Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Teğmenin Elinden Ölüm

Ne yazık ki “vatan hizmetinde” rütbelilerce anasına, avradına, namusuna, şerefine küfür edilen, hakaret edilen, canına kastedilen bir erin hiçbir şekilde haysiyetini ve kendini savunma şansı yoktur. Bir rütbeliyi bir diğer üst rütbeliye şikayete yeltendiğin zaman zaten yandın. Şu halde dışarıdan bakıldığında kutsal addedilen askerlik mesleği insanda şeref, haysiyet, onur bırakmayan, erlere uygulanan fiziksel ve psikolojik işkencelerle ele avuca sığmaz yiğitleri dahi süt dökmüş kediye döndüren, çoğu genci ruh hastası yapan, insan hak ve haysiyetini ayaklar altına alıp tepeleyen ve kişiyi kişiliksizleştiren tipik bir mekanizmadır.

Kendim zorunlu askerliği 1963/3 tertip olarak Diyarbakır/Silvan eski 14. Jandarma Alayı’nda yaptım. 12. bölük askeriydim.

Hemen yanımızda 10. ve 11. bölükler vardı. Komşu bölüklerdi bunlar. Sabahtan akşama dek yakın bölükler birbirimizi izlerdik hep. O dönemde 10. Bölük Komutanı Y. Teğmen vardı. Boyu askerlik standartlarından daha kısa, göbekli ve boru gibi ses tonu olan aşağılık kompleksi içinde biriydi.

Silvan’ın kışı da, yazı da çok çetin geçer. Ayazlı bir kış sabahı Y. Teğmen bölüğü yatırmış şınav çektiriyor. Kendisi de sayıyor: “Bir, iki, üç, dört…” Bu şekilde seksene dek sayardı. Çekemeyen erlerin sırtının ortasına çizmesiyle basar ve “şimdi çek lan o. çocuğu” diye başlardı işkenceye.

Bir keresinde Uşaklı bir er yığılıp kalmıştı şınav çekerken. Y. Teğmen belden yukarıya tamamen soyunmasını ve sürünmesini emretti ona. Er donmuş çamurların üzerinde sürünmeye başladı. Tırnakları kanıyordu. Göğsü kıpkırmızı kesilmişti. Bir müddet sonra tekrar yığılıp kaldı.

Erin bu hali teğmenin prestijini diğer erlerin gözünde yerle bir etmiş olsa gerek ki teğmen belinden palaskasını çıkarttığı gibi başladı yerde yarı baygın yatan eri dövmeye. Teğmen adeta kudurmuş bir halde güç gösterisi yapıyordu etrafa. Belli ki er acı hissetmiyordu. Yığılıp kalmış erin ağzından köpükler geliyordu. Y. Teğmen bir müddet daha palaska ile vurduktan sonra yorulmuş olacak ki işkenceye ve sabah sporuna son verdi.

Erler elbiselerini giyinip yemekhaneye yöneldiler. Yerde yatan er kalkamamıştı. Y. Teğmen emir verdi: “Kaldırın ulan şu o .çocuğunu.” İki asker erin koluna girdiler. Durumu çok kötüydü. Revire götürüldü. O er bir daha görünmedi. Y. Teğmen de bir müddet sonra açığa alınmıştı. Sebebi ise Uşaklı erin "eğitim zayiatı" olmasıydı.

Y. Teğmen’i bir daha görmedik. Duyduğumuza göre birkaç ay sonra göreve dönmüş ama başka yere sürgün edilmiş.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Zİyaretçİ Sayısı