Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Dayak Yüzünden Bir Daha Çocuk Sahibi Olamayacak

83. kısa dönem er olarak Van ili Erciş ilçesindeki 10. Piyade Tugayı'nda, Tugay Karargah Bölüğü'nde askerliğimi 8 ay olarak yaptım.

2002 Kara Kuvvetleri Denetlemesi için eğitimden atışa, spordan temizliğe, evrak kayıtlarından bölüklere, taburlara ve tugaya varan inanılmaz bir hazırlığımız vardı. Bu hazırlıklardan spor ile ilgili olan kısmında bizim bölük 3,5 km (3 km de olabilir) tam teçhizatlı olarak koşmalıydı. Saniyeler, metreler ve nerede ise atılan her adım çok ama çok önemliydi. Çünkü koşunun 15 dakika 30 saniyede bitmesi gerekiyordu. Uzun bir zaman sıkı bir hazırlık yapmıştık.

Bir gün koşuyu bir başka bölük ile beraber yaptık. Bizim gibi hazırlık yapan bu bölükteki bir arkadaş, koşu esnasında uzunluğu 10 metre bile olmayan bir mesafeyi çarpraz geçerek kısaltmak istemiş. Onunla beraber koşu yapan (veya araçla takip eden) Kurmay Albay Ş. Bey'in durumu fark etmesi üzerine bölük koşusuna devam ederken, albay tekme tokat askere girmiş. Koşu bitiminde de dayağa devam etmiş. Asker o kadar feci dayak yemişti ki yüzü gözü mosmor olmuştu. Ama daha kötüsü albay komutanımız botları ile askerin hayalarını ezmiş.

Arkadaşımız önce revire götürüldü. Devlet hastanesine gitmesi gerektiği halde, oradaki sağlıkçı komutanımız baskı sonucu hastaneye sevk vermemiş. Hatırlayabildiğim kadarı ile ancak 2 gün sonra üsteğmen nezaretinde hastaneye gönderildi. Ancak oradan da Van'a ya da başka bir hastaneye sevkine izin verilmeden geri getirildi. Arkadaş yaşayacaktı, ama erkekliği kesin olarak harap olmuştu. Üsteğmenin dediğine göre hayalarındaki yumurtalıkların ezilmesi sonucu artık çocuğunun olması mümkün değildi. Biz de söylenene inanmak zorundaydık zira ne elde bir doğru rapor vardı ne de arkadaşın hayalarını kontrol etme imkanımız. Uzun süre idrarını yapmakta zorlandı. Psikolojik olarak yıkılmıştı.

Ayağa kalkması 2 haftayı buldu. Kurmay albayın bizim karargah bölüğünde hakimiyeti daha fazla olduğu için, arkadaşımız bizim bölüğe alındı. Bizim bölükte, birisi komutan habercisi, diğeri de bölük çavuşu olmak üzere iki çavuşa zimmet edildi. Ailesiyle telefon konuşmalarını bile kontrol altında yapıyordu. Babasına bir bilgi vermemesi için bir güzel(!) ikna edilmişti. Arkadaşın artık tek hedefi vardı: Ölmeden, o Erciş cehenneminden çıkabilmek. (Cehennem tanımlaması bana ait değil: Oraya adım attığımız ilk anda onlarca rütbeli asker bize demişti!) Kontrol ve baskı inanılmaz seviyede idi. Tek amaç Ş. Albay'ın paşalık yoluna bir engel çıkmaması idi. Silah zimmetini almışlar, nöbet olarak sadece koğuş nöbeti yazıyorlardı. Mektup yazamıyor, çarşı izinlerine kesinlikle ama kesinlikle çıkamıyordu. O hüzünlü ve garip oturuşları halâ gözümün önündedir.

Bu anlattıklarım benim terhis olduğum zamana kadar. Sonrasında iyi veya kötü bir gelişme, yahut şikayet oldu mu bilmiyorum. Bu işin onlarca değil yüzlerce şahidi var.

Arkadaşın yaptığı tabii ki yanlış bir şey. Ama bunun bedeli böyle ödenmemeliydi. Verirsin askeri mahkemeye o gereğine bakar. Ya da 15 güne kadar mahkeme emri olmadan hapis (DİSKO) cezası uygula. Bu 15 günlük ceza askerlikten sayılmaz ve inanılmaz bir ağırlığı ve caydırıcılığı vardır. Ama zannetmiyorum ki hata yapan askerin erkekliği ortadan kaldırılır diye bir uygulama olsun. Öyle bir usul ki, şu an Yunanistan ile bir savaş olsa ve biz bir Yunan esirine o şiddeti uygulasak, eminim tüm dünyada rezil oluruz. Bu arkadaş bu vatanın evladı yahu! Düşmana reva görülmeyecek uygulama neden bize? Neden bize?

Gerek ordayken gerekse tezkere sonrası genel komutanlığa bir dilekçe vermek istedim ama o günün şartlarında bana tamamen boş geldi. Şimdiki halimle o günlere geri dönsem gene bir şey yazmam çünkü hemen örtbas ederler ve hayatınızı/askerliğinizi bir güzel yakarlardı.

Çokça uzun oldu. Buraya kadar okudu iseniz eksik olmayın. İsmim, cismim belli. O arkadaş şikayetçi olsa ya da uygun makamlardaki insanlar bu yazıyı değerlendirmeye alsa, bildiklerimi, gördüklerimi rahatlıkla anlatırım.

Benim de ailemde iki tane rütbeli subay var. Lütfen ordunun bütününe bu acı hatıraların merceğinden bakmayın. Askeri için canını veren, gazi olan komutanlarımızı da biliyoruz. Ama çıkıyor böyleleri veya olabiliyor böyle yaptıkları zamanlar...

Yasin Kaya, Antalya, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı