Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Kan İşedim, Yalan Dediler

Askerliğimi Ankara'nın en fiyakalı birliğinde, devletin en tepesindeki büyüğümüzün evinin yanında alay karagah bölüğünde teknik eleman olarak yaptım. Alay komutanım da büyükçe bir anıtı yapılmasını haketmiş bir komutandı.

Subay gazinosunun teknik donanımını bitirmiştik. Biraz yüksekçe bir merdivenden atladım, dünyam karardı. Belimde korkunç bir ağrı. Bu ağrıyı sivilde böbreğimde taşın hareket ettiği zamanlardan tanıyordum; ama bu seferkinin şiddeti tarif edilemezdi. Bizden sorumlu başçavuş "ne oldu, bembeyaz oldun, hemen revire git" dedi. Yürüyerek gittim revire, içeri girip sandalyeye oturduğumda kendimden geçmişim.

Revir personeli de subayları dahil bizim bölüğün personeliydi. Dahiliye asteğmeni "neyin var lan senin" dedi. "Galiba böbreklerim ağrıyor " dedim, sıkıntımın hikayesini anlattım. Aynı yerde diş hekimi asteğmen de bulunuyordu. Pantolonumun önünde kan gördü. Devresi dahiliyeciye "ya bari basit bir idrar tahlili yapsaydın" dedi.

Ben idrar vermek isteyince idrar yerine mübalağasız bir kiloya yakın olduğunu tahmin ettiğim kan pıhtısı düştü kaba. Kap dediğim minicik, o yüzden müdahale odasının zemini kocaman kan pıhtısıyla kaplandı.

Bu durumu gören diş hekimi tertibim asteğmen çıldırdı, "bu çocuğu hemen GATA'ya gönder" dedi. Dahiliyeci ise " yok bir şeyi, uyduruyor; yalan söyler bu asker milleti" diye yanıt verdi. Diş hekimi asteğmen iyice sinirlenince "ne yapayım ya, komutandan emir var, bir yere gönderemem"dedi.

O dönemde astsubay kalmam teklif edilmişti, kabul etmemiştim. O zamana kadar "evladım" lafını eksik etmeyen başçavuş eziyet etmeye başlamıştı.

Ben yaklaşık 4 gün kan işedim. Esanjör dairesinde sıcak borulardan şifa aradım, ağrım azaldı ve nihayetinde geçti. Ben her şey düzeldi sandım. 20 yaş cahilliği işte. 45 gün sonra tezkeremi alma günüm geldi. Salak asker başçavuşa askerliğimin bittiğini söylediğimde "senin daha yok muydu askerliğin, seni boşuna hırpalamışız ya" dedi. O anda bu cümleyi duydum ama anlamlı gelmedi. Tezkerenin heyecanı ve 20 yaş salaklığı işte... Zaten neden askercikleri 20 yaşında isterler? Düşünemesin, denileni yapsın diye.

Askerlik bitti, eve geldim. Özel bir fabrikada teknik kadroda 13 yıl çalıştım, sorun yok. 13 yılın sonunda yine aynı ağrı, doğru SSK hastanesine: Kronik böbrek yetmezliği teşhisi! Diyet ile 1 yıl idare ettim; arkasından 11 yıl aralıksız diyaliz.

Hamdolsun ki sonrasında Balıkesir'den bir madenci amcanın ailesi, trafik kazası sonrasında vefat eden (Yüce Rabbim çektiklerimin karşılığını bana bağışlayacaksa madenci amcamın günahını affetsin) babalarının organlarını bağışladılar. Bugün itibariyle böbrek nakli olalı bir yıl oldu. Bu yazıyı hastenenin ilgili kliniğinde naklin ilk dönem komplikasyonlarının tedavisini görürken yazdım.

Artık bu kader midir? Beni emir olduğu için GATA'ya göndermeyen, tedavi edemeyen asteğmenin kabahati midir; yoksa asteğmeni "emir var" diyerek ikna edebilen başçavuşun kabahati midir; yoksa tüm alaya emir verebilme kudretine sahip anıtı dikilesi saygıdeğer komutanım mıdır bunun mesülü?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı