Askerliğimi 1986 yılında İzmir Bornova Hacılarkırı’nda Ulaştırma Er Eğitim Taburu’nda ulaştırma çavuş olarak yaptım.
300 kişilik bölükte devre arkadaşımızla beraber sorumluluğu bize ait olan hatırladığım kadarıyla 6 koğuş vardı. Bu koğuşların temizliği ve bakımı bize aitti. Kendi paramızla deterjan ve süpürge alıp koğuşları temizlerdik. Badanayı ise yakında bulunan kireç ocaklarından çaldığımız kireçlerle yapardık. Yine de bu koğuşlar yüzünden hergün bölük başçavuşundan katıksız dayak yerdik. Bir de bu başçavuş kendisini dindar sayıp gizli gizli namaz kılardı. Hala daha unutmam birgün bizim popolarımıza söğüt dalı ile vurdu. Acıdan gözlerimizden yaş geldi. Bu anı daha dün gibi yaşıyorum.
Birgün Ordulu arkadaşımız nöbetçi, biz ise eğitimdeyken o arkadaşımızı sorumlu olduğumuz altı koğuşun altısında da dövmüş. En dramatik olan ise o devre asker az olduğu için onun sorumlu olduğu koğuşta kimse kalmıyordu. Ondan dolayı onun koğuşu tertemiz idi. Bu arkadaş her koğuşta dayak yedikten sonra başçavuş ile kendi koğuşuna gelirler. Arkadaşımız kendi koğuşunda her şeyin mükemmel olduğundan emindir. Kendi kendine der ki “burada başçavuş hiç bir hata bulamaz, dolayısıyla dayak atmak için neden yoktur.” Başçavuş koğuşta dört döner ve hiç bir hata bulamaz. Arkadaşımıza döner ve sorar: “Bu koğuşa en son ne zaman badana yaptınız?” Arkadaş “üç gün önce” der. Nevşehirli başçavuş “üç gündür badana yapılmadı mı bu koğuşa?” der ve basar dayağı bizim garip Ordulu çavuşa.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker