Sene 2001, 81/1 tertip olarak Amasya 12. Alay Çavuş Talimgahı’nda acemiliğimi yapıyordum.
Dağıtımımıza yakındı. Paşanın talimatıyla tugayın içinde paşanın zevki için müthiş bir yapay gölet hazırlanmış. Tüm alayı oraya götürdüler. Göleti görünce çok şaşırdım, şelale görüntüsü vermek için yurtdışından özel taş getirttiklerini öğrendim. Masraftan kaçınmamışlar, nasılsa para bol.
Göletin kenarına binlerce askeri dizdiler. Subayın birisi geldi ve yere eğilerek küçük bir taş parçası aldı. Sonra bizden o taşın boyundaki ve ondan daha büyük olan taşları elimizle toplayıp kenera biriktirmemizi, ayrıca ot ve dikenleri de çıplak ellerimizle temizlememizi istedi. Çünkü taşlar ve dikenler göletin kenarında yürürlerken ayaklarına batıyor ve rahatsız ediyormuş.
Daha sonra subayın biri geldi ve “birkaç asker botlarını çıkarsın, yerdeki boş peynir tenekelerini de alsın ve kurbağa yavrularını bu tenekelerle avlamak için göle girsin” dedi. Birkaç kişi göle girdi ve bu ana kuzuları milyonlarca kurbağa yavrusunu avlamaya başladı. Biz ellerimizle diken ve taşları ayırırken göletin çevresinde bulunan kamelyada subay eşleri içki alemi yapıyor ve keyif çığlıkları atıyorlardı.
Kendimi başka bir ülkenin esir kampında hissettim, çok aşağılık bir durumdu. O günden beri Doğu’daki insanların devletten neden nefret ettiğini anlayabiliyorum. Ömür boyu bunu unutmayacağım ve her zaman da anlatırım.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker