Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

İmha Etme İsteği

Ben acemi birliğini 88/1 6. Manisa Kırkağaç Jandarma Komando Er Eğitim Alayı'nda tamamladım. Usta birliği Hakkari Dağ ve Komando Tugayı'ydı. Hakkari'de dağ taş demeden geziyor, arazi arama-taraması yapıyorduk. Zor değildi. Zaten yaptın mı askerliği Güneydoğu'da yapacaksın. Orada "şurdan kalk şuraya otur" diyen olmaz.

Yine bir arazi dönüşüydü. İki komando timi oturmuş konservelerimizi ısıtmış, yemek yiyorduk. Bizim timin askerlerinden bir tanesi, "komutanım aşağıdan eşeklerle bir grup geçiyor, terörist olabilirler" diyerek komutanın yanına geldi. Yaklaşık 40 kişi hemen mevzi aldık, ellerimiz tetikte bekliyorduk. Komutan "kesinlikle ateş etmeyin" diye uyardı. Biz komutanın teslim olun çağrısı yapmasını bekliyorduk. Nasıl olsa teslim olmayacaklardı, biz de 15 saniyede hepsini cehenneme gönderecektik. Ben MG3 kullanıyordum. Komutan "ateş serbest" dediği anda en az 5 tanesini indirebilirdim. Biz hem yüksekteydik hem daha kalabalıktık hem de komandoyduk. Adımız yeterdi.

Her Ders Dayak Yerdik

Biz askeri lisede okurken (o zamanki adı Mızıka Astsubay Hazırlama Okulu ) form bilgisi dersimize giren "Deniz Üsteğmen Hakan Ö. isimli bir canavar vardı. Her derse girdiğinde birisini gözüne kestirir öldüresiye döverdi. Onun dersine gireceğimiz dakikalar korkudan ayaklarımız titrer, nefes bile alamaz olurduk.

Tabii ana cahil baba cahil, kime ne dert anlatabilirsin? Defalarca bizi öldüresiye dövmesine çaresiz katlandık. Aradan 17-18 sene geçti. 13-14 yaşlarında küçücük birer çocuk olan bizleri öldüresiye döven o canavara olan hıncım hiç geçmedi. Umarım hayat ona hakettiği cezayı verir.

İsimsiz, bize ulaşan astsubay

37 Yıl Geçti Unutamadım

Ben 57 yaşımdayım. Bundan 37 yıl öncesini sizlerle paylaşacağım. Askerliğimi Sarıkamış 9'uncu Tümen, Ulaştırma Bölüğü'nde er olarak yaptım.

Bölük komutanımız; insanlığın hiçbir kısmından nasibini almamış, despotik bir ruha sahip Yüzbaşı Ü. Y. idi. Adam o kadar despottu ki, hergün 5-10 askeri dövüp hakaret etmeden rahat edemiyordu. Ama içlerinden en acı olanı Malatyalı bir arkadaşımızın dili dönmediği için "R" harflerini "K" olarak telaffuz etmesi ve yüzbaşının adını doğru söyleyemediği için gece-gündüz yediği dayaklardı. Öyle ki, bu arkadaşımız yediği dayaklar nedeniyle birgün aklını oynatmıştı... Bu olaydan sonra Malatyalı arkadaşımızın başına gelenler, bizim de başımıza gelir diye çok korkuyorduk! Askerlik bizim için esir kampından farksızdı.

Yine birgün bir devir-teslim sırasında depodan bir tabancanın çalındığı iddia edildi. Bu olay "Despot Yüzbaşı"ya bildirildiğinde bütün bölüğü içtimaya çekti, eratı "silahı ortaya çıkartın" diyerek tekme tokat dövmeye başladılar.

Bir Numaralı Askere Dayak

1999 yılında Manisa Kırkağaç'ta askerlik yaptım. Acemiliğim Yenifoça'da geçti.

Yenifoça henüz yeni kurulmuş, 4-5 senelik bir alay. Orada spordan başka bir şeye önem verilmiyordu. Günde 2, bazen 3 kez 2400 metre koşuyoruz. Bir de ağustos sıcağı var ki sormayın. 79 günde 2 kez banyo yapabildiğim bir alaydan hergün ihtiyaç banyosu yapılabilen Kırkağaç'a geldim. Öyle seviniyorum ki sormayın. Ama baktım ki burada da devrecilik o biçim.

Askerin de yalakası var. Dışarıdan gelen askerlere ayrı bir muamele, bölükten kalanlara başka. Kendinden küçüklere bile abi dediğin bir düzen. Askere geç gitmişliğin alınganlığı da olunca çekilmez oluyor. Gündüz eğitime çık, gece iki, gündüz üç saat nöbet...

Çok şeye şahit oldum, yaşadım. Bir meyve suyu kutusu yüzünden tezkereme 32 gün kala yediğim dayağı hiç unutamıyorum. Üstelik kutuyu oraya ben koymamışken. Hem de alayın bir numaralı askeri sözleriyle onurlandırılırken, üstün hizmet belgesi ile ödüllendirilirken, subaylara eşdeğer diye taltif edilirken.

Astsubay M.B.-Uşak: Dünya ahiret iki elim yakandadır bilesin.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Sivildeki Askerlik

Ben askerliğimi uzun zaman önce yaptım. Ama burada yazılanların gerçekliğini anlamak için askerlik yapmak gerekmiyor. Sivil hayatta da görebileceğimiz pek çok durum burada yazılanların gerçek olabileceğini zaten anlatıyor. Buyrun, size birkaç gerçek hikaye:

- Okullarda "Milli Güvenlik Bilgisi" diye bir ders vardır (hala var mı bilmiyorum). Bu dersi, bir asker gelir ve verir. Sınıfa giriş ve çıkışta, karşılanır ve uğurlanır. Hiç memnun kaldığını hatırlamam. Ders sırasında kürsüden kalkmadan, siyah güneş gözlüklerini çıkarmadan monoton şekilde dersi anlatır ve gider.

- Orduevlerine gitme imkanınız sanırım olmuştur. Küçük yerlerde düzenlenecek kutlama ve eğlencelerin genelde vazgeçilmez mekanıdır. Asker müzisyenler müzik yapar. Siz şarkı isteyemezsiniz; her şarkı isteğiniz de kabul edilmez. Şarkı söyleyen de " haydi elleri görelim" gibi çoşturucu faaliyette olamaz. Şarkısını hazırolda okumak zorundadır. Malum yasaklar... Komutan eğlenceyi beğenmezse (kesin beğenmez) bitirilmesini emreder, sizde mecburen herkesten özür dilemek ve bitirmek zorunda kalırsınız. Malum emir her şeyin üstündedir.

- Askeri birimlerin olduğu bir yerde yaşıyor ve evinizde bir kutlama yapmak istiyorsunuz. Eğlenceye başladığınız gibi askeri birimden şikayet gelir ve son vermeniz istenir(yani emredilir). Sıkıysa bitirmeyin.

Zİyaretçİ Sayısı