2000 Yılı, 15 Temmuz-15 Ağustos, bedelli, Emirdağ-Afyon.
Genç bir üsteğmenle tanışıyoruz. Son derece modern bir kafaya sahip olduğunu, profesyonel askerliğe inandığını öğreniyoruz. Birgün Tabur Komutanlığı'nın bulunduğu binanın arkasındaki çakıl döşenmiş alanda uzun dönem askerlik yapan askerlerin dizildiğini ve hazırolda sessizce beklediklerini görüyoruz. Bir asker yerde sürünüyor. Yaklaşıyoruz olay yerine, sürünme hala devam ediyor. Bekledik ne zaman bitecek diye; ama hala sürünüyor. Yorulduğu ara verdiği her seferde bahsettiğimiz üsteğmen bağırarak devam etmesini istiyor. Biz bedelliler homurdanmaya, ses çıkarmaya başlıyoruz; ama bizi hiç kaale almıyor. Bir grup asker de bizim alana girmemizi engelliyor.
Bu böyle uzun bir süre devam etti. Yüzlerce bedelli birikti oraya. Artık çocukcağız kan ter içinde kalmış, elbisesi parçalanmıştı ki kalabalığın arttığını gören komutan askere ayağa kalkamadan sürüne sürüne barakalara gitmesini emretti.
Ben hemen bunu yapan üsteğmenin yanına gittim ve bu insanlık dışı şeyi ondan hiç beklemediğimi söyledim. Ağzını bozarak "bu o. çocuklarına böyle davranmazsan disiplini sağlayamazsın" dedi. Ben disiplinle ilgili kuralların askeriyede çok iyi belirlenmiş olması gerektiğini ve onları uygulamasını söyledim. Ama o küfrederek ne yaptığını bildiğini, bu ülkeyi askerler olmasa kimsenin adam edemeyeceğini söyledi ve gitti.
Bir delikanlının bütün onuru bir hiç uğruna ayaklar altına alınmış, diğer askerlere gözdağı verilmiş, dahası bir teğmen egosunu tatmin etmişti. Oradan hayalkırıklığıyla ayrıldım.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker