Ben Osman Ünal. Askerliğim biteli 10 yıla yaklaştı ama unutulması imkansız çok şeyler yaşadım ve gördüm. Benim askerliğim hep şiddet ve kan dolu anılarla geçti.
20 Ağustos 2000 tarihinden başlayarak önce Isparta Eğirdir Çavuş Talimgah'ta acemiliğimi, sonra Siirt 3. Dağ Komando Tugayı 1. Tabur'da ustalığımı yaptım. Aileme Siirt çıktığını bildirdiğimde "nasip oğlum" dediler.
Dağlara çıkardık. Operasyon olduğu zaman bize nereye gittiğimizi söylemezlerdi. Büyük operasyonlar olduğunda genelde kamyonlar ve land'larla, ama acil durumlarda ve operasyon gerektirdiğinde Skorski tipi personel taşıyıcısı helikopterlerle giderdik.
Bir akşam yatağımızdan apar topar kaldırıldık. Acil anonsu ile hazırlandık, helikopterlere bindik, ineceğimiz yere geldiğimizde helikopter çat çut diye (sanki taş atılıyor gibi) sesler çıkarıyordu. Sonradan anladık ki teröristler bize ateş açıyorlardı. Kapı açılıp inmeye başladığımızda, her yer cehennem gibi idi. Makineli atışı, roket atışı; göz gözü görmüyor.
Ben 20 uzun manevralı adım sonunda kendimi yere attım. Herkes bir yerlere ateş ediyordu. Teröristler bizi hararetle karşılamıştı. O gün o saniye kelime-i şehadet getirdim ve az ileride gördüğüm tümseğin altına kendimi attım. Hedefe vardığımda sırt çantamda bulunan 1 litrelik pet suyumun patladığını gördüm. Mermi üstten girip çantanın altından çıkmış. Bir an hiçbir şey düşünemez oldum.
Sonra toparlandım ve nizami harp durumuna geçtim. Bize ateşin geldiği yerlere tekli atışlar yapıyordum. Bir anda her yer toz dumana karıştı. "Kulaklarım patladı herhalde" dedim. Ya ben öldüm ya da bir yerlerim parçalandı dedim. Baktım, bir şeyim yok; ama kulaklarım duymuyor, midem bulanıyordu. Tepeden roket atmışlar, mevzinin 10 metre yakınına düşmüş. Şaşkın şaşkın oturup bir noktaya bakarken takım komutanımız yanıma geldi. Bana bir şeyler diyordu; ama ben bir şey duymuyordum.
Çatışma sabahın ilk ışıklarına kadar devam etti. Günün ilk ışıklarında Başçavuşumuz İsmail Kara kalkıp etrafa bakacağı anda karnından vurulup yere düştü. Karnından girip arkadan çıkan kurşun bizim makineli tüfek nişancısı Urfalı üs devremin bacağına girdi. Başçavuş devamlı "ben ölecek miyim, ölmek istemiyorum" diyordu.
Çatışma bitti. Kaçan teröristler kaçtı; ama günün aydınlığında silahlı helikopterler dağın arkasında parçalamışlar onları. Onlardan ölenlerin sayısının bir önemi yoktu; ben o çarpışmada 3 devremi kaybettim. Üçü de nişanlıydı. Yaralanan o başçavuşun da bir böbreğini ve dalağını aldıklarını duyduk.
Aralıksız operasyonlar, geçen günler benim için birer sınavdı. Ama kimse korkmuyordu, kimsede korku yoktu.
Sizler Zap Suyu'nu bilir misiniz? Bir gece, ay ışığının olmadığı bir gece o Zap Suyu'nun karşısına geçmemiz emredildi. Mevsim kış, hava buz gibi. İçimizden usta yüzücüler karşıya geçip halatları gerdiler. Soyunduk ve karşıya geçtik. Hayatımda öyle üşüdüğümü bilmiyorum. Geçiş esnasında bölükten 6 kişi değişik yerlerinden kramp yedi.
Benim askerliğim hep kan ve acılarla geçti. Neyi anlatayım size arkadaşlar? Keşke diye bir şey yoktur, tek gerçek kahramanların unutulduğudur.
Osman Ünal, bize ulaşan eski asker