Ankara'da usta askerliğimi yaptığım birlikte bir astsubay çavuş, nöbetçi olduğu akşam içmiş gelmiş ve saat dokuzda herkes eşofmanlarını giymiş yataklarına girdiği sıra herkes toplanacak diye emir vermiş. Hiçbir vukuat yok. Asker yorulmuş, birçoğu yataklarında. Geceleyin milletin nöbeti var; ama adam toplayacaksın diyor çavuşa. Garibim herkes toplanıyor ve astsubay çavuş başlıyor şovuna.O elemandan tam 2 saat ayazın altında, buz gibi betonda oturarak mal gibi başı kıçı belli olmayan cümlelerden oluşan sarhoş zırvası dinledik. Hakkım helal değil ona.
Acemiliği de Kütahya'daydı askerliğimin. Yemekhanede dua bitince tam herkes yerine oturuyordu ki elemanın biri yere düştü. Biz "n'oluyo" diye oraya bakındık. Biraz gürültü oldu. 3-5 sağlıkçı arkadaş koştular ne var diye. Elemanın sarası varmış, nöbet geçiriyomuş. Daha 21-22 yaşlarında olan bir astsubay çavuş askere ne olduğuna bakmadı bile. Yemekhanedeki 700-800 civarındaki herkesi ayağa kaldırdı. "Okumuş eşeklersiniz siz!" diye defalarca bağırdı durdu. Çoğumuz kısa dönem askerleriz ve yaş ortalamamız otuz. Birçoğu evli, çocuğu olan insanlar. Sebepsiz yere aşağılandık. Sinirinden kimse bir şey yiyemedi. Neymiş? Arkadaşımız yere düşecekmiş, biz dönüp bakmayacakmışız. Öylece yemeğe devam edecekmişiz. Bazıları gerçekten ruh hastası.
Yine aynı birlikte yemin töreni yapılacak. Sundurmada komutana sorular soruluyor, cevaplanıyor. Sorular bitmişti ki komutan, "kimse sormadı ama ben söyleyeyim" dedi. "Kimse başörtülü yakınını yemin törenine çağırmasın, almayacağız içeri." "Neden?" diye sordu biri. Cevap aynen şu. "Çünkü burası bizim. Biz öyle istiyoruz."
İsimsiz, bize ulaşan eski asker