Ben askerliğimi tabip asteğmen olarak İstanbul'da yaptım. İstanbul'u ilk defa görüyordum.
Teslim olur olmaz üsteğmen beni yanına çağırdı. Odasına girdiğimde koltuğunda oturmuş, sigarası elinde, her iki ayağını masanın üzerine üst üste atmıştı. İlk önce askerliği ne kadar sürede bitireceğimi sordu. Ben de normal sürede bitireceğimi söyledim. Üsteğmen bağırarak "zannetme ki zamanında bitireceksin" dedi. Neye uğradığımı şaşırdım kaldım.
Sara nöbeti geçiren bir asker vardı. Nöbet geçirdiğinde garibim yere yığılır hareketsiz kalırdı. Üsteğmen de sara nöbeti anında yere yığılmış olan askere tekme tokat girişirdi. Kendisi de benim gibi tabipti üstelik. Bize dönüp "gördün mü, bunun ilacı işte bu" derdi. Garibim uyandığında her tarafı perişan halde olurdu. Hasta olan askerler revire gitmez, ona muayene olmazdı. Çok korkuyorlardı. Ağrısı, enfeksiyonu olana; başı ağrıyana, migreni olana ilaç yazmazdı.
Fırsat buldukça mesaiden kaçar; İstanbul'da çeşitli özel hastanelerde nöbet tutardı. Hastanelerin adını yazmıyorum. Ben geldikten 2 hafta sonra özel hastanelerdeki nöbetlerini bana tutturmaya başladı. Özel hastanelerde de 100'e yakın nöbet tuttum ancak bir kuruş parayı ben almadım. Askerliğim süresince birlikteki tüm nöbetlerini bana tutturdu.
Velhasıl askerde çok çektim. Ben hakkımı helal etmiyorum. Çok daha kötü durumlar yaşandı; ancak anlatamıyorum.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker