Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Askerlik Çok Güzeldi

Tunceli 4. Komando Tugayı'na Erzincan'dan gönderilen 21 timden birinde de ben vardım.

Keskin nişancıydım. Deli silahlar kullandık: 1007 suikast silahı, MG3 makinalı silah, taret uçak savar...

Ben sanırdım ki birebir terörle silahlı nişan alıp çatışmaya girilecek.
Nerede öyle çatışmalar? Anlatırlardı, "çatıştım, adam vurdum", diye. Var mı böyle bir şey? Adamlar yağmur gibi mermi yağdırıyor. Hangi taşın arkasına saklanacağım diye bakınıyorsun sağa sola.

Birgün operasyondayız. Dağda yürürken birden tek bir keleş [kalaşnikof] sesi geldi. Ardından bir baktım ki mermi yağıyor. Biz de atıyoruz tabi; ama göremiyoruz ki mermi nereden geliyor? Sesin geldiği yöne atıyoruz. MG3 kullanan arkadaş ateş atmaya başladı. Şeridi verdik makinaya belki 350 mermi attık ardarda. Tabi namlu şişiyor. Hemen namlu değiştirdik tekrar. Sonra çatışma bitti. Bizden ölen olmadı ama yaralılar vardı. Biri de benim çok sevdiğim bir tertibim. Sol kolundan yaralanmış ama farkında değil. O heyecen ve can havliyle fark edememiş. Yanıma geldi, bir baktım sol kolundan kan akıyor. "Tertip vurulmuşsun", dedim. Bir baktı, kolu tamamen kan! Oraya bayıldı.

Çok gülmüştük ya. Allahtan mermi sıyırmış, ama biraz derindi tabi.

Askerlik çok güzeldir.

İsimsiz, cepforum.com sitesinden alıntı

Torunlara Şakalar...

Askerliğimi Urfa Ceylanpınar'da yaptım, 82/4.


Son günlerimizi sayıyoruz, torunlar geldi [yeni gelen askerler]. Bunlara bir şaka yapalım dedik. Ben asteğmen oldum, bir devrem astsubay. Torunları karakol önünde sıraya dizdik. Bana bir çay geldi. "Bu ne lan!" dedim bardagı yere fırlattım. Torunlar korkudan altına edecek. İçimden kopuyorum, kendimi zor tutuyorum güleceğim diye.


Sonra bizim devrelerden birini deli rolüne soktuk. Güya deli olan nezarette kalıyor. Üstü başı paramparça koşmaya başlıyor. Oradan biri bağırıyor: "Komutanııımmm, deli kactı". Peşinden Sedat devrem elinde bir K9 köpekle koşuyor. Bir baktım torunlar duman olmuş, her biri bir tarafa kaçıyor. "Asker nereye?" diye bağırıyorum; ama beni tınlayan kim?


İsimsiz, cepforum.com sitesinden alıntı

Bir Şikayet Girişimi

Bir dağ tugayında eğitim alıyoruz! Eğitimler zor ve sert, ama daha kötüsü eğitimcilerin davranışları. Düşman muamelesi görüyoruz. Hakaret, günde üç öğün karneye bağlanmışcasına dayak, eziyet, zulüm görüyoruz. 


Bölüğün bir kısmı artık tahammül edemez hale geldi ve bölük komutanı yüzbaşıya şikâyet etmeye karar verdi. Bölük kaynamaya başladı. Bazı arkadaşlar benim de katılmamı istedi ama "Yok oğlum, ben bilirim bu işleri. İstanbul'da böyle birsürü 'hak arama' yürüyüşleri yapıldı, şu oldu bu oldu; kabak hep hakkını arayanlara patladı" diyerek gitmeyi kabul etmedim. Bazıları da bana uydu. 


Ama yine de bölüğün önemli bölümü amfiye gitti. Yüzbaşı yoktu ama üsteğmen oradaydı. Anlattılar, üsteğmen dinledi sabırla ve sonunda konuştu; "Eğitimcilerinizi şikâyet için bir daha gelirseniz a...ızı s..im. Yoook, eğitimcileriniz sizden şikâyetçi olarak gelirlerse yine a...ızı s...im, anlaşıldı mı?"


"EMREDERSİN KOMUTANIM!"


İsimsiz, cepforum.com sitesinden alıntı

Ketum Olunacak: OL!

Keşke anlatmasaydınız bunları! Kimilerine kahramanlık öyküsü kimilerine uydurulmuş hikaye. Ketum olacaksınız derdi komutan. Susmak en güzeli!

İsimsiz, okur yorumu

Bize Orada Resim Yapmayı Öğrettiler


Köylerin yakılmasına karşıydık. Yakıyorduk yıkıyorduk ama... 80’e yakın köy boşalttık. İnsanlar çaresiz, diyor ki “Nereye gideceğim?” “Ya nereye gidersen git, umurumda değil kardeşim, boşaltacaksın” diyorsun. Yağmalıyorsun, koyunu keçisi var, onu telef ediyorsun, şiddet uyguluyorsun. İlk yaptığında “Aaa yapamam” diyorsun, ikincide “Yapamam” diyorsun, üçüncüde herkesten güzel yapıyorsun. Ama bunları çaresizlikten yapıyorsun.


Taraf gazetesinden Tuğba Tekerek’in Güneydoğu'da savaşmış Ali Altay ile yapmış olduğu röportaj.

Ne zaman askere gittin?
Kasım 94’te. 94-95 en hareketli dönemdi, ben de o dönem Bitlis’te komandoydum.

Yılanla Oyunun Eğlencesine Doyulmaz


Dağa uyum sağlamak şarttır, işimiz bu! Tabii dağda her türlü canlı ile karşılaşılır ve buna alışmak lazım. İyiliksever melek timsali eğitimcilerimiz de bu durumu eğlenceli hâle getirmesini iyi biliyorlar.

Dağda yakalanmış uzun ve kalın yılanları dişsiz hale getirmişler, takımları tek sıra hâline getirip her komandonun eline veriyorlar. Bir elinizle kafasını, diğeriyle kuyruğuna yakın tarafından tutuyorsunuz, o da haliyle kıvrılıyor, kurtulmak istiyor. Bunu bir süre tutup inceliyor ve yanınızdaki badinize veriyorsunuz. Yılanı uzaktan görse taş atıp kaçan bizlerdeki psikolojiyi bir düşünün: Dehşete yakın, idrâk kanallarımız kilitlenmiş haldeyiz. Badilerden biri o dehşetle yılanı elinden kaçırmaz mı? Eğitimciler kaçan yılanı yakaladılar, çocuğu yere oturtup sırtından da öne bastırıp (elbiselerimiz gömlek ve pantolon şeklindedir) elbisenin ense kısmından yılanı sırtından içeri attılar! Ne olduysa ondan sonra oldu. Conilerin boğa sırtındaki hareketleri de neymiş? Badinin bölüğü yaran koşuşu, mekânı inleten canhıraş feryâdı herkesi şoka soktu. Tabii bazılarını da gülme krizinden!

Badiyi yakalayıp, yılanı çıkartmaları biraz zaman aldı, ama bölük eğitimcinin emriyle korkudan ölse de ejderha yakalayacak psikolojiye girdi!

İsimsiz, cepforum.com sitesinden alıntı

Zİyaretçİ Sayısı