1986 ve 1988 yılları arası Kıbrıs 39. Piyade Tümen Komutanlığı'nda, Tümen Haber Merkezi'nde askerliğimi yapmaktaydım.
Haber merkezi giriş kapısında gündüz nöbeti tutmakta idim. Tümenimizin Kurmay Başkanı Kurmay Yarbay B.B. hızlı adımlarla haber merkezimizin girişine doğru geldi. G3 piyade tüfeğini çapraz vaziyette takmış nöbetimi tutuyordum. Sol elimin şarjör kısmına biraz yakın olduğunu tespit etmiş olmalı ki sol omuzumdaki onbaşı rütbesini sökerek, "sen çavuş olamazsın" dedi, enseme de bir patlattı ve içeri geçti. (Gerçi daha sonra çavuş rütbesini takmak nasip oldu. Yoksa, çavuş olmayana kız yok derlerdi ya, neyse) Doğru telefon santraline girdi ve içeride bir gürültü koptu.
Sonradan öğrendik ki acemi birliğinden yeni gelen Antalyalı garibim Adem kardeşimi fena halde dövmüştü. Adem, yüzü gözü morarmış halde birkaç gün görevinin başına dönemedi. Bunu yapan koskoca bir kurmay yarbaydı. Meğer başçavuşumuzun telefon görüşmesi yaptığı hattı Yarbay istemiş. Normalde Adem kardeşimin başçavuşumuzun telefonunu keserek yarbaya bağlaması lazım (Bunun kriterleri var mı bilemiyorum. Örneğin başçavuşumuz görevi ile ilgili önemli bir konuyu görüşüyor olabilir). Adem kardeşimiz de "komutanım, o hatla şu anda Tahir Başçavuşumuz görüşüyor" demiş.
Vay, bunu diyen sen misin! Sonuç yukarıda anlatıldığı şekilde... Okumuş, yarbay olmuş, babacan, yol gösterici olması, askerlik vazifesini sevdirmesi gereken bu zat bir eri kendisine muhatap alıyor ve herhangi bir uyarıda bulunmadan fena halde dövüyor. Ya Adem bünyesi zayıf biri olsaydı? Beyin travması geçirseydi? Eğitim zaiyatı mı denilecekti?
Şimdi buna benzer olayların (fazlası ile var) müsebbibi komutanların varlığı ve uygulamaları askerlik kurumuna zarar vermiyor mu? Bu milletin evlatlarını askerlikten soğutmaya sebep olmuyor mu? Askeri sistemin ve askerlerimize komuta eden zevatın yetiştirilme tarzlarının ivedi olarak gözden geçirilmesi lazım.
Cemalettin Coşkun, bize ulaşan eski asker