Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Allahım Kabus mu Bu, Bitmeyecek mi?

Askerlik biteli 3-4 ay oldu. Yer 49. Mühimmat Komutanlığı, Girne/Kıbrıs.

Askerliğin bittiği ay Ağustos 2010. Mühimmat Komutanlığı insanların (gariban askerlerin) akılalmaz ağırlıktaki bombaları, füzeleri, obüs toplarını, akıl almaz derecede zorlanarak ölümüne sırtladığı, hayatında hiç yapmamışken sırtına alıp kucağına alıp istif depolarında kan ağladıkları yer! Anasının babasının kıyamadığı 20’li yaşlardaki yavruların acımasızca ezildiği, onurlarının çiğnendiği, küfredildiği ve dakikalarca en acımasız dayakların atıldığı...

Biz buraya nereden geldik, biz asker değil miyiz, biz bu vatanın evlatları değil miyiz sorularını sorduran, ama hiç bir cevap alınmayan yer. Mehmetçiklerin zaaflarıyla ve karakterleriyle dalga geçilen yer. Cehennem havasında mahpus hayatı.

Belli bir zaman burada görev yaptıktan sonra bizleri bağlı bulundukları köy birliklerine dağıttılar. Hisarköy 492. İlave Depolama Kısım Komutanlığı. Asıl cehennemin adresi. Az evvel yazdıklarımın daha fazla yaşandığı yer. Şikayet etmenin ve hak aramanın imkansızlaştırıldığı yer. Hakaret dolu günlerde aynaya bakmaya utandığın yer. Kendi yüzünden bile tiksindirildiğin, vatana millete düşman edildiğin, bayrağa ana avrat sövdürüldüğün yer.

Oysa ki ne kadar istekliydik askere gelmeden evvel. Askerlik yapacaktık, vatani görevimizi yerine getirecektik. Anamız babamız bizi kınalayıp göndermişti. Hep askerin yanındaydık. Milletçe en güvenilen kurumun mensubu olacaktık, heyecanlıydık. Büyüklerimiz ve bizi sevenler bizle gurur duyacaklardı. Sarı saçlı, mavi gözlümüzün, Atatürk'ümüzün yuvasında, peygamber ocağındaydık. Aman Allahım imkansız böyle birşeyin olması! Bu hayalkırıklığı ömrümüzün sonuna kadar hep içimizde mi kalacaktı?

Hiçbir zaman unutmayacağız sizleri, umarım karşılaşırız sizlerle bir yerlerde ve umarım en kısa zamanda olur bu! Koskoca TSK’yı ne hale getirmişsiniz! Mustafa Kemal’in rozetinin arkasında neler de çeviriyomuşsunuz! Onun arkasına gizlenerek ve kendinizi birinci sınıf hissederek, kendinizden başka herkesin ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü yerlere gelince tanıdık sizleri ve eşlerinizi. Eşlerinizin subay havasında ve emrederek buyurduğu istekleri.

Bir örnek aklıma geldi hemen. Ankaralı Bekir Tunç arkadaşımıza uyuz olan bir astsubay vardı. Hergün hakaret, hergün aşağılama. Çocuk çaresiz ağlamaklı hergün. Kimseye söyleyemiyor. Sivildeki tanıdıklarına bile... Öyle bir şey ki o ortam, o kadar pısırıklaştırılıyor ve o kadar sinikleştiriliyosunuz ki... Sivile dair bütün yaşantınız hayal gibi geliyor. Sanki hiçbir zaman sivil olmamışsınız siz. Sanki asırlardır buradasınız ve hiç çıkamayacaksınız buradan.

Birgün astsubay H. C. basit bir şeyi bahane ederek Bekir’in üzerine yürüdü. Elinde maket bıçağı. Bir anda afalladık, "n'oluyor komutanım" diye. "Gel lan buraya anasını avradını s. çocuğu. Ölümün benim elimden olacak! Bırakın bıçaklıyım öldüreyim şunu" diye tekmeler tokatlar. Biz zor tutuyoruz. Elinden zor aldık maket bıçağını. Bize de vurmaya başladı: "Ayrılın lan, geberteceğim bu pez.gi, bu o. çocuğunu..." Gırla küfürler... Ta ki çocuk bayılıncaya dek. "Komutanım bırakın öldüreceksiniz" diyene kadar dövdü. Gözlerimiz dehşetle, korkuyla, çaresizce faltaşı gibi açık!

Bu, herhangi bir günün harhangi bir olayıydı.

Sonra üstteğmen M. K. kısım komutanı. Kendini insan üstü gören, akıl sağlığı erken yaşta bozulmuş biri. Egoist! Kendini oranın tanrısı zanneden biri. Acımasız, vicdansız... İnsanlığa dair hiçbir terbiye almamış enteresan bir adam. İstikamet aşığı. Bilmeyenler istikamet ne diye sorabilirsiniz. Komutan size ceza vermek isterse istikamet sağın der sağa dönersin. İsterse o tarafa koşturur. İstikamet sağın derse sağa, arkan derse arkaya, önün derse öne koşturur. Canının istediği kadar hem de. Sonra yat der yatarsın. Sürün der sürünürsün. Yattığın yerin (dikenli-taşlı-boklu-çamurlu aklınıza ne gelirse) nasıl bir yer olduğu hiç önemli değildir. Adı aslında eğitimdir bu istikamtetin. Sonra kalk der kalkarsın zıpla der zıplarsın. Sürün!

Birgün, ilk başladığımız zamanlar usta birliğine, 2009’un Eylül'ü sanırım. Ya da yok Ağustos, yine Ramazan ayındayız. Oruçlu arkadaşlarımız da var. İki arkadaşın tartışması yüzünden bütün kısma ceza veriyor aklınca. Toplu ceza çok önemlidir askerde. Biri bir halt yemişse hepiniz cezasını çekmelisiniz ki herkes otokontrolü sağlasın. Üst devreler alt devreleri ezsin ki komutanlar rahat etsin vs... Neyse işte o anlattığım istikamet. Bir türlü bitmedi. Aman Allahım saatlerce. Güneş en tepede öğlen sıcağı. Allahım canımı al kurtar beni dediğin türden... Susuzluktan kendini Kerbela’da zannettiğin... Bütün değerlerine bir taraftan küfrediyor ve sen çaresizce itaat ediyorsun. Allahım kabus mu bu, bitmeyecek mi? Tamam sıkıldı galiba bitti sanırım; ama yok yanlış anlamışım daha sıkılmamış. Sanırım ölüyorum artık ciğerlerimi hissetmiyorum dediğin. Hah birisi bayıldı işte sanırım oruç tutan arkadaşlardan biri. Ah şükürler olsun bitti artık bitti!

Öyledir adettir. Biri bayılana kadar dövülür ya da biri bayılana kadar süründürülüp istikamet verdilir. Bazı zamanlar, her zaman değil ama, bayıltmaya çalışmak sanırım bi zevk alma hissi. Hayvanlaşmanın, insanlıktan çıkmanın bazı zamanlardaki tezahürü insan ruhunda.

Sonra hergün mıntıka. Tuvalet yıka, banyo yıka. Temizlik yap. İyi de biz asker olacaktık hani? Ne zaman olacağız bunu? Sonra günde 10 saatten fazla nöbetler. Kanuna göre 9 saati aşamaz der nöbet saati. Bu saydıkların dışında depoda bomba sırtla. İstikametler ye. Onurun kırılsın, ebeveynlerine küfredilsin. Sonra gel, çöp dök.. Kısmın çöplerini askeri aracın arkasına koyarlar bidon bidon. İki kişi biner hergün sırayla, o pislikleri, arkasındaki branda kapalıyken hem de, koklaya koklaya içine çeke çeke dökmeye götürür. Kimi arkadaşlar dayanamaz kusar.

Sonra gelir yemek yersin. Yemekten sonra nöbet tutarsın. Oturmadan, sigara içmeden, birşey yemeden içmeden. Hem de saatlerce. Nöbet yerini terk edemezsin. Tuvalet ihtiyacında terk etmek istediğinde eğer komutanın gönlü olursa terk edebilirsin. O gün iyiyse morali, gönderir. Yoksa kimsin ki sen nereye gidiyosun? Sen askersindir, robotsundur yani. Sonra günler geçer denetlemeler olur. Albaylar generaller gelir giderler. Yalandan tantanalar bilmem neler. Adam 2 dakika duracaktır ama sen haftalar öncesinden o saydığım şeyleri daha fazla yapmaya kasarsın. Zoraki ordasındır artık yeter gitmek istiyorum dersin. Gidemezsin firari sayılırsın. Askerliğin yanar yeniden baştan başlarsın. Bir de hapis yatarsın bunu bildiğin için sabretmekten ve katlanmaktan başka şansın yoktur!

Sonra dersin çocuklarım olduğunda askere göndermek mi? Ha şimdi anlıyorum askere gelmeyenleri. Birilerinin rantı için yıllarca ölen bu vatanın kardeşlerini anlıyorum dersin. Sanırım bütün bunlar bilinçli yaptırılıyor. Askerlikten, vatandan, milletten, bayraktan soğutmak için! Bu anlattıklarım sadece birkaç hafta içinde olanlar. 15 ay askerliğe neler sığdı biliyo musunuz siz? Bir erkeğin bütün bildiklerini unuttuğu, aklınıza ne geliyorsa emin olun daha fazlasını çektiği tek yer. Bu komutan müsveddeleri temizlenmedikçe ve sayısı az olan gerçek komutanlarımız çoğalmadıkça emin olun yarın askere gönderecek adam bulamayacaksınız. Yine söylüyorum o eziyet eden komutanlar: Umarım en kısa zamanda karşılaşırız! En kısa zamanda!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı