Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Hanımefendinin Göz Zevki

Ben askerliğimi kısa dönem olarak Ağrı'da 12. Mekanize Piyade Tugayı bünyesinde yaptım.

Kısa dönem bölüğümüzde 60 arkadaştık. İçimizde genetikte doktora yapmış Türkiye'deki ilk sekiz kişiden birisi olan abimiz de vardı, askerliğin bitmesine yakın Kanada'daki bir firmadan uçak bileti gönderilen ve 10.000 Dolar gibi bir maaşla çalışmaya başlayacak olan mimar arkadaşlar da... Onların dışında birçok öğretmen, mühendis vs.

Birgün eğitim alanında iken bizim kısa dönem bölüğünü topladılar. Nizamiyeye yakın bir yere uygun adım gittik. Bir tarafı küçük bir dere olan alanda otlar aşağı yukarı diz boyu idi ve sararmıştı. Tek kol aralığı hizaya geldik, başımızdaki üsteğmen: "Arkadaşlar tugay komutanının sayın eşi hanımefendi buraya dere kenarına pikniğe gelecek. Onun için tek sıra olarak istikamet tel örgü, otlar yolunacak!"

Önce bizimle dalga mı geçiyor diye baktık, ama adam ciddi. Derken başımızda tank tabur komutanı belirdi. Ve biz o sararmış, arasında dikenlerin de olduğu otları yaklaşık 45 dakika boyunca yolduk. Arkamızı döndük, iki tane asker ellerinde çayır biçme makineleri bekliyorlar. Ellerimiz yara bere içinde, terden tozlar yüzümüze yapışmış vaziyette iken onlar başladılar bizim ellerimizle yolduğumuz yeri biçmeye. 60 kişinin eliyle yaklaşık 45 dakikada yolduğu alanı 5-10 dakika dolmadan çok daha düzgün biçtiler.

Başımızdaki üsteğmene dedim: "Madem iki tane çayır biçme makinesi vardı da bize neden işkence eder gibi ellerimizle ot yoldurdunuz?" Yarım ağız sırıttıktan sonra şöyle dedi:" Bakalım üniversite mezunları nasıl ot yoluyor, üniversitede okumak insana ne kazandırıyor?" Daha üsteğmenin sözü bitmeden tank tabur komutanı telaşla alana geldi ve üsteğmene bağırarak: "B. üsteğmen, çabuk askerleri kaybet, hanımefendi geliyor, göz zevkini bozmasınlar." Koşar adım marş marş eğitim alanına döndük. Daha neler...

Ama bana en çok dokunan şu: Ramazan'da da yine askerdeyim. Oruç tutmuşuz. İftara tam bir-iki dakika var. Yemekler dağıtılmış. O gün nöbetçi çavuş olan hemşehrim İ. Çavuş; yemek duasına "tanrımıza hamdolsun" cümlesi yerine " Allahımıza hamdolsun" diye başladı. Bunu duyan Vanlı H. Üsteğmen, yemekhanedeki 200 kişiyi (oruçlu askerler var) komple yemekhanenin önüne çıkardı. Kendisi kapı girişindeki kalorifer peteğinin önüne sandalyeyi atıp oturdu. Altıyüz kişi, altımızda 20-25 cm buz, hava -20 civarında. Yatsı ezanları okunana kadar İ. çavuş söylüyor sonra tabur tekrarlıyor: "tanrımıza hamdolsun"!

Yatsı ezanları okunurken bizleri yemekhaneye aldı; ama iftardan önce tabaklara dağıtılmış olan menü bugünkü gibi aklımda: Nohut, bulgur pilavı ve üzüm hoşafı donmuş çıtır çıtır buz tutmuştu. Bazı arkadaşlar kuru ekmekle oruç açtı, bir çoğumuz oruçlarımızı lavaboda su ile açtık. Anlatacak daha çok şey var ama ahirette de alacağımız olsun. Hepsini burda anlatmayalım...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı