Yıl 2001. Eğirdir Dağ Komando Okulu.
Nöbetçi subaydım o gün. Bazı askerler heyecanla geldi yanıma. Silah deposundaki nöbetçi er yere boylu boyunca yüzüstü yatmış, çok içli ağlıyordu. Ablasının vefat ettiğini haber etmişler. Yetim bir çocukmuş. Sadece ablası varmış, o da vefat etmiş. Yerden kaldıramadım.
Çocuğun haline çok üzüldüm ve derhal tabur komutanımıza giderek durumu izah ettim. İzin için müsaade verilmesini ve teselli etmesini beklerken komutan askere ağza alınmayacak küfürler ederek başına bela olmaması için derhal bir yazı hazırlanarak Amasya'ya gönderilmesini emretti.
Bunun gibi hadiseler münferit bir olay olsa kafaya takmazsın. 12 ay boyunca komando taburunda takım komutanlığı yaptım. Özet: Erin eratın ölmesinin, yaralanmasının, üşümesinin, hastalanmasının muvazzaf için zerre kadar bir önemi yoktur. Ama yapacağımız bir tatbikata gelen zamanın Eğitim ve Doktrin Komutanı için dağı taşlardan temizledik, geçeceği yolların toprağını kazma küreklerle yumuşattık.
Kayakların altı çiziliyor diye koskoca taburu Davraz Dağı'na gönderilip taştan ibaret dağda taş temizliği yaptırdık. Sabahtan akşama kadar iki hafta boyunca Eğirdir’in eğitim platformunda çöl sıcaklarının altında yüzlerce askere parmaklarıyla ot yoldurdum ya. Kafa bu!
İsimsiz, bize ulaşan subay