Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Askerlik Bizden Çok Şeyler Götürdü

Ben askerliğimi kısa dönem olarak (8 ay) 2002/Nisan - 2002/Kasım arasında İstanbul Tuzla Piyade Okul Komutanlığı'nda yaptım. Evvela acemilik döneminde toplu olarak askerlerin analarına-avratlarına nasıl küfredilirmiş, askerler nasıl aşağılanırmış onu öğrendim. Sonra 2 asker bunalıma girip intihar edince ve bunun üzerine kalan askerlere bunun ceremesi çektirilince insan ne kadar kolay harcanırmış (eğitim zayiatı) onu gördüm.

Tüm tabur olarak aylarca kışlaya hapsedildik. İntihar eden askerin kaybolan silahını aradık. Zırhlı muhabere araçlarının tatbikat yaptığı ve içi çamur dolu havuzu 200 askere temizlettirdiler. Eşekler gibi çalıştık ve çamur taşıdık. En sonunda kaybolan silahın bir uzman çavuş tarafından çalındığını, eve götürüldüğünü, daha sonra yeniden kışlaya getirildiğini ve bir ağacın üstüne atıldığını öğrendik. Ondan sonra ne oldu hiç bilemedik; ama cezasını da biz çektik.

Ardından 5 kısa dönem er Tuzla Piyade Okul Komutanlığı'nın subay lojmanlarında bulunan aile kantininde görevlendirildik. Bizden önceki askerlerden sayım yaparak kantini devraldık. Bu aşamada kantin başkanı Albay İ.K.T. ile tanıştık. İlk konuşmasında bizi öyle bir tehdit etti ki inanamadık. O albay koskoca kantini 5 kişinin üzerine zimmetledi ve "eğer tek kuruş açık verirseniz sizin askerliğinizi bitirmem, hepinizi mahkemede yargılatırım, sülalenizi buraya dökerim" diyerek tehditler savurdu.

Henüz üniversiteyi yeni bitirmiş, beş kuruş parası-serveti olmayan, ailesi emekli-dul-yetim maaşı ile geçinen bu kişi, yani ben, bu tedirginlikle 4 ay eşekler gibi çalıştım, hizmet ettim. Birgün bize verilen akşam yemeğini yiyemediğim için kantinden parasını ödeyerek aldığım bir tane konserveyi kantinin deposunda yerken yakalandım. Ne anam kaldı sövülmedik ne babam. Hem astsubay hem de kantin başkanı Albay İ.K.T. anama ve ölmüş babama sövdüler. Ama elimden birşey gelmedi, sineye çektik. Allah belalarını versin dedik.

Askerlik bitti ama bizden de çok şeyler götürdü. Şimdi ben size soruyorum: Bu şartlar altında askerlik yapan biri askere sempati ile bakabilir mi? Böyle birinde vatan, devlet, asker sevgisi kalır mı? Ölmüş babama ve beni sevinçle askere gönderen anama sövülen bir yerde vatan borcu ödenir mi? Ödense n'olur ödenmese n'olur? Lanet olsun böyle çarpık zihniyete!

Ben şimdi Maliye Bakanlığı'nda vergi denetmeni olarak çalışıyorum. Ben de devlet memuruyum; ama (rütbeli) askere karşı içimde bir gram sevgi-saygı yok. Çünkü onlar kendilerini memur veya halk olarak gömüyorlar ki... Onlara göre halk, görevi kendilerine hizmet etmek olan yığınlar, başka bir şey değil.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı