Sene 1991, Erzincan 59. Topçu Tugayı.
Yanımdaki arkadaşım, meraktan sanırım, telefonda dört rakamlı olan tugay içi numaralarının dışında bir de 200200 çevirmeyi deniyormuş. Arada bana soruyor 200 200 neresi diye. Ben de diyorum “olmaz tugay numaraları dört rakamlı”. “Yok” diyor “biri çıkıyor ama konuşmuyor”. Bende o anda jeton düştü, şimşeklerle karışık. Hemen telefonu elinden aldım kapadım. Bu arkadaş 200200 denerken meğerse Tugay Komutanı’nın evi olan 2002 no'lu hat düşüyor, geriye kalan iki sıfırı da arkadaş boş çeviriyor. Bunu iki defa yaptı.
Ondan sonra bunu yapan şahsın bulunması için yoğun bir telsiz muharebesi başladı. Allahtan bulunmadı arkadaş. O zaman aranan telefonda arayan numara çıkmıyordu, velhasıl bulunmadı. Ancak bundan sonra skandal bir emir geldi. Bulunduğumuz yer acemi tugayı olmasına ve komutanlar da bir acemi için telefonun her şey olduğunu bilmelerine rağmen tüm tugaydaki asker görüşme telefonları söküldü ve asker görüştürülemedi. Ben bu olaydan 13 ay sonra tezkere aldım, hala asker görüşmeleri yasaktı. Bunun ne demek olduğunu anlamak için ya asker ya da asker ana-babası olmak lazım. Bu örnek bile keyfi uygulamaların nasıl olduğunu anlatır.
O tuğgeneral, 1992 Erzincan depreminde Ankara’daydı. Dönüş yolunda yaklaşınca (cep telefonu yok tabii) telsizden postası aracılığıyla eşine sordurduğu ilk soru: “Sufi nasıl oldu?” Sufi de fino köpeği. Yani tugay nasıl, yaralı asker var mı diye sormadı. Allah aşkına bir savaşta o askerler bu komutanı nasıl dinler?
İsimsiz, bize ulaşan eski asker