Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Niye Şehit Olmadın?

Hatırlayın: Ekim 2007’de Hakkâri Dağlıca’dan kaçırılan 8 askerle ilgili, Mehmet Ali Şahin, Doğu Perinçek gibi isimler “keşke tabutları gelseydi”, dönmelerine sevinemedik” türünden açıklamalar yapmıştı. Gene de Cumhurbaşkanı ve hükümetin sessiz sedasız yürüttüğü diplomasi trafiği sonrasında askerler, iki hafta içinde ülkeye döndüler.

Ne var ki 1995’te yaşanan benzer olayda, askerler bu kadar şanslı değildi. PKK tarafından kaçırılan 9 asker, 18 aya yakın tutsak kaldı. Dönemin yetkilileri kaçırma olayını görmezden geldi, askerleri kurtarmak için girişimde bulunan çıkmadı. Aileler uzun süre çocuklarının yaşadığından bile haberdar değildi. Ta bir gazetecinin PKK kamplarında devletin bulamadığı askerleri bulmasına kadar.

Aileler, çocuklarını kurtarmaları için siyasi partilerin kapılarını aşındırdı uzun süre. Herkes bu kurtarma çabalarına mesafeli yaklaştı. Ümitlerini yitirmek üzereydi ki aileler, Van Milletvekili Fethullah Erbaş’ın “Orada bırakacak değiliz.” demesiyle umutlar yeniden yeşerdi.  Örgütün Kuzey Irak’taki kamplarına kadar katır sırtında gidildi. Fethullah Erbaş, Akın Birdal, İhsan Arslan’dan oluşan heyetin temasları sonrasında askerler serbest bırakıldı.

18 ay PKK kamplarında kalıp bir askerlik daha yaptılar, ülkeye döndüklerinde sevinçle karşılanmayı bekliyorlardı. Ama umduklarını bulamadılar. “Niye şehit olmadın, Niçin PKK’ya esir oldun?” soruları uzayıp gitti.
Gazi ünvanı almayı bekleyen askerler, hem devletin hem de çevrenin tepkisiyle karşılaştı. Hainlikle suçlananlar oldu. Bu dokuz askerin birçoğuna iş verilmedi. Kimi psikolojik tedavi gördü, kimi ise içine kapandı. Türkiye’ye dönen askerler, aradan geçen yıllara rağmen hayata hâlâ dönemediler.

İstanbul Sultanbeyli’de yaşayan Gülsüm Kavaklıoğlu kaçırılan erlerden oğlu Tuncay’ın Türkiye’ye döndükten sonra psikolojisinin bozulduğunu söylüyor: “18 ay orada kaldı, bize hiçbir şey anlatmadı. Ateş düştüğü yeri yaktı. Millet, devlet beni küçümsedi. Kendi isteği ile gitti denildi. Başta büyükler söyledi.” Oğlunu evlendirip asker ocağına gönderen Gülsüm Hanım, dokuz aylıkken babasız kalmış. Bu yüzden, “Torunum bana benzemesin diye dağa çıktım, oğlumu almak için.” diye konuşuyor.

O dönemde kimsenin kendilerine sahip çıkmadığından, kimsenin bilgi vermediğinden yakınıyor. Anne Kavaklıoğlu. Oğlunun yaralı olarak PKK’nın elinden kurtulup geldiğini, hâlâ da çalışamadığını anlatıyor: “Bir iş yaptığı yok. Dört tane torunum var. Biz bakıyoruz torunlarımıza. Kendi evimizde oturuyor. İkisi benim yanımda duruyor. Oğlum bugüne kadar hiç anlatmadı yaşadıklarını. Morali bozulmasın diye biz de hiç sormadık.”

Kaçırılan askerlerden Ramazan Çelik, devletin kendilerine duyarsız davrandığını, onları umursamadığını iddia ediyor: “Yetkililer, ne olacak beş asker PKK’nın elinde kalsın, demiş olabilir. Biz ümitsizliğe kapılıyorduk. Askerliğimin bitmesine on iki gün vardı. Yakalandığım gün ise yaşayan bir ölü oldum. Döndüğümüzde devlet, durumun nedir, ne yapıyorsun, psikolojin nedir diye sormalıydı. Ama sormadı.”

Tüm bunlara rağmen Ramazan Çelik’in yakınları bu olayın izlerinin kalmaması için çok dikkat etmiş. Kaçırma olayından hiç söz açılmamış, açılırsa da hemen başka konuya geçilmiş.

PKK’nın kaçırdığı askerlerden biri de İbrahim Yaylalı idi. Öldü sanılıyordu ailesince, komutanı ise ‘firari’ diye işlemişti siciline. PKK’nın baskısı üzerine doldurulan bir kasette Türkiye’yi kötülüyordu. Bu korkudan dolayı önce dönmek istemedi ülkeye, arkadaşlarının ikna etmesiyle kabul etti. Diyarbakır Cezaevi’nin yolu göründüğünde sıkıntılı günler başlıyordu. “İki ay cezaevine attılar. Çok dövdüler orada.” diyor anne Yaylalı. Güvenlik güçlerinin gözünde şüphelidir o artık, bir bakıma PKK işbirlikçisidir. O nedenle başvurduğu her iş kapısından geri çevrilir. “Oğlumu çalıştırmıyorlar. Ona anarşistlerin elinde kaldı, bunu çalıştırmayın diyorlar. Çocuğum bunlardan dolayı çalışamıyor. Nereye işe gitse, polisler bildiriyor. Bir işe giremiyor. Takip ediyorlar sürekli. Kız vermiyorlar. Çok çektik. Hükümet bir iş verse iyi olur. Yarın biz ölünce ne yapar?” diyor Ünver Hanım.

Ne arkadaşlarını belirleyebildiğini ne de çalışabildiğini söyleyen İbrahim Yaylalı ise polisin ilgili biriminin sürekli kendisini takip ettiğini ifade ediyor: “Bu adam şöyledir, bu adam böyledir diyorlar. Olanca olumsuzluğu yaşıyorum. Eve polis baskınları oluyor.”

PKK’nın elinden askerleri kurtaran Eski Van Milletvekili Fethullah Erbaş, “Annelerin gözyaşına dayanamadım.” diyor. Erbaş, asıl döndükten sonra sahiplenilecek bu çocuklara hiç kimsenin el atmadığından şikayetçi.

İbrahim Doğan'ın haberi, Aksiyon, 12 Kasım 2007

Zİyaretçİ Sayısı