Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Sizden Yardım İstiyorum

Ben, 3. Ordu Ulaştırma Oto Alay Komutanlığı'nda Erzurum/Ilıca'da askerlik görevini hala devam ettirmekte olan bir askerim.

1989/4B (devre kaybı) olarak askere alındım. Yeni evli ve OCD (Obsessive–compulsive disorder, obsesif kompulsif bozukluk) hastası olan bir birey olarak haliyle tedirgin bir yapıya sahipken acaba askerlik şartlarına alışabilecek miyim, yapabilecek miyim diye bir düşünce denizinde yüzüyordum. Acemi birliğim olan 1.Piyade Er Eğitim Tugayı'nda bulunduğum sırada çocuğumun anne karnında 5,5 aylık iken vefat edebileceği haberi ile yıkıldım.

Hemen komutanlarıma bilgi vererek mazeret iznimi ve dağıtım iznimi birleştirerek izin vermeleri için ricada bulundum. Sağolsunlar 10 günlük iznimi kırmayıp verdiler. Eşimi hastaneye yatırarak en azından eşimin hayatta kalmasını sağladım. Buna müteakip 10 günlük süreç içinde eşim hala hastanede bulunduğundan ve gerek benim gerek eşimin hem fiziksel hem ruhsal durumu askerliğimi yapmaya elverişli olmadığından İstanbul/Balmumcu'da bulunan Merkez Komutanlığı'na gittim ve vefatler için özel durumlarda verilmesi gereken 5 günlük izni talep ettim. Bu izni bana vermediler.

Teslim olacağım birliği arayarak durumu bildirip sonra 5 gün gecikme ile teslim oldum. Burada OCD'den dolayı bana "silah tutamaz" raporu verdiler. Ayrıca rapora bana yakın ilgi ve alaka gösterilmesi gerektiğini belirten bir ifade eklediler.

2,5 ay gibi bir süre boyunca günlük belki bir belki iki saatlik uykularla askeri hizmetimi elimden geldiğince yapmaya çalıştım. Bu süreç içerisinde yavaş yavaş uyku düzenine kavuşarak daha az yorulmaya başladım. Fakat etrafımdaki komutanların gereksiz hakaretleri, aşağılamaları, şahsi işlerini mesai saatleri içerisinde gerek bana gerek diğer askerlere yaptırması bende bazı semptomları tetikledi. Kullandığım ilaçları arttırarak uzun bir süre kadar idare ettim bu durumu.

Geçen ay, 25 Ekim 2010, saat 08:40 civarlarında ordu komutanının ziyareti öncesinde içtima alanında tansiyonumun düşmemesi ve bayılmamam için cebime bir poğaça koymuş, komutanlarım görmeden yiyip ayakta durmaya çalışıyordum. Tabur Flamacısı olduğum için diğer askerlerden daha disiplinli ve daha keskin hareketler sergilemem gerektiğinin bilincindeydim. Bölük komutanımız tarafından fark edildim. Bunun üstüne "ne yiyorsun?" diye sordu. "Poğaça" diye cevap verdim. Takiben: "Ulan, bu kadar aptal, gerizekalı, beyinsiz bir asker görmedim", şeklinde onur kırıcı ve aşağılayıcı sözlerle içtimada bir tabur askerin içinde beni rencide etti.

Durumun daha vahim bir hal almaması için "komutanım, biliyorsunuz, tansiyon problemim var, düşüp bayılmayayım diye yiyordum" diye mazeretimi belirttiğim sırada ikinci dalga ile şok oldum. Çarpan rüzgarda suratımın yandığını fark edebiliyordum. "Öl a. koyayım, emrediyorum!" diye tersledi. Peşinden poğaçayı atmamı söyleyerek poğaçayı çöp kutusuna atışımı izledi.

Bölük komutanı bölüğü yorulmasın diye çömeltti. Ben tabur flaması tuttuğum için çömelmedim. Çünkü flamacıların çömelmediğini(savaş veya hedef küçültme tatbiki yapılmadığı sürece) bize öğretmişlerdi. Kullandığım ilaçlardan ve söylenen sözlerden olsa gerek bir anlık dalmışım. Tekrar gelen "flamacı çök" komutu ile arkadaşlarımın dalga geçtiğini sanarak "yok ben böyle iyiyim" diye cevap verdim. Sonra komutanımın seslendiğini fark ettim, esas duruşa geçtim. Emir tekrarlandı. Bunun üstüne dizlerimde menüsküs olduğu için çökemediğimi belirttim. Üstüme yürüyüp kompozit başlığını yere, elindeki klasörü suratıma fırlattı. Sağ yanağıma tokat-yumruk karışımı vurarak dengemi kaybettirdi. Arkam kendisine dönükken sol baldırıma bir de tekme attı. O sırada kendisine dönerken elimdeki flama ile bacağına çarptım.

Bunu gördüğümde "komutanım size vurmak istemedim, size zarar vermek istemiyorum" şeklinde beyanda bulundum ama sonrası nafile. Araya giren diğer komutanlarımız ve eylemde bulunan komutanımız da dahil olmak üzere beni günah keçisi ilan ettiler. Hakkımda savcılığa "amire erat önünde fiilen taarruz" suçlamasıyla tutuklu yargılanmam için kulis yaptılar askeri savcıyı arayarak. Benim vatani duygularımı, askerliğe olan düşüncelerimi zedeleyerek, ayrıca gururumla oynayarak, rencide edici hareketlerle beni askerlikten soğutmak için ellerinden geleni yaptılar.

Sonucunda savcı ifademi aldı ve tutuksuz yargılanmam için serbest bıraktı. Bölük komutanı başta olmak üzere diğer tüm komutanlarım şok içerisindeydi. Herkesin beni hapiste duruşma gününü bekleyeceğini sanarken bir anda serbest bırakılmam rahatsız edici bir durum haline geldi rütbeli personelde. Fakat bu durum iki gün sürdü. İki günün sonunda başka bir bölüğe tertip edilerek uzaklaştırıldım.

Şu anda hala soruşturma aşamasında olan davam için diğer benzer sorun yaşayan arkadaşlardan fikir istiyorum. Normal hayatımda bir karıncayı bile incitmeyen ben suçlamalarla 6 aydan 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacağım. Bu konu beni acayip derecede rahatsız ediyor.Konuyla ilgili yardımlarınız için mohawk.hudson@gmail.com adresine fikirlerinizi yazarsanız beni çok rahatlatırsınız.

Konuyla ilgili olarak önceliklee TBMM İnsan Hakları Komisyonuna sonra Genelkurmay Başkanlığı'na başvurmayı düşünüyorum. Sizin de naçizane fikirlerinizi istiyorum.


İsimsiz, bize ulaşan asker

Zİyaretçİ Sayısı