Benim askerlik hikayem hiç başlamamış bir hikaye aslında. Ümit ediyorum hiç de başlamaz. Ben büyükşehirlerin birinde doğmuş, 26 yaşında orta halli bir ailenin çocuğuyum. Avrupa ülkelerinden birinde eğitim görmekteyim. Yapmış olduğum eğitim, kanunlarda yer almadığı için eğer birkaç gün içinde iş bulamazsam asker kaçağı durumuna düşeceğim. Bunda ne var diyebilirsiniz. Sizden beni dikkatle dinlemenizi rica ediyorum.
Nasıl Başladı
Üniversiteye ilk girdiğim yıllardan itibaren din ve politikaya olan aşırı ilgim beni bir siyasi görüşe ve ateizme itti. Okuduklarım, çevremden duyduklarım, kendi değer yargılarım ve daha birçok sebepten ötürü zamanla askerliğe, özellikle de Türkiye'de yapılan askerliğe karşı çıkmaya başladım. Diğer bir deyişle anti-militarist oldum. Tabii ki bunu herkesten sakladım. Zaten her türlü siyasi ve göze batacak olaydan uzak durmam ailem tarafından hep tembih edilirdi. Lisans eğitimimin bitmesinden sonra yurtdışına çıkamadığım için ODTÜ'de masterımı yaptım. Bu süreci de her türlü olaydan uzak durarak ve askerliğe bir şekilde bir çözüm bulacağıma hep inanarak geçirdim. O yüzden de hep gelecek ile ilgili planlar yapıyor ve bunu ailem de dahil herkesten gizliyordum.
Ailem
Ailem genellikle anlayışlı fakat bu tarz konularda eğitimli kimseler olmadığı için onlara bu durumumu açıklamak istemiyordum. Sahip olduğum düşüncelerimi özellikle onlardan sakladım. Çünkü biliyordum ki ne kadar biriktirdiğim burslarla gidebilecek olsam da vize alabilmek için fazladan paraya ihtiyacım olacaktı ve onların yardımı olmadan bunu yapamazdım. Neden onlara anlatmadığımı soracaksınız. Onlarla bu konuda konuşmamamın esas sebebi çocukluktan annemin şehit haberlerine üzüldüğünü görmem ve İzmir'de yaşamamızdı. İzmir'deki milliyetçiliğin ne denli güçlü olduğunu anlatmaya gerek görmüyorum...Bu sebeple sadece askerlik yüzünden yurtdışına gideceğimi söylediğimde onların bunu kabul etmemesinden korkuyordum.
Yurtdışına başvuracağım fikrini ilk söylediğimde, normalde benim Türkiye'de kalıp yanından ayrılmamamı isteyen annem bile askere giden arkadaşım nedeniyle yavaş yavaş razı olmaya başlamıştı. Arkadaşım bilgisayar mühendisliği eğitimi almış, üstüne Amerika'da bir süre çalışıp kriz çıkınca geri dönmüştü. Askerlikte de istememesine rağmen komando olarak seçilmişti. Bizim eve bazen sınırda çatışmaya girdiği haberleri geliyordu. Bu yüzden ailemin onayladığı “o kadar okudu, rahat askerlik yapar bizim oğlan” hayali suya düşmüştü. Hatta komando olma ihtimalimin annemi korkuttuğunu görmeye başlamıştım. Artık annemin kafasında "yurtdışında 3 yıl çalışır, gün gelir bedelli yapar" fikri olduğunu biliyordum. Sonunda büyük zorluklarla yurtdışına çıktım. Çıkmadan evvel de kendi hakkım olan bir yıl ertelemeyi kullandım. Artık vakit geçirmeden hemen dil öğrenmem ve iş aramam gerekiyordu.
Eğitimimin ikinci senesinde tecilimin yaklaşmasi nedeniyle iyice moralim bozulmaya başlamıştı. İş arıyor ama bulamıyordum. Çaldığım her kapı dillerini mükemmel derecede konuşmadığımı bahane ediyor, beni reddediyordu. Geceleri gelen ağlama krizleri yüzünden derslerimi aksatmaya bile başlamıştım (şu anki durumum da pek farklı değil). Gene uykusuz ve ağlayarak geçen gecelerden birinde dayanamayarak annemi aradım. Her şeyi açıkladım. Günler günleri takip ettikçe her şeyi anlatıyordum. İlk başta onu kandırdığımdan dolayı hayalkırıklığı yaşadı. Çaresiz olduğumu anlattım. Daha sonraları bunu Atatürkçü olmamakla ya da "bütün dünyada herkes yapıyor oğlum" yanılgısıyla karşıladı. Bunlarla alakası olmadığını; ruhumun, tüm benliğimin bunu kabul edemediğini tek tek anlatmam gerekti. Sonunda benim gözümde değeri çok büyük olan ve hiç beklemediğim bir anlayış gördüm. O her gün gördüğü haberlere, gazetelere inanmamış, oğluna güvenmişti. Herkesin ailesinin bunu yaptığını zannetmeyin. Arkadaşlarımın bazılarından biliyorum...
İnsanın ailesinden böyle birşeyi gizlemesi ve destek görmemekten korkması ne demektir size duygularımı anlatamam. Halen daha beni anladıklarını ve desteklediklerini bildiğimde bile yüreğimin sızısı ancak biraz olsun azalıyor, özellikle annemle ilgili.
Çevrem ve tanıdıklarım
Geçen yaz Türkiye'ye maalesef büyük bir ihtimalle son kez giriş yaptım. O sırada şans eseri üniversite ve lise arkadaşlarımı gördüm. Dayanamayarak ilk olarak görüştüğüm yakın lise arkadaşlarıma edindiğim deneyimleri ve Türkiye'de fark etmediğimiz, bize verilmeyen birçok sosyal hakkın yaşadığım ülkede ne kadar doğal karşılandığını anlatmaya başladım. Konu her arkadaş grubunda olduğu gibi siyasete de girdi anlayacağınız. Konu oradan oraya ilerlerken bir anda askerliğe geldi. Sadece ırkçılık yüzünden futbol menajerliği oyununda bile Kürtleri ve zencileri takımına almayan arkadaşım ve bir yakınını çatışmada kaybetmiş diğer arkadaşımın, askerliğe karşı olduğum için, nefret dolu sözlerine maruz kaldım. O kadar çok şeyi paylaşmışımdır ki bu insanlarla... Ona "Neden bu kadar nefret ediyorsun Kürtlerden?" diye sorduğumda ise bana bir Kürdün sırf Türk olduğu için onu keyifle dövdüğünü anlatmıştı. Diğeri ise bir tanıdığını çatışmada kaybetmişti. Onları anlamaya çalışmakla yetinebildim...
Üniversite arkadaşlarımla karşılaştığımdaysa ağzım yanmıştı artık. Bu konunun hiç bahsini açmamama rağmen bir tanesi askerliği ne zaman yapacağımı üsteleyerek sormaya başladı. Hepsi yüksek eğitimim sırasında askerliklerini yapmıştı. Belli ki benim hala yapmamam onları rahatsız ediyordu. Oturan diğer arkadaşımın askerlikte yaşadığı kötü anılarını ortak arkadaşlarımız aracılığıyla biliyordum. Onun sözü, bu sitede okuduğum eskilerin acemileri dövmesi hikayesindekine benzer bir nefreti kanıtlar nitelikteydi: "Ben senin uzun dönem yapmanı istiyorum, çok rahat yaşadın sen, sen de çile çek!"
Çocuklarından biri polis, diğeri askerlik şubesinde çalışan anlayışsız tüm akrabalarımızdan ya da her görüştüğümüzde "Ne zaman askerliğini yapıyorsun? Vatan borcunu öde!" diyen tüm aile dostlarımızdan bahsetmiyorum bile.
Yurtdışındaki Halkımız
Genelde yakın olmadığım insanlardan hiçbir şekilde yardım istemeyen biriyim. Fakat annemin "buraya gelecek, reddedecek, hapis yatacak çocuğum" endişesiyle (işkenceden haberi yok, üzülmesin diye söylemedim) ve arkadaşlarımın "sormaktan ne çıkar" sözleriyle baskıları üzerine buradaki Türk topluluğundan yakın olmadığım tanıdıklardan yardım istedim. Buradaki insanların da cahil olması ve belki de çoğunun terör yüzünden kaçanların çocukları olmaları nedeniyle ne kadar eğitim görmüş olurlarsa olsunlar, yardım etme imkanları olmasına rağmen etmediklerini gözlerimle gördüm. Ve hatta bir tanesine gittiğim "yeni evin hayırlı olsun" ziyaretinde zar zor bir şekilde, iş bulmam gerektiğini ve bu yüzden kendisinden yardım istediğimi söylediğimde yüzüme gülümseyerek "ben yardım ederdim ama biraz çırpındığını görmek istiyorum " demesi ülkemdeki o etnik nefretin hala ne kadar canlı olduğunu bir daha gösterdi. Buraya ilk geldiğimde bana söylenen, ama inanamadığım o sözün ne kadar doğru olduğunu zaman içerisinde daha iyi öğrendim: "Burada bizimkiler birbirlerine yardım etmezler, aksine köstek olurlar."
Sonuç
Bu sorunun sadece askerlik sistemi ve onun içindeki insanlarla sınırlı olduğu yanılgısına kapılabilirsiniz. Ben de buna inanmak isteyen biriydim. Askerliğin bu kadar kutsal gösterildiği bir ülkede bu durum tarihi ve toplumsal bir sorun.
Irk, dil ve din ayrımı gözetmeden içinde büyük bir insan ve vatan sevgisi taşıyan ben, eğer bir şeyleri değiştirebileceğime inansaydım vicdani red kararımı her şeye rağmen, ailem üzüntüden kahrolacak olsa bile açıklardım. Fakat vicdani retçilerin durumlarını okudukça ve gördükçe bir şeylerin değişeceğine olan inancım gitgide azalıyor. Aranızdan bana vatan haini diyenler çıkacaktır. Gerçekleri görmeyen ve sadece dünya barışı isteyen saf biri değilim, korkak hiç değilim. Bu kadar sevdiğim, içinde sayısız hatıralarım olan bu toprakları ve çok sevdiğim insanları gerçekten savunacağıma inansaydım okulumu dondurur, yarın ilk uçakla giderdim karakola teslim olmaya...
Bu yaz belki de son kez Türkiye’ye geldiğimde, televizyonlari izlerken, "köpek gibi askere gideceksiniz! Hepiniz adam olacaksınız" manalı sözleri canlı yayında söyleyen emekli subayları, binbaşıları, generalleri düşündükçe çevremdeki insanlara bir şey anlatmanın yersiz olduğuna inanıyorum. Hele soy kurutmayı ima eden eski paşaların parti başkanlığı yapmalarına diyecek söz bulamıyorum. Bu yüzden eğer askerlikten soğutmak bir suçsa en azından ordunun üst kademelerinin büyük bir kısmının hakkında hemen işlem başlatılması gerektiğine inanıyorum.
Lütfen eğer buradaki sayfaları birileri okuyorsa, sahip olduğu tüm değer yargılarını ve bu okuduklarını bile bir kenara bırakarak, şu sözlerimi gecenin bir yarısında uykusuz ve derin gözyaşları içinde yazdığımı bilsin: "Bir insanın düşüncelerinin sizinle aynı olmaması; o doğduğu güzelim toprakları, o iyi kalpli insanları, iyi kötü bir şeyler paylaştığı dostlarını sevmediği ya da onlara ihanet ettiği anlamına gelmez. Kimse vicdanının el vermediği bir şeyi yapmayı kabul edemez." Eğer birkaç gün içinde iş bulamazsam kaçak olacağım. İş bulursam erteleme şansım olur ama bu sadece geçici bir çözüm olacak. Sene sonuna kadar iş bulamazsam da ne yapacağımı bilmiyorum. Düşünmekte zorlanıyorum. Göçmenliğe veya sığınma hakkına başvuracağım sanırım. Sırf Norveç pasaportu var diye biriyle evlenmek bile var aklımda...
Vatanımı her şeye rağmen seviyorum. Doğru olduğuna inandığım şeyi yapmaya devam edeceğim. Beni, belki de bir ömür boyu burada, vatanımdan uzakta; ailemden, sevdiklerimden uzakta yaşamaya mahkum eden herkese lanet olsun, gözyaşlarım zehir olsun...
İsimsiz, askere gitmeyi reddeden bir genç