Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Arkadaşım Ertesi Gün "Şehit" Olarak Anılıyordu

Ben evin tek çocuğuydum. Babam işsizdi. Ne evden para gönderecek kimse var ne ben askere gidince onlara bakacak birileri; ama vatan borcu ya, kutsal ya, o yüzden askere gittik. Acemi birliğinde "ben Güneydoğu'ya gitmek istiyorum" dedim ve 3 mermi daha fazla sıkıp Diyarbakır-Lice'ye, yani PKK'nın kurulduğu yere, yani Bahtiyar Aydın'ın şehit edildiği yere gittik.

Neyi anlatayım? Hiçbir karşılık beklemeden gittiğim yerde 4 kişi aynı yatakta yatmayı mı? Babacan binbaşıya kanıp inşaatlarda çalışmak zorunda kalışımı mı? Belim ağrıyor diye gittiğim revirde tabip üsteğmenin "siz Kayserililer hep böylesiniz, birbinizi bilmem ne yaparsınız" şeklindeki hakaretini mi? Oradan gittiğimiz Hani'de [Diyarbakır] 40 gün banyo yapmayıp inşaatta çalıştırıldığımı mı? Sonra benle hiç alakası olmayan konudan dolayı bir yüzbaşının alt devrelerimin önünde tekme-tokat bana dayak atışını mı, anama bacıma küfür edişini mi? Sabaha kadar çim sulama cezasını mı? Yüzbaşının "çim çıkmazsa ananızı bile ne yaparım" demesini mi?

Oradan beni gönderdikleri Tapantepe'de bölük komutanı üsteğmenin hiç suçum yokken beni çamura yatırıp kendi timimin önünde kafama botuyla vurmasını ve küfürler savurarak dövmesini mi? Aracının freni tutmayan şoför arkadaşımın yüzbaşıya bunu söylemesine rağmen "sen bana karşı mı geliyorsun" denip terslenmesi, sonradan arkadaşımın tepeden araçla yuvarlanıp ölmesini mi anlatayım? Üstelik bu arkadaş ertesi günkü gazetede "şehit" olarak anılıyordu.

Bizi saatlerce soğukta bekleten komutana, "komutanım arkadaşlar donacak" dediğimde, "ben ne zaman donacaklarını senden mi öğreneceğim lan" demesini mi? Bize kumanya olarak verilen barbunya pilakinin, binbaşı ve asteğmenin rakı mezesi olmasını mı; kavurma kumanyanın asteğmen tarafından bize verilmeyip beslediği köpeklere verilmesini mi?

Soba yakmak yasak deyip mevzide bizi eksi 35 derecede titreten asteğmenin askerlere odun toplatıp sıcak mevzide yatmasını mı? Askerlik muayenesinde 20 tane gencecik, fidan gibi insanı sıraya dizip çırılçıplak soyan, sonra "dönün arkanızı o nazik poponuzu elinizle aralayın" deyip hepsine insanlık dışı mumale yapan askerlik şubesindeki şahsı mı?

Ben vatanı o kadar severdim ki... Şimdi "şehitler ölmez vatan bölünmez" diyenlere bakıyorum, "yazık" diyorum. Biz hiç bir karşılık beklemeden gittik. Ama yapılanlara bakıyoruz, iğrenç! Yalan, küfür, dayak, her şey var.

Ben oğlum olsa askere yollamam diyen Bülent Ersoy'a hak veriyorum. Bir oğlum var ve onun askere gitmemesi için ne gerekirse yaparım. Hatırladıkça içim daralıyor.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı