Adım, Ali. Soyadım: Şenol. Küçük yaşta babasını kaybetmiş Sivaslı yoksul bir ailenin 7 çocuğundan 5'incisi olarak 1978 yılında ekmek parası kazanmak için Almanya’ya gittiğimde 18 yaşındaydım henüz. Almanya’nın Ruhr bölgelerinde yerin 1000 metre altında kömür ocaklarında çalıştım. İşimiz çok ağır idi. Çalışmaya başladıktan bir zaman sonra sol dizim sık sık şişmeye, dayanılmaz ağrılar vermeye başlamıştı. Ağrılar nedeniyle tedaviye gittiğim doktor beni muayene ettikten sonra sağ bacağımın, sol bacağımdan 1,5 cm kısa olduğunu tespit etti ve aynı kalınlıkta bir parçayı sağ ayakkabıma monte ederek yaşama devam edebileceğimi belirtti.
***
1983 yılında Türkiye’ye, Sivas’a döndüm. Askere gidecektim. Ama korkuyordum. Çünkü yaşıtlarım 12 Eylül darbesini gerçekleştirirken ben ekmek parası için yurt dışına gitmiştim ve asker kaçağı (bakaya) durumuna düşmüştüm. Şimdi ise askere gidecektim. “Bana ne ceza verecekler, asker ocağında nasıl davranacaklar?” diye korkuyordum.
Sağ ayağımın sol ayağımdan 1.5cm daha kısa olmasına güvenerek Sivas Askerlik Şubesine gittim. Durumumu anlattım. Muayene ettiler beni. Ayağımın kısalığını onlar da kabul ettiler. Ancak bir kişinin askerlik görevinden muaf olabilmesi için bir ayağın diğerinden en az 3 cm kısa olması gerekiyormuş. Fiziksel durumum askerliğe elverişliymiş. Sülüsümü alıp bir an evvel birliğime teslim olmam için bana bir süre verdiler.
***
Asker ocağında acemi eğitiminde sakat kalmaktan korkuyordum. Kara kara bunu düşünürken aklıma bir fikir geldi: Cumhurbaşkanı Kenan Evren’ e bir yağlıboya tablo yapmak. Çocukluğumdan beri karakalem resimler yapardım ve yaptığım resimler çok beğenilirdi. İmkansız ve de çocuksu bir hayalin peşine düşüp hemen işe koyuldum. Bir adet tuval ve yağlıboya ve bir de Evren Paşa’nın kartpostallarından satın aldım.
Hayatımda yapacağım ilk yağlı boya tablo idi. Epey bir uğraşarak tabloyu bitirdim. “Evren Paşa ve Kurtuluşumuz” adını verdiğim tablonun fotoğrafını çekerek Evren Paşa'ya yolladım. Aradan 15 gün geçmişti. Tam umudumu kesmiştim ki zamanın Sivas Valisi Ertuğrul Ersoy emniyet aracılığıyla beni makamına çağırttı. Tablo ile birlikte Çankaya Köşkü'ne beklendiğimi belirtti. Sayın Vali’nin makam otosuyla Ankara’ya Çankaya Köşkü'ne gittik.
Sayın Vali, beni tablo ile birlikte Evren’in yaveri merhum Hüseyin Topa Paşa’ya emanet etti. Gene tablo ile birlikte Evren Paşa’nın huzuruna çıkartıldım. Darbenin diğer kuvvet komutanları ve Evren Paşa tabloyu oldukça beğendiler. Heyecandan titriyordum. Bu durum inanılmazdı ve her şey bir rüya gibiydi. Zarf içinde bir miktar para ve teşekkürle ödüllendirildim. Bu kompozisyon içinde sürekli fotoğraf çeken polis vardı. Bir yolunu bulup polisle diyalog kurdum ve adresimi vererek çektiği fotoğraflardan bana da yollamasını rica ettim. Bir hafta sonra resimler adresime, elime geldi.* **
1983 yılı Ekim ayıydı. Sülüsümü aldım ve askerlik görevimi yapmak için Diyarbakır/Silvan’a gittim. Akşam üstüydü Silvan’a vardığımda. Bir kahvehaneye oturdum. Çay içiyordum ki bir asker de girdi içeriye. Bir çay da o istedi. Askerin yanına yanaştım. Askerlik yapmaya geldiğimi ama Kenan Evren Paşa’nın ressamı olduğumu belirterek fotoğraflarımı gösterdim. Asker heyecanlandı. Derhal dışarıya çıkarak yandaki büfeden alayı aradı. Aradığı kişi Silvan 10. Jandarma Er Eğitim Komutanlığı 3. Tabur Komutanı (o zamanki) Binbaşı Nihat Tiber idi.Binbaşı, Asker’e derhal beni alay’a getirmesini söyledi. Meğerse konuştuğum asker binbaşının postasıymış. Binbaşının makam aracı olan ciple girdik alay kapısından içeriye. Askerliğim böyle başladı.
O zamanlar birlikte ihtiyaç olarak kalacak askerler komutanlar tarafından seçiliyordu. Bana tahsis edilen bir mekanda 18 ay boyunca resimler yaptım, kendimi geliştirdim. Bildiğim kadarıyla şimdi komando tugayı olan alayımızda yaptığım Ali Şenol imzalı resimler halen mevcuttur. Ne mıntıka temizliği, ne nöbet... Krallar gibi askerlik yaptım.
Ali Şenol, bize ulaşan eski asker