Ben 1969/3 tertiptim. Başımdan geçen olay tezkereme 3 gün kala yaşandı. Yer Bitlis, Adilcevaz, Şubat 198x. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis bölüğümüzü 20 gün içinde ziyaret edecekti, o sebeple alay komutanı bizi sık sık denetliyordu.
O gün sabah saat 6'da bizleri içtima alanına çıkardılar. Hava oldukça soğuktu, sanıyorum eksi 10-15 derece vardır. İzmirli alay komutanımız öğleye doğru geldi, bize silahlarımızı söküp takmamızı emretti. Saatlerdir o soğukta ellerimiz tam olarak işlevini yapamadığı için standardın altında bir hızla söküp takabildik. Sonra bizi esas duruşa geçirdi, hepimize "miğfer çıkar" komutu verdi. Orada yaklaşık 47 kişiydik. 9 kişi tezkere bekliyorduk. Dokuzumuzun da "kep altı" denilecek kadar saçımız vardı; ama inanın kesinlikle uzun değildi. Alay komutanı bölük komutanımıza "bu saçlar neden uzun deyince", bölük komutanımız durumu izah etti: "Komtanım, bunlar tezkereciler, 20 Şubat'ta gidişleri başlıyor ve 24 Şubat'ta kimse kalmıyor."
Alay komutanı dokuzumuzu da ayırdı ve burnumun dibine kadar gelip nerelisin dedi. "İstanbul" dediğimde gözlerimin içine bakarak bana "İstanbul piçi" diye hakaret etti. Bize çök komutu verdi. Yaklaşık iki buçuk ay önce beşinci metakarp olarak bilinen ayak parmağım kırıldığından ben tam çökemedim. Alay komutanı ayağıma basmaya başladı. Bölük komutanı durumumu anlattı; ama geç kalmıştı.
Bizi yere çökerttikten sonra yanında duran Sadık isimli astsubaya saçımızı kesmemizi emretti. Astsubay, saçımı kesmeye başladı; bir sağdan, bir soldan, bir önden, bir arkadan... Belki on ayrı noktadan kesti. Hepimizin kesimi bitince bize kalk komutu verildi, ardından miğfer giy.
Bir-iki dakika sonra yüzümde bir sıcaklık hissettim. Arkalarını döndüklerinde çaktırmadan elimle yüzümü yokladım. Kafamdan kan geliyomuş, yüzümdeki sıcaklığın sebebi buymuş. 21 Şubat'ta tezkeremi alacağım; ama 18 Şubat'ta kafam delik deşik. Çok kötüydüm, hem de çok...
Baktım ki kantine doğru hareket ediyorlar. Bizde devamlı şarjör doludur. Silahı elime alıp kurma kolunu çektim. Yemin ederim kendimden geçmişim ve gözlerimden sicim gibi yaş akıyor. Yanımda Ahmet Astsubayım vardı. Sakince bana "s. et, boşver, sakın bir delilik yapma" dedi. Vallahi elimden almaya çalışsaydı kendimi de yakacaktım başkalarını da... Sinirle ve hıçkırıkla silahın dipçiğini yere vurdum. Yemin ederim ki şu anlattıklarımın hepsi samimi...
Bikaç gün sonra tezkeremi aldım, geldim İstanbul'a. Rahmetli babam kafamdaki hafif kabuk tutmuş yaraları görünce çok üzüldü. Haftalarca şapka bere taktım. Ve o gün yemin ettim, bir daha nizamiyeden içeri girmeyeceğim diye. Hala askerlik şubesine gidip de tezkeremi almadım. Almayacağım!
Kim nasıl yorumlarsa yorumlasın... Sadece dua etsinler bana bunu reva görenlere! Neyse ya... Malum işte, askerlik!
İsimsiz, bize ulaşan eski asker