Bu siteyi görünce gerçeklerin açığa çıkması adına sevindim. Yer Malatya, 2. Kara Havacılık Alay Komutanlığı. 2008 Eylül-Kasım ayları.
Alay binasının onarımı için belli bir bedel karşılığı müteahhit firmaya iş verilmiş ve alay binası onarılmaya başlanmıştı. Ancak koca binanın onarımını yapan firmanın sadece bir-iki işçi çalıştırmasına şaşmamalı. Çünkü nasıl olsa karın tokluğuna bedavadan çalışan biz erler var. Ailem beni askerliğe değil meğerse amelelik yapmak için göndermiş oralara. Firmanın yapması gereken işleri sabah-akşam sürekli olarak niçin bizlere yaptırdılar? Tuğla mı taşımadım, inşaat artıklarını mı taşımadım? (Tabiî ki bunlar insan gücü ile hiçbir araç kullanılmadan yapılıyor).
Hele bir de Astsubay İ.D.'dan 25 kilogramlık çimento poşetlerini niye tek tek taşıdığımız bahane edilerek yediğimiz küfürlerin haddi hesabı yoktur. Bunları bölük komutanımız S. Üsteğmen'e ilettiğimizde öyle şeyler olabileceğini söylemesine şaşırmamalı... Kimi kime şikayet ediyorsunuz?
Unutamadığım ve hala hatırlamak istemediğim yüzlerce olay arasından birisini daha anlatayım. Ankara’dan alayı ziyarete paşa gelecekmiş. O zamanların Kara Havacılık Komutanı Tuğgenerali Tamer Büyükkantarcıoğlu, şimdi ne yapıyor bilmiyorum. Haftalar öncesinden hazırlıklara başladılar. Geleceği günün sabahı saat 2:30’da bütün alayı (yaklaşık 600 asker) kaldırıp sabaha kadar sonbahar ayının neticesinde yere düşen yaprakları temizlettikleri günü hiç unutmam. Zaten gece nöbetten gelmişiz, uykusuzuz.(Nöbet işi zaten ayrı bir olay). Neymiş? Paşa o yollardan geçip de yerde yaprak görürse çok kızarmış.
O paşa, o yoldan geçmedi bile. Yüzde bir ihtimalden daha düşük bir olasılıkla geçmesi beklenen bir yol için gecenin bir vakti kaldırılıp saatlerce yaprak toplatılması tam bir rezalet. Bunun izahını hiç askeri makam bana yapamaz. Daha anlatacak çok şey var; ama hangi birini anlatayım?
Sadece şu kadarını söylüyorum: Oradaki iyiniyetli ve vatanını milletini sevdiğine inandığım birkaç komutanım haricinde hiç birisine hakkımı helal etmiyorum. Öbür dünyada iki elim yakalarında olacaktır. O kadar hakarete maruz kaldıktan sonra bu cümleyi kurmak da benim hakkım…
İsimsiz, bize ulaşan eski asker