Sene 1976. Ankara Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı'nda çavuş rütbesi ile kalan 16 ayımı tamamlamaya çalışıyorum.
O zamanlar sola karşı sempatim var,o çağın gençleri gibi ya milliyetçilik rüzgârı ya da sosyalizm fırtınasının tam içindeyim. Yaz günü, aylardan temmuz, öğle üzeri. Ben ve onbaşı arkadaşım nizamiye kapısını ön cepheden gören bir yerde oturmuş dertleşiyoruz. Nizamiye kapısının önünde bir sivil kamyon belirdi. Bölüğe erzak getirdiği anlaşılıyordu. Nöbetçi başçavuş kapı açılıp kamyon ağır ağır içeri girerken bulunduğu yerden ok gibi fırladı, avazı çıktığı kadar bağırarak kamyonu durdurdu.
Ben ve onbaşı alaya baskın olabilir endişesi ile nizamiye kapısına doğru koşmaya başladık. Başçavuş, nöbetçi askerden paketlemede kullanılan bantlardan getirmesini istiyordu. Böyle basit bir şeyi söylerken gözlerinin adeta yuvalarından fırlaması hayret vericiydi. Birkaç saniye yaşanan hadiseye bir anlam veremedim, ta ki sivil kamyonun ön camının üzerinde iri harflerle yazılmış bismillahirrahmanirrahim'i görene kadar.
Doğru ya, kasasında besmele yazan bir kamyonun alayın içinden geçmesi ve bunun getireceği vahim neticeler hayal bile edilemezdi.
1976'dan bugüne değişen ancak vatanın tüketilen yılları, baki kalan ise dine karşı duyulan kin ve nefret.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker