Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Ordunun Sizinle İşi Bittiğinde

Bir dağ tugayında görevliydim.

Askere alma dönemi ve gece yarılarına kadar yeni askerler teslim olmaktalar. Kınalı kuzular, zaten büyük şaşkınlık içerisindeler, ne yapacaklarını ve nasıl yapacaklarını bilmezler, daha önce hiç tanımadıkları ve birarada hiç görmedikleri kadar çok sayıda karakterle biraraya getirilmişlerdir.

Bunlardan bir "çorba" yapacağız ki, enfes olsun! Huylusu huysuzu, efesi taşkını, pısırığı korkağı hepsi bir arada. Psikolojik analizleri olmaksızın hepsi bir havuzda toplanmış durumdalar. Bunca karışık yapıda insanı, o yaşta, askeri tarzda eğitebilmek için en kolay yol tercih edilir: Karakteri ezmek!

Öyle bir ezeceksiniz ki, her komuta hep beraber aynı şekilde tepki gösterecekler. Ve bunu otuz gün, bilemediniz en fazla kırk beş gün içerisinde kanıksatmış olmanız gerekmekte. Zira bu süreden sonra onlara hayat idame ve savaş tekniklerini öğretip, belleteceksiniz. Ne için? Yıllardır dağlarda yaşayan, tabiatla bütünleşmiş teröristlerle mücadele edebilsinler diye.

Acemi birliklerinde "mantık dışı" emirlerin verilmesinin gâyesi, "emre itaat"e boyun eğdirmektir. Yoksa, bir çatışma esnasında istediklerini yaptıramaz, onlara komuta edemezsiniz. Emre, ne tür olursa olsun itaat etmeliler, emri sorgulamamalılar. Sorgular iseler, istenileni istenildiği gibi yapamazlar.

Biliyor musunuz, çatışma esnasında askerlerin çoğunluğu emre itaat eder, hem de öldürülmeyi kabul ederek. Bu yalın bir gerçektir. Her ne kadar şikayet etseler de, sövseler de, ilk silah sesiyle hepsi ne yapacağını bilmektedirler. Bunların çoğunu da düşünmeye gerek duymaksızın tepkiler şeklinde gerçekleştirirler. Hiçkimse, duvarın ardına saklanmayı düşünmez, ilk düşündüğü karşı koymak için silahına davranmaktır.

Yirmi yıllık bir ömürde oluşturulmuş karakterleri, inançları, hissiyatları 45 günde değiştirecek ve tabirimi hoşgörün, başıbozuklardan düzenli ve düzensiz savaşabilen savaşçıların oluşmasının ilk adımını attıracaksınız. Bunun ismi "yıkım"dır. Ailenin ve toplumun, eğitiminin kendisine kazandırdığı hemen her şeyi elinden almanızdır.

Çoğu normal yaşamlarında tavuk dahi kesmemiştir, kesemez de, ama eğitimin sonunda gözünü kırpmadan insan öldürecek yarı makinelere dönüştürüleceklerdir. Her şeyini aldığınız bu gençlere ne veriyorsunuz? Zor şartlarda tek ve grup halinde yaşama becerisi, yalnızlıkla baş edebilme iradesi, yaşam dostu silah, sırtını dayayabileceği birkaç kişi ve öldürüldüğünde şehit olacağı inancı.

Ordunun sizinle işi bittiğinde elinizde iki şey kalır: Tek başına yaşama becerisi ve yanlızlıkla başedebilme iradesi. Yapayalnız bir insansınızdır. Silahınız da yok, sizi anlayabilen, sizin gibi düşünebilen insanlar da... Tüm zihin dünyanız, hatta beyin kimyanız değişmiştir. Sivilde yaşanılan güç mücadeleleri çelik-çomak oyunu gibidir. Kağıda basılmış rakamlar için birbiriyle didişen insan suretinde canlılar... Hayatın anlamı, perspektifiniz değişmiştir.

Ardınızda bıraktığınız "birgün eve döndüğümde" diye başlayan cümleleriniz gerçek olduğunda, sizi bekleyen sevdiklerinizin karşısında durduğunuzda, onlar kabuğun içindekinin "kınalı kuzu" olmadığını hemen anlar. Şiddet ve öfkeyi hücrelerinizde hissedersiniz. Ama anlayabilen olmaz. Artık işe dönmenizi, evlenmenizi, yuva kurup çoluk çocuğa karışmanızı isterler. Eşiniz şefkat ve sevgiyle tüm ilginizi kendisine yöneltmenizi bekler. Oysa siz, tavşanın kaçtığı deliği görmüş, hatta oradan girmişsinizdir. Bir büyük yalnızlıktır zaman... Ümitsizliğe kapılmayın, zamanla hepsinin alıştığı gibi sizler de alışırsınız.

İsimsiz, bize ulaşan subay[?]

Zİyaretçİ Sayısı