Hiçbir alakam yokken kendimi bulduğum Güneydoğu coğrafyası, ömrüm boyunca unutamayacağım izler bıraktı bende. 2009 kışında kısa dönem askerliğin verdiği rahatlık, görev yerimin Güneydoğu'nun göbeği Siirt olarak belirlenmesi sonucu yerini korku ve endişeye bıraktı.
Hayatım boyunca eline silah almayan ben, silahlarla haşır neşir olup, onlardan zevk alır hale geldim. Şu anda düşününce ne kadar mantıksız ve salakça kararlar aldığımı, geride bıraktıklarımı düşünmeden hayatımı tehlikeye attığımı çok daha iyi anlıyorum. Bir gün sevdiğim kadınla birlikte Boğaziçi Köprüsü'ne bakarken ertesi gün kendimi karakolumun penceresinden dağları izlerken buldum. Psikolojimin bozulması sonucu her geçen gün sinirli, agresif hareketler sergiledim. Sivilde üstesinden geldiğim sorunlar askerde her geçen gün daha da ızdırap verici haller almaya başladı.
Acemi eğitimi sonunda yer aldığım kısa dönem askerlerden ufak bir bölümünün dış karakol için dağıtımı yapılacaktı ve komutanlar üstünkörü bir karar vermek yerine kendi aramızda bunun kararını vermemizi istediler. Yaşça en ufak olduğum ve o an mantıklı kararlar veremediğim için gönüllü oldum ve dış karakola gönderildim. Göreve başladıktan 8 gece sonra şu an bile kabuslarıma giren geceyi yaşadım. Karakola taciz ateşi açıldı, gerekli koordinasyon sağlanamadığı için tüm mevziler ateşe başladı, daha sonraki konuşmalardan da anladığım kadarıyla kimse hedefi görerek ateş etmemişti, karanlığa serseri kurşunlar yağdırılmıştı. Daha önce belirlenen mevzimizde, yanımda havan topçusu olması gerekirken bixi ağır makineli tüfek kullanan bir arkadaş vardı. Attığı sayısız mermi sonrası sağ kulağımda belirli bir oranda işitme kaybı yaşadım, yaşıyorum.
Psikolojik olarak sıkıntılar yaşıyorum, herkes askerliğin beni yaşlandırdığını ve rahat, güleryüzlü, sıkıntı yaşamayan insanın yerine sinirli, öfkesini kontrol edemeyen, sıkıntılı ve takıntılı bir insanın geri geldiğini söylüyor. En çok sinirlendiğim nokta yeterli maddi durumum varken vatani görevimi yapmak istemiş olmam. Çoğu insan bu görevden kaçmak isterken, binbir türlü hileye başvurarak çözümü Avrupa'da bulurken benim bu ısrarımın nedeni ne idi diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Gerçekten Güneydoğu'da meçhul bir düşmana karşı mevzileri korumak bir vatani görev mi? Vatani hizmet adı altında rütbelilere hizmet etmek mi? Akşam olup karanlık çöktüğünde batıdaki yaşıtlarımızın eğlendiğini farz ederken, gencecik vatan evlatlarının 5 kat çamaşır altında nöbet mevzilerinde dakika saymaları mı? Neden başlangıçta bu bayrak nerede dalgalanırsa dalgalansın orası vatan toprağıdır gözümüzü kırpmadan gider görevimizi yaparız derken askerlik sonunda bu bayrağı buraya kim dikti diyerek lanet ediyoruz?
Sorgulanması gereken çok şey var...
İsimsiz, bize ulaşan eski asker