Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Askerlik Beklemektir

Yer: Konya/Tuzlukçu İlçe Jandarma Karakolu. Tarih: 1998

Jandarma karakolunda beslenen ancak karakol envanterine kayıtlı olmayan iki tane kangal kırması köpeğimiz vardı. Birgün 22.00-24.00 nöbetim esnasında bu köpeklerden biri nizamiye kapısından kaçarak yoldan geçen motosikletli bir vatandaşa hamle yaptı. Köpeği gören vatandaş korktuğundan dolayı motosikletten düştü. Vatandaşın düştüğünü gören diğer köpek de nizamiye kapısının demirleri arasından fırlayacakken ben hamle yaptım. Köpeğin gitmesini engellemeye çalışırıken bir yandan da düşen vatandaşa korkmaması gerektiğini telkin etmeye çalışıyordum.

İkinci köpek elimden kurtulup birden yola fırladı ve tam vatandaşın etrafından dolanarak hamle yapacaktı ki arkadan gelen bir araç ikinci köpeği altına alıp ağır bir şekilde yaralanmasına sebep oldu. Duran arabadaki aile oldukca korkmuş bir şekilde aracın içinde kalakaldılar ve ne yapacaklarını bilemediler. Arabadan da inemedikleri için araç öylece orada kaldı. Ben otomobile “hemen kaç git ardına bakma” diye seslendim, çünkü biliyordum ki adamların hiç yoktan canları sıkılacak, belki de gereksiz yere ifadeleri alınıp işlerinden alıkonulacaklardı. Oysa ki otomobil sürücüsünün hiçbir suçu olmadığını gözlerimle görmüştüm. Otomobil benim seslenmemle hemen uzaklaştı ve ben de nöbetçi onbaşıyı çağırıp “köpeğe araba çarptı” dedim.

Tabii bu arada motosikletli vatandaş karakolun önünden gitti, onbaşı hemen köpeklerle ilgilenen uzman 4 kademeli çavuşa haber verdi. Önce benim bahsettiğim ama plakasını filan söylemediğim arabayı aramaya koyuldular. Tabii bulamadılar. Sonra hemen köpeği karakolun minibüsüne koyarak 5-6 teçhizatlı askerle birlikte 10 km uzaklıktaki Akşehir ilçesine gecenin 22.30-23.00 saatleri arasında veteriner aramaya gittiler. Bir veteriner bulmuşlar. Köpeğin o halini görünce veteriner yapılacak bir şey olmadığını ve öleceğini söylemiş. Yolda gelirken köpek öldüğü için bir yere gömmüşler. Köpeği hepimiz çok seviyorduk, bizimle birlikte devriye atar, oyun oynardı.

Bu olayın hemen akabinde, yani yaklaşık 1-2 ay sonrasında silah kullanmayan, bundan dolayı da karakolun tavuğuna, köpeğine bakan; hatta rütbelilerin özel işlerine koşup çocuklarına günlük süt alıp gelen ve okuma yazması olmayan bir devre arkadaşımız bir akşam rahatsızlandı. Yapı olarak kısa boylu olmasına rağmen oldukca güçlü kuvvetli bir arkadaşımız olan devremizi o an zaptetmek imkansızdı. Abartısız 10 kişi üzerine çıkmış bizim Servet'i zaptetmeye, sakinleştirmeye çalışıyorduk. Sanki sinir krizi geçirirmiş gibi ya da sara nöbeti gibi bir hal içerisinde idi.

Durumu hemen nöbetçi astsubaya bildirdik. “Ben karakol komutanı değilim, gidin karakol komutanına söyleyin” dedi. Karakol komutanına gittik “ben bölük komutanı değilim, gidin bölük komutanınına söyleyin” dedi. Bölük komutanına gittik, “bu saatte bana gelene kadar dünya kadar adam var, gidin onlara söyleyin” dedi. Velhasılı her birinden ayrı ayrı fırça yiyerek yanlarından kovulduk. Biz sabaha kadar arkadaşımız Servet'i sakinleştirmek için burnuna sigara dumanından tutun da kesik soğan tutmaya kadar her yolu denedik ve bir süre sonra Servet kendiliğinden sakinleşerek durdu. Durduğunda zaten bitkin düşmüş, yorulmuş bir halde olduğundan biz sabaha kadar başında nöbet tuttuk; hiç birşey yapamadan, dualarımız eşliğinde. Bir köpek için karakolun aracını çıkartıp veteriner arayan rütbeliler kendi çoluk çocuklarına özel hizmette bulunan bir asker için kıllarını kırpırdatmadılar maalesef... Demek ki gerek rütbelilerin gözünde gerekse iç hizmet kanununa göre biz askerlerin hiç bir kıymeti, değeri ve önemi yokmuş; bir köpek kadar bile hem de...

Yıl 1999, bahar ayları. Yine aynı karakol, aynı yer, aynı rütbeliler ve aynı askerler. Pazar sabahları tatil günleridir; nöbetçiler haricinde asker o gün sporunu ve temizliğini yapar ya da dinlenir. Nöbetçi onbaşı sabahın erken saatlerinde koğuşu kaldırdı ve bölük komutanın içtima alacağını söyledi. Biz en üst devreden en alt devreye kadar (ben teskereciyim bu sıra) hepimiz el birliği ile mıntıka temizliği yaptık. Saat 7.30 gibi içtimaya geçerek tam teçhizatlı, kafamızda miğferlerle beklemeye başladık. Saat 8.00, kimse yok. E biz içtimadayız. Saat 9.00, kimse yok. Biz hala hazırolda içtimadayız. Saat 9.30, kimse yok ve biz ısrarla hazırolda içtimadayız.

Saat 11’de karakolun lojmanından bölük komutanı görüldü; ama eşi, çocukları ve diğer rütbeliler de peşinden hep birlikte çıkıyorlardı. Bölük komutanı bizim bulunduğumuz içtima alanına bile bakmadan direk kamelyaya geçti. Eşi ve diğer rütbeliler de yerlerini aldılar. Biz hala orda tam teçhizat, kafamızda çelik miğferlerle hazırolda içtimada bekliyoruz ve kimse bunlar ne yapıyor ya da ne için duruyor bile demiyor. Bölük komutanının sesi duyuldu: “ Oradan iki asker gelsin!” Giden iki asker kamelyayı süpürüyor. Bölük komutanından tekrar aynı emir: “ Oradan iki asker gelsin!” Giden iki asker mangal yakıyor. Bölük komutanından gene aynı emir: “Oradan iki asker gelsin!” Her giden iki asker ya mangal yakıyor ya temizlik yapıyor ya etleri pişiriyor ya da servis yapıyor. Bölük komutanın her bir emri ile giden iki asker rütbelilere ve eşlerine pazar keyfi için hizmet ediyor. Bizler tam teçhizat, hazırolda içtimada bekliyoruz.

Bu böylece saat 1’e kadar devam etti maalesef ve saygıdeğer rütbelilerimiz ve saygıdeğer eşleri pazar keyfi yaptıktan sonra evlerine gittiler. Kalan pislikleri temizlemek de iki askere kaldı. Bizler rütbeliler gittikleri için içtimadan dağılıp pazar dinlencemize kaldığımız yerden devam ettik...

Askere özel hizmetini yaptıran, köpek için gece vakti minibüs kaldırıp veteriner aratan ama askeri için kılını ble kıpırdatmayan rütbelilerimize ne demeliyim ya da ne diyebilirim bilmiyorum; ama hakkımı helal etmiyorum, bunu iyi bilsinler.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı