Anlatacağım olay 1996’da İstanbul Kartal 2. Zırhlı Tugayı Piyade Bölüğü’nde geçmiştir.
Tugay komutanı, meşhur Tuğgeneral O.D.S. idi. Ondan önceki tugay komutanı namaz kılan, oruç tutan ve Ramazan’da askerlere iftarda özel yemek çıkarılması için yemekhaneye emir veren dürüst biriydi. O.D.S. tugaya geldiğinde ilk işi tugayın içinde yer alan büyükçe camiyi yıkmak oldu. Oruç tutmanın ve namaz kılmanın yasak olduğunu binlerce askerin olduğu bir pazartesi sabah içtimasında bizzat söyledi.
Birgün herkesi kaldırdılar ve Sultanbeyli’ye gittik. Meydanın ortasına bir Atatürk heykeli diktik. Biz de sağda solda nöbet tuttuk ama enteresan olan şuydu: Komutanımız herhangi gerici bir saldırıda ateş etmemizi istemişti. Zaten benim zamanımda bir çok subay ve astsubay irticacı diye ordudan atılıyordu. Benim de iki komutanım (astsubay) atıldı.
Sonra beni Maltepe Orduevi’ne aldılar. Garsondum ve alışverişten sorumluydum. Gazino komutanı faturaları şişirmekle meşguldü ve ben buna şahit oluyordum.Yemek yerken başımızda durur ve saat tutardı. “Kaşık çatal bırak!” derdi ve yemeğe doymadan kalkardık. Hergün, her sabah ailemize ağır küfürler yerdik.
Birgün sabah eğitim yaparken ben tüfeğimi çenemin altına dayayıp “artık yeter! Albay gelmezse kendimi öldürücem!” dedim. Sabah kıyıdan koşu yapanlar ve yan taraftaki çay bahçesinde oturanlar feryat ettiler ama durmadım. Albayı çağırdılar. Geldi ve ben herşeyi anlattım: yediğimiz küfürleri, şişirilen faturları, yapılan yolsuzlukları… Ama olan bana oldu, 3 ay Kartal Askeri Cezaevi’nde yattım. Hergün saatlerce dayak yemek de cabası. Kartal Askeri Cezaevi’nde yaşanan işkenceleri ve yapılan baskıları anlatmak zaten mümkün değil.
Vatan aşkı, Mehmetçik, peygamber ocağı, bunlar hep safsata. Dışarıdan bakınca mükemmel bir ordu düzeni ve halkın bağlılığı; ama içeri girdiği gün pişman olup, burada ne işim var diyenlerin oranı yüzde 95. Bence artık Türkiye’de yaşayan herkes bunu irdelemeli ve sorgulamalı.
İsimsiz, “sakıncalı bir piyade” rumuzuyla bize ulaşan eski asker