Ben 2002 yılı Aralık ayından 2003 Temmuz ayına kadar Hakkari/Çukurca'daki Alay Komutanlığı'nda karargah takımında kısa dönem olarak (289. dönem) askerliğimi yaptım.
Hukuk Fakültesi mezunuydum ve iyi derecede İngilizce biliyordum. O sırada İngilizce bilen kısa dönemlere Batı illerinde değerlendirilmeleri için bir sınav açıldığını duymuş ve İngilizce sınavına katılmak için başvuruda bulunmayı düşünmüştüm. Ama başımızda bulunan Başçavuş Mehmet A. benden sınava katılmaktan feragat ettiğime dair zorla bir yazı aldı.
Ondan sonra kabus başladı. Sadece rütbeliler mi? Uzun dönem askerlik yapan askerler de sırf kısa dönem asker olduğumuz için her türlü eziyeti yaptı. Nöbet listelerini rütbeli personel değil de yazıcı askerler hazırlıyordu. Dolayısıyla her türlü adaletsizlik yaşanıyordu. Bu nedenle istisnasız her gece ama her gece kışın ya 12-2 veya 2-4, yazın ise ya 12-3 veya 3-6 nöbeti tuttum. Uyku denen bir şey kalmamıştı zaten.
15 kilo verdim askerde. Eve döndüğümde ailem tanıyamadı.Hem kendisinin hem eşinin ayakkabısını boyatan astsubaylar mı dersin, zil zurna sarhoşken beni uykumdan uyandırtıp bana saçma sapan hukuki sorular soran uzman çavuşlar mı dersin, kendisine yemekte meyva kalmadığı için asker daha yemeğini bitirmeden yemekhaneyi boşalttıran çavuşlar mı dersin, karın tipinin altında sırf eziyet olsun diye çatılarda kar temizlemek mi dersin... Anlatılacak o kadar çok şey var ki....
Şikayet etsen ne olacak ki? Kimi kime şikayet edeceksin? Bir ara Irak-Amerika savaşı nedeniyle bağlı olduğumuz tugayın(Yüksekova) tüm komuta kademesi bizim alaya yerleşti. Ve biz o karda kışta soğukta başımızdaki yalaka başçavuş yüzünden normal nöbetlerimiz haricinde gündüz ve gece adamın lojmanının (prefabrik oda şeklinde) kapısında yazlık tören kıyafetleriyle "saygı nöbeti tuttuk". Adam içeride fosur fosur uyuyor, ben o soğukta (en az -10 derece) yazlık tören kıyafetleriyle neymiş saygı nöbeti tutacakmışım! Şu keyfiliğe bakar mısınız?
Beni de geçici olarak tugay komutanının telefoncusu yaptılar, iyi mi! Tabii nöbetler aynen devam. Gece 12'ye kadar adamın makamında sonra doğru 2-4 nöbetine. Birgün beni çağırdı o tugay komutanı (Adı D. A. K...) Neymiş, cep telefonu için bir yazılım indirmeye çalışıyormuş internetten. Hat gidip geliyormuş. Muhabereci bir asker ve astsubay çağırıp soruna baktırmalıymışım.
2003 yılında Çukurca gibi yerde adamın derdine bakar mısınız? Bilgisayardan anlayan astsubay ve asker geldiler. Uzun uzun uğraştılar ve sonunda bana bu internet hızında komutanın istediği yazılımın indirilmesinin hatlar da gitmezse bile en az 5 saat süreceğini söylediler. Yani en az 5 saat bilgisayar başında beklemeleri gerekiyor. Günlerden de Cumartesi ve akşam 18:00. Durumu komutana ilettim. Komutanın cevabı: "Beklesinler!"
Hayatım boyunca hiç bu kadar saçmasapan şeyler görmedim. Askeriye, insanların kişisel hırslarını ve zayıflıklarını tatmin etme yeri olmuş. Hiç abartmıyorum, çok şükür inançlı birisi olduğum halde intiharın eşiğinden dönüyordum çoğu nöbette. Namluyu çeneme dayayıp öylece kalıyordum. Hatta vatan millet diyerek gittiğim o topraklarda keşke teröristler gelse, çatışmaya girsek de şu üzerimizdeki baskı azalsa diyordum. (En azından öylece dikkatlerini bizi ezmeye değil terörle mücadeleye verirlerdi.)
Askerden döndükten sonra uzun süre psikolojik tedavi gördüm. O kendisiyle barışık, neşeli, sosyal ve güleryüzlü kişilik, yerini aniden sinirlenen, geçimsiz, sinirli, içine kapanık birisine bıraktı. Hiç abartmıyorum, tam 2 yıl boyunca haberlerde askeriye ile ilgili bir şey izlesem, o gece rüyama çektiğim sıkıntılar giriyordu. 7 sene oldu... Hatırladıkça kötü oluyorum. Sanırım ömür boyu bundan kurtulamayacağım.
Severek gittim. Nefretle döndüm. Hakkım haram olsun...
İsimsiz, bize ulaşan eski asker