Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

İlk Gün Şoklaması

Kısa dönem er olarak askerliğimi yapmam için 12 Nisan 2009 Pazar'ında Gaziantep 5. Zırhlı Tugay Komutanlığı'na teslim olmam gerekiyordu.

Başta her şey normaldi. Tugay komutanlığında otobüste tanıştığım kısa dönem arkadaşla beraber giriş işlemlerimizi yaptırdık ve bir çavuş nezaretinde yatakhanelere gittik. Yataklarımız gösterildi ve sivilden getirdiğimiz eşyaları oraya bıraktık. Kamuflaj, bot vs. almak için 9-10 arkadaş çavuşun peşine takıldık. Tugay büyük bir yerdi gerçekten.

Yolda giderken farkında değildim, elimde boyna asılan cüzdanın ipi varmış. Oradaki bazı askerlerin zincir sallamasından etkilenmişim herhalde, elimdeki ipi gayri ihtiyari sallıyormuşum. Dediğim gibi, farkında bile değilim. Er gazinosuna yaklaştığımızda biri avaz avaz bağırmaya başladı: "Kim verdi o ipi eline!" Ben şaşırmıştım, çünkü elinde ip olan bir tek ben vardım. Dedim, "kimse vermedi, cüzdanın ipi." Tam olarak bağıranı göremiyordum ve normal asker (yani er) sanıyordum. Bu sefer bağırarak buranın asker ocağı olduğunu, nasıl konuşmam gerektiğini bana öğreteceğini, hatta tugayda kalmamam için bildiğim bütün duaları etmem gerektiğini söyledi. Ben şok içindeydim ve galiba bağıranın amacı da buydu. Başka bir askere de başka bir saçma nedenden dolayı bağırıyordu.

Bir başkası "geç sıraya" diye sert bir emir verdi. Karar veremiyordum hangisine bakacağıma. Oturanda iki yıldız, bağıranda tek yıldız vardı. Allahtan oturan "asıl muhattabın benim" dedi.

Tüm bağırış çağırıştan ötürü, 25 yaşında en küçüğümüz olan ben başta olmak üzere, bütün kısa dönem arkadaşlar şoktaydık. Bize yerine getirilmesi çok zor olan bir emir daha verdi bu ikili: "10 dakikada giyinip geleceksiniz". Halbuki yatakhaneye gitmek gelmek bile 10 dakikadan fazla sürerdi. Korku ve panikle bütün arkadaşlar koştura koştura yatakhaneye gittik.

Yatakhaneye nefes nefese geldik. Bize "üstünüzde sivil hiçbir şey kalmayacak" denmişti. Her şey askeri olacak, botlar da bağlanacak: Süre 10 dakika. Soyunma kabini yoktu. Otobüste tanıştığım asker o korku ile herkesin ortasında çırılçıplak soyundu. Dedim: "n'apıyosun?" "N'olur n'olmaz", üstünüzde hiç sivil kıyafet kalmasın dediler ya" dedi.

"Şoklama" denilen askerin psikolojik harp tekniğinden dolayı insanlar bu hale gelmişti. Benim görebildiğim bir o arkadaş vardı; belki başkaları da o korkudan etkilenmiştir. Biz belki 20-25 dakika sonra emredilen yere gittik; ama komutanın biri gitmiş, diğeri de GS-FB maçı telaşında idi. Her şey bir oyun, bir eğlenceden ibaret yani. Rencide olan askerler, kötü hatırası olacak olan askerlerin tabii ki bir değeri yoktu.

Askerlik gerçekten kutsal mı ve vatan böyle adamlar yüzünden sevilir mi, siz söyleyin artık!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı