Ben askerliğimi 1989-1990 yılları arasında Sivas'ta 8 ay kısa dönem yaptım.
Orada askerliğin ne olduğunu anladım. 2 aylık acemilikleri sırasında torpilli olduğunu söyleyen birçok er, usta birliklerinin neresi olduğunu önceden biliyordu: Fenerbahçe Orduevi gibi. Bu torpillilerin bir tanesi de Beşiktaş Askeri Müzesi'nde askerliğini sürdüreceğini söyleyince ona gülerek "olmaz" demiştim. Bir kere orası denizci, biz ise piyadeyiz. Dağıtımı Deniz Müzesi'ne çıkmıştı. Aslında bütün torpillilerin dağıtımı dedikleri yere çıktı.
-----
Yeni gelen acemi bir uzun dönem asker, hastalandığı için hastaneye muayeneye gitti. Askeri doktor bir şeyin yok diye göndermiş. Ateşi çıktığı için ertesi gün bir daha gönderdik. Yine teşhis koyamadılar. Bir sonraki gün gönderdiğimizde doktor azarlamış askeri: "Bir dâhâ seni karşımda görürsem askeri mahkemeye sevk ederim, üç ay hapis cezası alırsın" diye. Akşama kadar ateşi düşmedi. Hastaneye götürme teklifimize de korkusundan karşı çıktı. Durumu kötüleşince sedye ile götürdük. Askeri gören yaşlı doktor endişelendi. Meğer menenjitmiş. Hemen yoğun bakıma alındı. O gece yarısı da vefat etti. Tabur komutanının ağlayan yoksul Anadolulu anne ve babaya dediklerini arkadaşlar aktardı: "Sizin oğlunuz şehit oldu. Ne mutlu ona. Artık cennette. Ne mutlu size. Şehit ana ve babasısınız."
------
Namaz kılmak isteyen doktorasını yapmış ilahiyatçı arkadaşa üsteğmenin dediği söz : "Ben akşam Kuran'a baktım. Beş vakit namazı akşam kılabilirsiniz."
İsimsiz, bize ulaşan eski asker