1983 yılında piyade çavuş olarak İstanbul Hasdal Tümen Karargah Bölüğü’nde dış posta göreviyle askerlik yaptım.
İstanbul’un üç ünlü futbol takımından birinin kalecisi er olarak bölüğümüzde askerlik yapıyordu. Takımıyla antrenman yapmak veya bir maça gitmek için izin istediğinde aynı takımı tutan bölük komutanımız ona izin veriyordu. Ancak bölük komutanı yüzbaşının bölükte olmadığı zamanlarda tek yetkili olan bölük başçavuşunun kaleciye zorluk çıkardığını ve izin vermediğini duymuştuk.
Birgün, ben askeri görev cipiyle kışladan çıkarken bu kaleci izinli olduğunu söyleyerek cipe bindi. O gün, görev icabı bölük başçavuşunun evine de uğrayacaktık. Kaleci, güzergah yakınındaki bir yere uğramak istediğini söyledi ve cipi bir toptan bakkaliye dükkânının önünde durdurdu. Dükkâna girdi, elinde bir teneke ile çıktı ve tenekeyi cipe yerleştirdi. Tenekede ne olduğunu bilmiyorduk, sormadık da.
Bölük başçavuşunun askeri lojmandaki evine geldiğimizde tenekeyi aldı ve başçavuşun evine kadar taşıdı. Ben başçavuşun kapısını çaldım. Başçavuş kapıda üstünde pijamalarla yarı uykulu belirdikten sonra, kaleci tenekeyi başçavuşun ayaklarının dibine yerleştirdi ve “komutanım, sizin için bir teneke peynir aldım. Ailenizle yersiniz, afiyet olsun” dedi. Başçavuş, bozuntuya vermeden tenekeye baktı, sonra kaleciye baktı ve “ooooo, nerenin peyniri bu, zahmet etmişsin” dedi. Sonra tenekeyi içeriye aldırdı.
Bu aşikar rüşvetin ardından kaleci başçavuştan istediği izinleri eksizsiz, hatta fazlasıyla aldı. Bu şekilde paranın satın aldığı izinleri gördükten; para karşılığı adam kayırmacılıklara tanık olduktan; ama babası, annesi öldüğü halde izin alamayanlarla da karşılaştıktan sonra en çok acıdığım şey, bu kuruma verdiğim gençliğimin en güzel 18 ayıydı! Halktan, kurumsal disiplin ve hukuktan, eşitlikten kopuk bu askerlik sisteminden nefret ettim ve ediyorum.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker