Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Silahsız Gece Görevi

2001 yılında Sarıkamış Topçu Alayı'nda asteğmen olarak görev yaptım.

12 ay kaldığım Sarıkamış'ta yaşadıklarım benim askerlikten nefret etmem için fazlasıyla yeterli oldu. Alay karargah bölüğünün nöbetçi subayı olduğum bir gün bölüğe akşamüstü 4 gibi bir telefon geldi. Telefondaki bayan, banyo yaptığını, sabunlu kaldığını, suların neden kesildiğini soruyordu. Tabii önce kendi eşinin rütbesini söyleyerek başladı azarlamaya. "Bilgim yok" dedikçe "neden bilgin yok" diyordu. "Sebebini hemen araştıracağız" dedim ve telefonu kapattım.

Alayın nöbetçi amirini aradım. Yüzbaşı, yanıma birini alarak depoya gitmemi ve oradan su sesinin gelip gelmediğine bakmamı istedi. Depo denilen yer alayın yaklaşık 2 km yukarısında, tepede, ormanlık alanın içinde kalıyordu. Mecburen bir askerle beraber gittik, suyun oraya gelmediğini anladık. Aşağı inip bilgi verdik. Nöbetçi amiri destek birliğinden bir su tesisatçısını, bir de elektrikçiyi yanıma almamı ve emrini beklememi istedi. Saat gece 02.00'a kadar bekledim, haber gelmeyince ben aradım. Tabii azar işittim. "Bekle" dedi ve sabaha karşı 4'te emir verdi. Bir araç alıp Sarıkamış'ın 15 km çıkışında vadi içinde bulunan Keklik Deresi'ne gidip oradaki arızaya müdahale etmemizi istedi. Silahlı koruma alalım mı diye sorduğumda "sorumluluk bende, sen iki tamirci al ve git" dedi.

Anlaşılan Allah'a emanet gidip gelecektik ve nitekim de öyle oldu. Arızayı tamir edip sabah saat 7'de birliğe döndük. Uyumadan sabaha kadar görev yapmış olmak önemli değil; canımızın bir önem taşımaması, saldırıya uğrama durumunda kendimizi koruyacak silahımız dahi olmadan vadi içinde bir yere gönderilmek insanın içini acıtıyor.

Bunlar sadece anlatabildiklerimiz... Gece gidip bir haltlar yiyip birliğe geri geldiğinde banyosunu yakıp çıkınca temizletmek zorunda kaldığımız rütbeliyi mi, yoksa kaval kemiği kırılmış ve yanlış kaynama nedeniyle kemik ucu görünen bir askeri revirden askeri hastaneye gönderdiğimizde "bir daha bu kemiği kırıp yapamam" diyen doktor yüzbaşının askeri dövüp bize geri göndermesini mi anlatalım?

Anlatılacak çok şey var ama...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı