Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Askeri Araçla Ganyan Oynamaya

Askerliğimi Ağrı'da 2004 yılında yaptım.

Alay komutanının oğlunu askeri araçla lojmandan alıp ganyan bayisine götürdük. At yarışı oynadıktan sonra tekrar evine bıraktık.

Ağrı Taşlıçay'da pusuya düşen askerlerimizden iki tanesi şehit oldu. Gece bölge komutanı geldi, alay gazinosunda viski yoktu. Gece 2:30'da çarşıya çıkıldı, içki satan bakkal yatağından kaldırılıp viski alındı. Şehitlere içecekti herhalde...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerde Temizlik

Ben kısa dönem askerliğimi (2009-2010) Ankara'da yaptım. Askerlik dediysem yanlış anlaşılmasın, uşaklık demek istedim! Nerden başlasam bilemiyorum. Kısaca rezaleti yazmaya çalışacağım.

-Denetim korkusundan dolayı üç aydır değiştirilmeyen fakat denetimden bir gün önce değiştirilen kirli çarşafların denetim sonunda aynen kirli ve "karışık" şekilde tekrar serilmesinin emredilmesi, üstelik başçavuşun emrinde yeni ve temiz çarşaf bulunmasına rağmen! Bunun doğurabileceği sağlık sorunlarını tahmin edebiliyor musunuz? Ve bu başkentte yaşanıyor yokluğun olmadığı bir yerde, doğu kamplarında değil!

-Binbaşı ve komutanların özellikle kısa dönem askerleri uşak gibi kullanması, her türlü bilgi ve beceri gerektiren şeyleri, kendilerinin ve çocuklarının ödevlerini askerlere yaptırmaları.

Askeri Cezaevinde İşkence

Ben askerlik yapmadım. Fakat iki yıl Antep askeri cezaevinde tutuklu kaldım. Askeri cezaevi denince akla işkence gelir. Birçok işkence olayı var, ancak hiç unutamadığım, ölünceye kadar da unutamayacağım olaylar var.

1981 yılında Antep Askeri cezaevindeydim. Dev Yol örgütünün bir evinde çatışma çıkmıştı. Çatışmada biri ölmüş, Veysel Güney yaralı yakalanmıştı. Malatyalı idi. Yakalanması, yargılanması ve idam edilmesi 6 ay sürmüştü. Veysel’i yanımızda yaralı bir şekilde idam ettiler…

Sait Şimşek PKK’li bir sabun işçisi idi. Nizip’te yakalanmıştı. İsmini kabul etmiyor ve örgütüne ait bilgiler vermiyordu. O zaman ben de Antep sorgu merkezinde işkence altındaydım. İsmini kabul etmeyince, çocuklarını ve karısını getirdiler. Çocukları koşup babalarına sarıldı. Kadın Sait Şimşek’i göstererek, kocamdır dedi. Sait kadına, ben senin kocan değilim, yanılıyorsun yenge hanım dedi. Çocuklara da, babanız değilim dedi.

Sonbaharın son günleriydi. Hücreler soğuktu. Sorgucu polislerin sürekli çay kaynattıkları bir piknik tüpü vardı. Köşede dururdu. O gece Antep Sıkıyönetim Komutanı Tuğgeneral Ş. B. sorgu merkezine geldi. Konuşmaları duyuyordum. General, ismini bile kabul etmeyen bir örgüt üyesinin yaşamasının gerekmediğini söyledi. Sait Şimşek, duvara dayanmış ahşap bir merdivene ters asılmıştı. İnsan ayaklarından ters asılınca, süre dört beş saat oldu mu, kafaya hücum eden kan, burundan boşalır.

Askeri Liseden Atılma Sebebi

Yıl 2005. Türkiye derecesi ile kazandı askeri liseyi. Daha konuşmayı yeni yeni öğrendiği sıralarda babasıyla namaz kılardı. "Baba benim de asker olmam için dua et" derdi namazın sonunda. Duaları gerçek olmuştu. Ankara Fen Lisesi'ni kazanmaya yetecek kadar puanı vardı ama o dönüp bakmadı bile. Tercihlerini okul müdürü yapmıştı ve o ilk tercih edilen yeri kazanmıştı. Yine dualarla ve nasihatlerle uğurlandı. Okula gitmeden önce ve gittikten sonra ailesi ordu mensupları tarafından defalarca ziyaret edildi; hayırlamak, tebrik etmek bahanesiyle. İzledikleri haber kanalından okudukları gazeteye, çocuklarının dersane öğretmenlerinden yaptıkları gezilere kadar herşeyi soruyorlardı.

Velhasıl küçük asker okula başladı. Her şey iyi gidiyordu. Komutanlar memnun, asker memnun, dersler iyi. Bayramlarda komutanlar kendi el yazılarıyla mektup yazıp hem bayram kutluyor hem de böyle bir evlat yetiştirdikleri için aileye teşekkür ediyorlardı. Ama ne olduysa sorgulamalar arttı. Önce üniversitede okuyan abla okula çağrıldı. Abla korkudan başörtüsünü çıkardı, blucinleri çekip gitti.

Paşanın Kızının Kahve Emri

Ben askerliğimi 303.kısa dönem olarak Antalya/Kaş'ta yaptım.

Kaş'a tatile gelen paşalara ve ailelerine bölük komutanının emri ile lüks restoranlarda rezervasyon yaptırılır. Çıkan hesap ise karakola işi düşen (düğün ruhsatı, av tüfeği ruhsatı, av tezkeresi vs.) vatandaşlardan alınan paralarla kapatılırdı. Tek seferde fatura edilen hesaplar 2005'in parasıyla 1000-1500 TL idi. E adamlar paşa viskisi dururken köpek öldüren şarabı içeçek değil ya!

Bir de bunlar karakolun manzarası güzel olduğu için misafirhaneye gelirdi. Ordan bizlere talimat yağdırırlardı. Ben bir defasında Paşa'nın kızının gece 01:00'deki kahve isteğini karşılamadığım için askerliğimi yakıyordum.

2007 yılında bu sefer tatil için gittiğimde yine aynı düzenin devam ettiğini gördüm. Kan emmeye, askeri uşak gibi kullanmaya devam. Nasıl olsa bu ülkede daha çok uşak var.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bir Komando Timi

Ben acemi birliğimi Manisa Kırkağaç'ta, usta birliğimi Elazığ Palu'da yaptım.

Acemi birliğindeki uzmanların hepsi sıyırmıştı. Kadrolular, yani usta askerler, kendilerini albay zannediyordu. Bu kadar küfrü seven bir asker milleti yoktur, en üstünden en altına kadar. Asker birgün yemek yemesin size yemin ediyorum bu ülkede ne işsiz kalır ne aç insan, birgün sadece birgün.

Ben komando çavuştum. Bizim timi anlatayım size. Bixi silahını kullanan arkadaşımızın bir hastalığı vardı, gece operasyonda uyuyordu. Çok defa dağda kaybolduk. Üç arkadaşımızın söylediklerini anlamak için tercüman arıyorduk. Bir tane ses telinden problemi olan arkadaşımız vardı. Benim hiç görmediğim sürekli hasta olan sıhhiyecimiz vardı, hiç operasyona çıkmadı. Bir de trafik kazası geçirmiş ayağı rahatsız olan bir askerimiz vardı. Anlatmak için çok hikaye var, ama bu timi dağda siz düşünün artık neler yapar.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bizim Rahatımız İyiydi

Ben Burdur'da bedelli askerlik yaptım.

Bizim rahatımız iyiydi; ama 18 aylık erleri görünce ne kadar şanslı olduğumu anladım. Adamlar sabahlara kadar nöbet tutuyorlar ve daha üzerindeki nöbet silahını, teçhizatını çıkaramadan içtima öncesi bizlere termos ile çay satmaya gönderiliyorlardı.

Beni ve diğer bedellileri en çok rahatsız eden ise yemekhanelerdeki israftı. Sabah kahvaltılarında hergün kilolarca peynir, zeytin ve daha el değmemiş birçok gıda çöpe gidiyordu. Bu tüm öğünlerde böyleydi. Ayıp denen bir şey var. Üstlerimize bunları söyledik; ama bizim sağlığımızı riske atamazlarmış gibisinden cevaplar verdiler. Bence çok saçma! Ben evime aldığım 1 kg'lık peyniri bir haftada yiyorum, sağlığımla ilgili bir sorunum da olmuyor. Bu israfa ve saçmalıklara bence bir son verilmelidir.

Çok iyi ve anlayışlı subaylarımız da var; ama balık baştan kokunca onların da ellerinden maalesef bir şey gelmiyor. Yine de bu orduya ve iyi subaylarımıza minnet borçluyuz. Ordumuzu yine de seviyoruz, yeter ki başına buyruk olanlar ayıklansın.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Atatürk Anıtı

İstanbul İç Tedarik Bölge Başkanlığı'nda askerlik yaptım. Topkapı Sarayı'nın tam önünde. Boğaza nazır. O zamanki Kıdemli Albay Bölge Başkanı bir Atatürk anıtı yaptırmaya karar verdi. Yıl 1989 ve biz 30 kadar askerin emeği hariç maddi olarak 600 milyon TL tutuyor idi.

Boğazdan geçen gemiler Atatürk anıtını göreceklermiş. Bölge komutanının yanındaki albaya: "Böyle şeyler yapmazsan adamı yükseltmiyorlar" dediğini duyduk.

Ancak biz askerliğimizi bitirmeden yapılan anıtın üzerine kaplanan pirinç levhalar kararmıştı. O günün 600 milyon TL'si bugün kaç para yapıyor siz hesap edin. Yalnız gerçekten bu anıttan sonra Bölge Başkanı, tuğgeneralliğe terfi etti. 600 milyonluk bir terfi...

Her komutanın böyle ufak tefek masrafları varsa, ordumuzun durumunu siz düşünün.

İsimsiz bize ulaşan eski asker

Yedi Göbek Asker

96-97 Ege Ordu Muhafız Bölüğü denilen cehennemde yaptık askerliği.

Önce ailemden bahsedeyim de ne kadar objektif olduğum anlaşılsın. Dedemin babası Yemen'de kalmış subay. Dedem İstiklal Savaşı gazisi subay. Babam yedek subay. Tabi ki ben askerle beraber yenilen kurtlu peksimet, süpürge tohumundan ekmek ve kavrulmuş buğday anılarını; cephede düşmanla yapılan göğüs göğüse süngü savaşlarını; yani  komutan baba- asker evlat hikayelerini dinleye dinleye büyüdüm.
Nereden bilebilirdim ki onların o zamanlar yaşanıp bittiğini.

Benim insani değerlerimi dünyada en çok güvendiğim kurum değiştirdi.

40 Yılda Ne Değişti?

1969'a 2 Tertip Manisa/Alaşehir Ulaştırma Er Eğitim Taburu, 6. Bölük, 3 aylık Acemi Birliği.

Her Allahın günü en az 3 öğün dayak vardı. Küfrün her cinsi ve her şekli mevcuttu. Susuzluk; iğrenç yemekler; acemi erleri dövmeyi, küfredip aşağılamayı disiplin ve vatan borcu alarak gören emir komuta zinciri...

Lanet olsun!

Tevfik, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı