Yaklaşık 12 yıl önce Hatay-Yayladağı sınır taburunda askerlik yaparken (daha doğrusu uşaklık) tabur komutanının 2 tane köpeği vardı. Birisi kurt diğeri çoban köpeği idi.
Her şeylerine çok özen gösteriliyordu. Köpeklerin yemeği bitince asker bize verilen yemekten vermiş. Tabur komutanı da bunu öğrenince içtimanın tam ortasına aşçıyı çıkarıp "siz kimsiniz de benim köpeklerime asker yemeği veriyorsunuz" diye avazı çıktığı kadar bağırıp hakaret etti.
Dahası da var. Sınır karakolunda yazın kendi ellerimle bir baltayla hiç abartmadan söylüyorum bir tıra dolacak kadar kışlık odun kestim. Kimse kışın karakolda üşümesin diye. Ama
odunluğu dolu gören uzmanlar, tabur komutanları, bölük komutanları, o taburun bütün rütbelileri çuvallarla odun hazırlatıp askeriyenin araçlarıyla evlerine götürdüler.
Bizler mi? Biz de kışın yaş odunları havluyla kurutup iki saat uğraşarak yakmaya çalıştık. Hem nöbetten dönenler hem de pusudan dönenler komutanlarımızı hep derin bir içtenlikle yad ettik.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker