Selam olsun hakarete uğrayanlara.
Dostlar, ben de 1984'te Ağrı 7'inci Alay'daydım. Er olarak.
Çarşı izninden geç geldiğimiz için, firarimiz verilmiş. Sakaryalı bir arkadaşla beraberdik. Hızlı adımlarla nizamiyeye geldik. İzin kağıtlarımız istendi, verdik. İçerdeki yetkili çavuş işaret etti, "gelin" dedi, girdik. "Firariniz verildi" dedi. Bölük nöbetçi amirine bildirdiler, geldi. Birkaç kişi bizi aldılar, alay nöbetçi amirine götürdüler. Kendisini çok uzaklardan görürdük. S. Binbaşı derlerdi, kendisi kurmaydı.
Kapıda bekliyoruz. Bizi götürenlere demiş ki "sabaha kadar ceza verdim, alaydaki ağaçları sabaha kadar helkeyle sulasınlar, sabah da bölük komutanına teslim edin".
Çıktık dışarı, elimize helke verdiler. Su olan yerden su alıyor, sırayla ağaçlara birer helke döküyoruz. Saatlerce devam ettik. Bir ara kimse kalmadı, azıcık nefes alalım diye işi yavaşa aldık. Arkamızdaki alay binasından Kurmay Binbaşı S. bizi kesiyormuş, farkında değiliz. Aniden hışımla karşımızda duruşunu gördük. Hem vuruyor, hem rahmetli anama küfür ediyordu. Ayağındaki botlarla ayak kemiklerimin olduğu yerlere özellikle vuruyor, yere yıkılınca "kalk, emir veriyorum" diyor, kaldırıyor, bir daha, bir daha aynı sahneyi yaşıyorduk.
Askere gidene kadar hiç kimseden böyle alenen küfür işitmemiş zıpkın gibi bir Anadolu genciydim. Ferdi Tayfur'dan türküler söyleyerek askere gitmiştim. Peygamber ocağı demişlerdi, gitmeyene kız vermezler demişlerdi, çağırsalar bir daha giderim demişlerdi, vatan bekleyeceksin demişlerdi.
Koca bir yalanmış anlatılan. Bu güzel şeylerin hiç birini yaşamadım. Hepsini Allah'a havale ettim.
Anadolu'da zulüm eden imparatorların, diktatörlerin yerleri hep tarihi eser oldu. Ben de bekliyorum yıkılacakları günleri ve çocuğumla oralarda turistik gezi yapmayı çok istiyorum.
Özellikle de çocuğuma anlatacağım: "Burda oğlum, burda nenene küfür edilmişti." Bunları diyebileceğim günü sabırla Allah'ımdan bekliyorum.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker