Yıl 1997 Kars/Sarıkamış
O kadar çok çarpıklık var ki hangisini yazacağımı bilmiyorum.
1-Levazımın nasıl aldığını bilmediğim tonlarca acı fasulyeyi aylarca askere nasıl yedirdiğini mi?
2-Kısım amirinin, yetiştirdiği çiçeğinin bir dalının kurumasından dolayı askere “ananın a....na sok” demesini mi?
3-Haziran ayında bütün alayın atış alanındaki karları tepeleyerek eritmesini mi? Ayrıca yağmurda nöbetçi asteğmen askerlere izin verdiği için amirin "Asker şeker mi ki eriyecek?” dediğini mi?
4-Haftasonu sivil olarak alaya gelen kısım amirimizin "Neden çalışmıyorsunuz?" sorusuna "dinleniyoruz haftasonu," diyen askere cevap olarak "ulan siz insan mısınız ki, askersiniz, ne dinlenmesi!” demesini mi?
5-Bir gün cuma namazı için yan birlikteki mescide gidiyoruz. O gün çok rahatsızım, namazdan sonra koğuşta uyuyakalmışım. Uyandığımda epey geç olmuş. Kısım amirimiz olan başçavuş haber göndermiş, gittim. Durumu arz ettim. Sen nasıl izinsiz Cuma’ya gidersin diye payladı. Aradan bir hafta geçti, beni namaza göndermemek için yemeğe dahi gitmedi, başımda bekledi. Namaz vakti gelince tartışıp ben yine de namaza gittim. Daha sonraki bir Cuma vaktinde yüzbaşım (Allah razı olsun), hadi namaza gitmiyor musunuz hazırlanın, dedi. Mescide giderken beni namaza göndermeyen başçavuş sırf yalakalık olsun diye yüzbaşının arkasına takıldı namaza gitti. Giderken de bana sinsi sinsi gülüyordu.
6-Bunların arasında iyisi yok mu? Elbette vardı. Bir yüzbaşım ve bir başçavuşum vardı, Allah onlardan razı olsun. Adamlar 28 Şubat sürecinden sonra parmaklarından gümüş yüzüklerini çıkarıp altın takmak zorunda bırakıldı. Cuma namazlarına giderken arkalarına bakarak gidebiliyorlardı.
Ben alay S1 kısım çavuşu idim ve yaşadığım diğer çok gizli olayları da yazarsam herhalde beni bulurlar.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker