumaktan rahatsız oluyorlardı. Oysa bizim dışımızdaki tüm ülkelerin gazinoları ve yemekhaneleri tektir. Neyse, gazinolar ayrıldıktan sonra ilk iş olarak "Türkbar" adıyla sadece içki servisi yapılan bir de gazino kuruldu. Bir çok arkadaşımız orada alkol bağımlısı oldular. Kazandıkları paranın büyük bir kısmını Türkbar’da harcıyorlardı. Türkbar’dan sorumlu olan astsubay arkadaşın haftada 15-20 kasa şarap ve kolilerce bira satın almak için çarşıya çıktığını herkes biliyor. Peynir-ekmek gibi içki satılıyordu kışlada.

Hatta Türkbar’dan sorumlu bu arkadaşa içki satan Boşnak dükkan sahibi birgün şöyle demiş: “Tamam ben size içki satıp para kazanıyorum; ama biz sizleri Osmanlı’nın yadigarı asil bir milletin evlatları olarak görüyoruz. Ancak sizler geldiniz, 5 dolar olan fuhuş piyasasını 20-30 dolara çıkardınız. Haftada şu kadar içki satın alıyorsunuz. Sizin bu bir haftada satın aldığınız içkiyi biz bir ayda halka satamıyoruz.

Kürtlere ve Alevilere Dikkat

Iğdır/Gaziler taburunda İkinci Bölük, 95 senesi.

Bölgemizde pek sık çatışma olmazdı, ama çok hareketli bir bölgeydi. Birgün öğle vakitleri bölük alanında toplanmamızı istediler. Genelkurmaydan okunması için tüm bölüklere çok kısa bir bildiri gelmişti. Diyordu ki: "Teröristlerin içerisinde çoğunlukla Kürtler ve Aleviler var."

Ben Kürdüm. O an içimdeki acıyı kime ne şekilde anlatabilirim? O olaydan sonra kendimi çok fazla sorguladım ve askerliğin kutsallığına olan inancım hiç kalmadı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Köpek ve İnsan Mukayesesi

2009 yılında Suriye sınırında bir karakolda kısa dönem askerlik yaptım. Günlük dörder saatten sekiz saat sınır boyu nöbet tuttuktan sonra sekiz saat de karakolda hazır kıta olarak bekliyorduk. Karakol aracının bozulması yüzünden, üst düzey subayların ziyareti münasebetiyle, bazen de bilmediğimiz nedenlerden dolayı nöbetlerimiz birleşiyor, kışın ortasında 8 saat sınır boyunda dışarıda kalmak zorunda kalıyorduk. Görevimiz uçsuz bucaksız bir çölü gözetlemekti.

Bir devlet okulunda öğretmenim. Size askerdeyken hastalanan bir insanla bir köpeğin nasıl farklı muamele gördüklerine dair bir anımı anlatacağım. Benimle birlikte askerlik görevini gerçekleştiren 3 öğretmen arkadaşım daha vardı. Öğretmen arkadaşlarımdan birisi boğaz ağrısı çekmeye başladı. Bölük merkezine gittiğinde doktor yoktu, doktor yalnızca perşembe günleri geliyormuş. En yakın sivil merkez karakola 130 km uzaklıktaydı ve çarşı iznimiz 40 günde yalnızca 1 gün idi. Bir hafta sonra arkadaşımın boğazı oldukça kötüleşmişti. Sesi kısılmış, nefes alması zorlaşmıştı. Evli ve iki çocuğu vardı. Evden karakolu aradıklarında ailesinin endişelenmesini istemediğinden bize nöbette ya da işi var dedirttiriyordu. Bu arada nöbetlere çıkmaya devam ediyordu.

Asker Devletin Malı Bile Değil

2005 yılında Bitlis-Tatvan'da askerliğimi yaparken şahit olduğum bir olaydı, hala aklımdan çıkmaz. Çocuklarını doğduğundan itibaren iyi bir insan ve vatandaş yapmaya çalışan herkes için ibretlik bir olaydır.

Öğlen vaktinde nizamiye önünde dolaşan tuğgeneral her zamanki gibi çevreye keskin bakışlar sallayarak yürümekte idi. Nizamiyeye arkasını döndüğü vakit içeri girmekte olan araçtan üsteğmen indi, araç birden hızlandı ve garajın rampasını süratli bi şekilde tırmanıp stop etti.

Tuğgeneral büyük bir hışımla "buraya gel çabuk" diye askere bağırdı. Asker koşarak komutanın yanına geldi ve dayak faslı başladı. Tokat manyağına dönen asker dayanamayıp diz çökünce tuğgeneralin postallarından kurtulamadı. Botların burnu ile midesine aldığı darbe askeri iyice sersemletti.

Komutan (bağırarak): Rampayı neden hızlı çıkıyorsun?
Asker: Komutanım...
Komutan: O araç devletin malı!
Asker: Komutanım, gaz pedalı takıldı.
Komutan: Neden yaptırmadın?
asker : Yeni bakım yaptırdım.
Komutan: Yıkıl karşımdan!

Herkesin bildiği gibi askeriyedeki araçlar müzeliktir. Yürüdükleri bile mucize... Bu asker ne yapsın? Yolsuzluk yapıp hak yiyeceklerine önce araçları değiştirsinler. 2. Dünya Savaşı'ndan kalma Amerikan hibesi bir cipti.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bu Ülkenin Meselesi Düşen Yapraklar mı?

Bu siteyi görünce gerçeklerin açığa çıkması adına sevindim. Yer Malatya, 2. Kara Havacılık Alay Komutanlığı. 2008 Eylül-Kasım ayları.

Alay binasının onarımı için belli bir bedel karşılığı müteahhit firmaya iş verilmiş ve alay binası onarılmaya başlanmıştı. Ancak koca binanın onarımını yapan firmanın sadece bir-iki işçi çalıştırmasına şaşmamalı. Çünkü nasıl olsa karın tokluğuna bedavadan çalışan biz erler var. Ailem beni askerliğe değil meğerse amelelik yapmak için göndermiş oralara. Firmanın yapması gereken işleri sabah-akşam sürekli olarak niçin bizlere yaptırdılar? Tuğla mı taşımadım, inşaat artıklarını mı taşımadım? (Tabiî ki bunlar insan gücü ile hiçbir araç kullanılmadan yapılıyor).

Hele bir de Astsubay İ.D.'dan 25 kilogramlık çimento poşetlerini niye tek tek taşıdığımız bahane edilerek yediğimiz küfürlerin haddi hesabı yoktur. Bunları bölük komutanımız S. Üsteğmen'e ilettiğimizde öyle şeyler olabileceğini söylemesine şaşırmamalı... Kimi kime şikayet ediyorsunuz?

Unutamadığım ve hala hatırlamak istemediğim yüzlerce olay arasından birisini daha anlatayım. Ankara’dan alayı ziyarete paşa gelecekmiş. O zamanların Kara Havacılık Komutanı Tuğgenerali Tamer Büyükkantarcıoğlu, şimdi ne yapıyor bilmiyorum. Haftalar öncesinden hazırlıklara başladılar. Geleceği günün sabahı saat 2:30’da bütün alayı (yaklaşık 600 asker) kaldırıp sabaha kadar sonbahar ayının neticesinde yere düşen yaprakları temizlettikleri günü hiç unutmam. Zaten gece nöbetten gelmişiz, uykusuzuz.(Nöbet işi zaten ayrı bir olay). Neymiş? Paşa o yollardan geçip de yerde yaprak görürse çok kızarmış.

O paşa, o yoldan geçmedi bile.

Köpekler ve Yine Köpekler

Ben askerliğimi Ağrı Doğubeyazıt'ta 1. Mekanize Piyade Topçu Taburu 1. Batarya'da yaptım.

2. Batarya'da görev yapan A.C Üstteğmen yanında dolaştırdığı köpeği askerlere göstererek "siz bu köpekten daha değersizsiniz" derdi. Neden böyle söylediğini anlamazdık. Bizi "köpekler" diye yanına çağırırdı. Bir Türk rütbeli askerinin erlere böyle muamelede bulunmasını hiç anlayamadım. Herhalde bu üsteğmen bizi düşman askeri olarak görüyordu.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerdeki Zamanlarımı Asla Geri İstemiyorum

Hangi birini yazayım ki? 2002 yılında Şırnak'ta bir jandarma komando taburunda komando timinde askerliğimi yaptım. Burda yazılanlar gibi gördüğüm çok şey oldu. Ancak unutamadıklarım arasında kendi yaşadığım ve birkaç arkadaşın yaşadığı olaylar var.

Yardımcım olan kişiyle kavga ettim diye tim komutanı astsubay bizi tekme tokat dövdü. Haftalarca kulağımda vazelinli pamukla banyo yapıp ilaç kullandım. Sol kulağım herhangi bir sesi sanki önünde duvar varmış gibi derinden ve şırıltı ile duydu. Bu aylar sürdü, kullandığım onca ilaçtan sonra iyileşti. Ordaki tabip asteğmenlerden Allah razı olsun.

İkinci bir olay: Başçavuş, başka bölükten transfer olan bir şoföre içtima sırasında "Mercedes Unimog'u römorkla kullanabilir misin" diye sordu. Çocuk "kullanamam" dedi. Bunun üzerine öyle bir dayak yedi ki, acıyarak baktık ona. "Yazık" dedik. Kavgada bile bir kişiyi o şekilde öldüresiye dövemezsiniz. Dövdükten sonra başçavuşun şu sözü mide bulandırıcıydı: "Şimdi kullanırsın işte!" Sanki dayak ona römorkla araç kullanmayı öğretti.

Elindeki Kablo İle Vurmaya Başladı

Kıbrıs, Aslanköy, sene 1980.

Aslanköy Levazım Bölüğü'nde askerlik yaptım. Gece koğuş nöbetçisi idim. Nöbetçi Astsubay F.T geldi, "koğuş nöbetçisi, çabuk yatanlara kalk çek, ibneler uyansın" dedi. "Olmaz komutanım, nöbetten yeni geldiler" dememle bana elindeki kablo ile vurmaya başladı. Baktım ki sarhoş. Ellerini tuttum. "Ne yapıyorsunuz" derken koğuşa birlikte içtikleri iki tane asteğmen geldi.

Beni döverlerken nöbetçi amiri koğuşun önünden tesadüfen geçmekte imiş. Olaya müdahale edip bizi idareye götürdüler. İfade falan derken benim askerliğim bitti. Sivilde de ifadem devam etti. Nihayet suçsuzluğum kanıtlandı ve ben beraat ettim. Ama o nöbetçi astsubay ne ceza aldı bilmiyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Arkadaşım Ertesi Gün "Şehit" Olarak Anılıyordu

Ben evin tek çocuğuydum. Babam işsizdi. Ne evden para gönderecek kimse var ne ben askere gidince onlara bakacak birileri; ama vatan borcu ya, kutsal ya, o yüzden askere gittik. Acemi birliğinde "ben Güneydoğu'ya gitmek istiyorum" dedim ve 3 mermi daha fazla sıkıp Diyarbakır-Lice'ye, yani PKK'nın kurulduğu yere, yani Bahtiyar Aydın'ın şehit edildiği yere gittik.

Neyi anlatayım? Hiçbir karşılık beklemeden gittiğim yerde 4 kişi aynı yatakta yatmayı mı? Babacan binbaşıya kanıp inşaatlarda çalışmak zorunda kalışımı mı? Belim ağrıyor diye gittiğim revirde tabip üsteğmenin "siz Kayserililer hep böylesiniz, birbinizi bilmem ne yaparsınız" şeklindeki hakaretini mi? Oradan gittiğimiz Hani'de [Diyarbakır] 40 gün banyo yapmayıp inşaatta çalıştırıldığımı mı? Sonra benle hiç alakası olmayan konudan dolayı bir yüzbaşının alt devrelerimin önünde tekme-tokat bana dayak atışını mı, anama bacıma küfür edişini mi? Sabaha kadar çim sulama cezasını mı? Yüzbaşının "çim çıkmazsa ananızı bile ne yaparım" demesini mi?

Oradan beni gönderdikleri Tapantepe'de bölük komutanı üsteğmenin hiç suçum yokken beni çamura yatırıp kendi timimin önünde kafama botuyla vurmasını ve küfürler savurarak dövmesini mi? Aracının freni tutmayan şoför arkadaşımın yüzbaşıya bunu söylemesine rağmen "sen bana karşı mı geliyorsun" denip terslenmesi, sonradan arkadaşımın tepeden araçla yuvarlanıp ölmesini mi anlatayım? Üstelik bu arkadaş ertesi günkü gazetede "şehit" olarak anılıyordu.

Doğu'daki Köylüye Zulüm

1992-1993 yılları arasında askerlik yapan bir arkadaşımın anlattıklarını yazıyorum.

Doğu'da bir köye gidip bütün köylüleri meydana dizmişler. Ardından yaşlı, çocuk ya da kadın ayrımı yapmadan kışın ortasında hepsini çamurun içerisine yatırıp üzerlerini aramışlar. Komutan, örgütün faydalanacağı bahanesiyle köylülerin bütün odunlarını meydanda yaktırmış.

Arkadaşım aynen şunu söylüyor: "Orada benim annemin-bacımın üzeri o şekilde aransaydı, benim evim altüst edilip odunlarım yakılsaydı ben de PKK'ya katılırdım."

İsimsiz, askerin bize ulaşan arkadaşı

Askerlik Şubesinde

Henüz askere gitmedim. 40-50 kişinin önünde askerlik muayenesi için "malafatı aç" emrinden sonra da pek askere gidesim kalmadı zaten. O gün, okumazsam nasıl bir hayatım olacağının ilk belirtilerini almıştım. Bundan bir ders çıkarmam gerektiğini düşündüm ve "malafatı aç" emrinden sonra askerliğimi tecil ettirip okumaya karar verdim.

Güç bela iki yıllık bir üniversite kazanıp okudum. Şimdi dört yıllık okuyorum. Bir dört yıllık daha okumak istiyorum. Allah izin verirse de yurtdışında çalışmak, yaşamak istiyorum.

İkinci üniversiteye kayıt için askerlik durum belgesi istenildiğinde askerlik şubesinin yolunu tuttum. Tecilim bittiği için yeniden tecil ettirmemi istediler. Neyse ki bu sefer heyetin önünde değil, bir sağlık ocağında muayene olacaktım. Sadece boyum ölçüldü. Raporu alıp tekrar şubeye gittim. Saat öğleden sonra 2. Her işim bitti. Sadece şube başkanının imzasına kaldı işimiz. "Komutan yemekte" dediler, "bekleyin"... Bekliyoruz 20-30 kişi. Kayıt için son iki saatim kaldı bu arada.

Kitap Yasak Porno Serbest

Askerde en çok garibime giden, birlikte her kitabın okunmasına müsaade edilmezken, kitap okuyanlar yakalandıklarında cezalandırılırken, porno film izleyenlere müsamahalı davranılmasıydı. Sanki porno izleterek daha medeni olacağız. Anlamak mümkün değil.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ölürseniz Ölün

Askerliğimi 299. kısa dönem olarak Erzurum'daki 3. Ordu 9. Kolordu 109. Topçu Alayı'nda yaptım... Askere vatan borcumu yerine getirmek için isteyerek gittim. Bize hep askeriyenin peygamber ocağı olduğu ve vatan için canımızı bile verebileceğimiz öğretildi... Ama askerde yaşadıklarım ve arkadaşlarımın başına gelenlerden sonra askeriyeden ve askerlikten nefret ettim. Başımdan geçen bir olayı anlatacağım.

Gece saat 3 civarıydı. Nöbetçi çavuş herkesin kıyafetlerini giyip dışarı çıkmasını söyledi. İki asker gündüz birbirine tokat atmış. Bu yüzden nöbetçi astsubay E. bütün birliği cezalandıracakmış. Önce bizleri beton yolda 100 metre kadar süründürdü. Daha sonra alayın arka kısmındaki toprak (ama dizlere kadar dikenli) alana götürdü. Dışarıda hava çok soğuktu. Yaklaşık 50-60 kişiydik. Bizleri 100 metre koşturuyor, daha sonra kendisine doğru 100 metre süründürüyordu.

Bu hareketleri yaklaşık 1 saat bizlere yaptırdı. Hepimizin elleri, dirsekleri ve diz kapakları kanadı, yaralandı. Ellerimizin içi dikenlerle doldu. Çoğumuzun elbisesi yırtıldı, parçalandı. Bu hareketleri yaptırırken de bizlere ağza gelmeyecek hakaretler ediyordu: "Tohumunuza para mı saydım, ölürseniz ölün, eğitim zayiatı yazarız..."

Hepimiz o geceden sonra askerlikten nefret ettik.

Külotla Eğitim

Ankara'da kısa dönem askerlik yaparken, eğitim sırasında tüm bölüğü sadece külot kalacak şekilde soyundurarak eğitim alanı etrafında koşturdular. Bölükte iyi üniversitelerde okumuş yüzlerce uzun dönem asker vardı. Hepimizi bu şekilde aşağıladılar. Bunu yapan da üniversite mezunu, askerliğini yedek subay olarak yapan biriydi.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Mevlana ve Sezai Karakoç Cinneti

Peşinen söyleyeyim, son derece vatansever biriyim. Ordumuza ve ordu mensuplarımıza saygım sonsuzdur.

Olay 1,5 sene önce Eğirdir Dağ Komando Okulu'nda geçmiştir. Burası son derece ağır şartlarda eğitim yapılan bir yerdir. Komando asteğmen olmak üzere tüm samimiyetimle gönüllü olarak gitmiştim. Akşamları eğitimin verdiği yorgunluktan aşağı katta gazinoya gidip TV seyretmeye bile mecalimiz olmazdı.

3 aylık eğitimin ilk ayında arkadaşım bana Mevlana, Sezai Karakoç, ve şimdi hatılamadığım birkaç büyük aliminin yazılarının özetlerinin bulunduğu kalın bir derleme kitap gönderdi. Kitabın "sorumlular" tarafından incelenip içeriye girmesi için tam bir ay bekledim. Sonunda "sakıncası yoktur" ibaresi ekleyip kitabı verdiler. Akşamları yatmadan önce kitabı okuyup sonra yastığın altına koyuyordum. Sabah yatağımı düzeltip eğitime gidiyordum.

Birgün harbiyeden yeni mezun olmuş bir teğmen 60 kişilik takımımızın bulunduğu dersliğe girdi ve en önden en arkada oturduğum yere doğru kitabı suratıma fırlattı.

Ahmet Kaya Duyulunca

İzmir/Poligon Deniz Er Eğitim Taburu, Yıl 2005, aylardan Temmuz.

Anfideyiz. Yemin töreni hazırlıkları için 5 bölük toplandık sıra halinde. Tahmini 500 asker vardık. Anfinin yakınında askerlerin sinema izlediği salon bulunuyordu. Sinema salonundan hafif seste Ahmet Kaya şarkısı duyulmaya başladı. Hazırlıkları yöneten üsteğmen "bana çabuk o askeri getirin" diye bağırdı. Ahmet Kaya çaldığı için yüzlerce askerin önünde küfürler edip davulun tokmağıyla bu askere arka arkaya vurdu.

Bu olay çoğumuzun aklından çıkmadı. Bir de o askeri düşünün.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı