Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Denetim Zamanları

Yer, Tuzla Piyade Okulu. Yıl 2003-2004.

Denetleme olacak. Denetleme biliyorsunuz askere zulmün had safhaya çıktığı zamanlardır. Bizim bölük komutanı ve diğer bir bölüğün komutanı aralarında anlaşıyorlar ve bir tezgah ayarlanıyor. Her iki bölük askerleri içinde hızlı koşan, diksiyonu konuşması iyi olan, sorulacak sorulara iyi cevap verecek olan askerler belirleniyor. Bunların hepsinin cebine diğer bölüğe ait sahte kimlikler yapılıp koyuluyor. Denetleme esnasında koşudan denetlenecek bölük içine hızlı koşanlar yerleştiriliyor. Diğer bölüğün ihtiyacı neyse ona da o tarz askerler yerleştiriliyor... Herkes yemyeşil nasıl olsa. Kimlik de var ceplerinde. Bu esnada bir salaklık yapacak herifi cip arkasına bağlayıp sürümekle tehdit etmeyi de ihmal etmiyorlar. Bu şekilde yapıldı denetleme ve hiçbir sorunda yaşanmadı. Denetleyen komutanlar mutlu mesut ayrıldı birlikten. Sonrasında rutin ızdıraplara devam.

Anlatmazsam olmaz, bir de tankçı yüzbaşı vardı. Tuzla Piyade Okulu'nda adını duymayan yoktur. Adam askeri dövmek için o kadar acayip bahaneler uyduruyordu ki anlatamam. Bir keresinde kantin önünde duran bir ere arkadan yaklaştı sessizce. Er bunu görünce hemen esas duruş pozisyonuna geçti. Tankçı yüzbaşı elini ani bir hareketle kaldırıp bir yeri işaret ettiği anda asker ona vuracağını sanarak (Zaten o adamla karşı karşıya kalmanın eşittir dayak olduğunu bildiği için hazır bekliyordu muhtemelen) birden irkildi.

Böylelikle tankçı yüzbaşımız bahanesini bulmuş oldu. "Sen nasıl esas duruşunu bozarsın yavşak" diyerek görevi dayak yemek olan arkadaşı öldüresiye dövmeye başladı. Arkadaşın patlayan dudağındaki kan eline bulaşınca hepten çıldırdı ve bu sefer tekmelemeye başladı. Bir yandan elini selpakla siliyor bir yandan çocuğu tekmeliyor. Bu esnada küfürün bini bin para.

Bu neyin tatminidir böyle ya? Karşısındaki adam sanki bunun ailesine bir şey yapmış sanırsınız. İntikam alır gibi dövüyor. Yüzü kıpkırmızı. Ağzından tükürükler saçıyor. Hiç unutmuyorum ve unutmayacağım bu herifi.

Ondan dayak yeme korkusu ile 12 ay kaldım Piyade Okulu'nda. Rüyalarımdan sıçrayarak uyandım. Korkum dayak yemek değil. Kavga edersin ve dayak yersin, bu gayet doğaldır ve unutursun gider. Demek istediğimi hepiniz çok iyi anlıyorsunuz. Kendini sözlü veya fiziken savunamayacağınız ve böylesine kötü bir duruma düşebileceğiniz Tek yer peygamber ocağı denilen yerdir.

Bizim insanımıza din ve vatan-millet muhabbeti yaptın mı yağları eridiği için peygamber ocağı propagandası devam ettiği ve bu millet alkış tuttuğu sürece bu böyle gider sanıyorum. 15 ayımın saniyesini bile helal etmiyorum. Gözünüze dizinize dursun. Şu memlekette Bülent Ersoy askerlikle ilgili konuşunca davayı yapıştırdınız; ama Bülent Ersoy kadar delikanlı olmadığınızı bilen birileri maalesef var...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı