Bu sitenin çıkış noktası umut. Bu ülkeye barış gelecekse herkesin ama herkesin emek vermesi gerektiğine inanıyoruz. Farklı seslere kulak vermenin, paylaşmanın ve konuşmanın vicdanları dirilteceğini umuyoruz. Yaşadıklarımızı paylaştıkça beylik ezberler yerini gerçek insanların yaşadığı gerçek sorunların tartışılmasına bırakacak.

Asker olarak doğulmuyor, bizlere nasıl asker olunduğunu anlatmanızı bekliyoruz.


*Facebook'ta "Askerler Anlatıyor" sayfasına üye olabilirsiniz: Tıklayın

Uykudan Önce Milli Şuur

1994 yılında Sivas'ta askerliğimi yaptım.

Askerlik yapanlar bilir, gece eğitimleri olurdu. Gece eğitimi biter, biz mehmetçikler yatağa girip uyumayı hayal ederken o dönemde Kurtuluş Savaşı'nı anlatan diziyi izlememiz için istikamet yemekhane emri verilirdi. Biz de "pürdikkat" diziyi izler ve "milli şuurumuzu arttırırdık". Mecburi olarak izlediğimiz dizi de saat 00.00'a yakın biterdi. Nöbete gidecek arkadaşlar da kulede veya siperde gayet dinç ve uyanık olarak nöbetlerini tutarlardı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Hırsızlıklara Göz Yumduk

Ben askerliğimi 1998’de Yalova’da yaptım. Denizciydim.

Burada ayrıntılara dalıp da kimseyi boğmak istemem. Askere gitmek için bir yıl öncesinden can atıyordum. Çok hevesliydim. İnşallah 1. devre çıkar hemen giderim, diyordum. Öyle de oldu. Gittim.

Acemi birliğinde haksız yere yenilen dayakları, tokatları, ciğeri beş para etmez, sivilde olsa iki koyunu bile güdemeyecek türde insanların hakaretlerini gördüm. Usta birliğine gidince ise askerde torpil olmaz diyenlere inat, torpilin Allah’ının askeriyede olduğunu gördüm. Babası zengin olanların nasıl bir anda komutan postası, komutan şoförü olduklarına şahit oldum. Bu milletin evlatlarının nasıl sömürüldüğünü, askeriyede nasıl bir ağalık düzeninin işlediğini gördüm. Sırf rütbeli diye bazı adamların hırsızlıklarına göz yumduk.

Üç astsubay vardı. Birisi askerin erzağını, etini satardı kasaba kilo kilo. Bütün ev ihtiyacını evci iznine gönderdiği askerden temin ederdi. Satın aldığı evin tüm boya, sıva, badana, tamirat işlerini bize yaptırdı.

Bir diğeri askeriyenin ne kadar malzemesi aleti edevatı, boyası benzini varsa atar arabasına evine taşırdı. Yatakları, battaniyeleri, hatta nevresimleri bile. Bazen düşünürdük, evde pansiyon mu işletiyor diye.

Tören Süresince Dayak Eziyeti

Bu olay, Van 6. Hudut Alay Komutanlığı'na bağlı Başkale Taburu’nda 10 Kasım 2009 tarihinde yapılan Atatürk'ün ölümünü anma töreni esnasında gerçekleşti.

Fiziksel sağlık problemleri bulunan ve daha önceden komutanın yok yere gıcık kapmış olduğu bir uzun dönem arkadaşımız, alanın ortasında tören esnasında bütün tabur askerlerinin gözü önünde komutandan ve komutana yardım (!) etmeye zorlananlar tarafından yok yere feci bir dayak yemiştir.

Saat tam 9 gibi başlayan dayak işkencesi, saygı duruşu esnasında da acı dolu inlemeler eşliğinde devam etmiş ve İstiklal Marşı bitiminde sona ermiştir. Bu hesapla toplam en az 9 dakika sürdüğünü tahmin ettiğim dayak eziyeti esnasında, tabur askerlerinin tamamı sessiz bir şekilde önce saygı duruşunda bulunmuş, İstiklal Marşı söylemiş, sonra da dağılmıştır. O dönem Başkale taburunda askerlik yapmakta olan, başta 329. Kısa Dönemler olmak üzere kime sorsanız size bu kanlı olayı detaylıca anlatabilecektir.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Konuşmasın Diye İki Gün Uyuttular

Şanlıurfa'da 20. Zırhlı Tugay'da 2. Tabur 4. Bölük 86/1 tertip olarak askerlik görevimi yaptım.

Bölüğün girişindeki yazı tahtasının altında K. Atatürk yazısı vardı. Bir asker, ama yanlışlıkla ama bilerek, k harfinin orta kısmında kısmi bir silinmeye neden olmuş. Teğmen T.Ö. bunun üzerine bütün bölüğü içtimaya çıkarttı. Tugayda 11 ile 16 saatleri arası sıcaklık 55 dereceye kadar çıktığı için eğitim yasaktı. Herkes ya gazinoda uyuyor ya da sıcaktan bir ağacın gölgesine bayılmış gibi yatıyordu. Teğmen bütün bölüğü içtima alanına toplayıp yüzümüzü yakan kızgın kere kızgın asfaltta yarım saatten fazla süründürdükten sonra olayı kimin yaptığını sorma lütfunda bulundu. Kıyamet de ondan sonra koptu zaten. Yaklaşık 15-20 asker can havliyle teğmenin üstüne yürümeye kalktılar. Üzerimizde yalnızca fanila olduğundan kollarımız sıcakta sürünmekten soyulmuştu. Sonrası mı? Her zamanki gibi yaptıkları yanlarına kar kaldı tabii ki.

Bunun dışında bir de usta askerlerden çektiğimiz vardı. Usta askerler isyan halindeydi, çok gergindiler. Sivil eşya deposunu, eşyalarımızı, yataklarımız her tarafı darmadağın etmişlerdi. Kimde ne bulurlarsa herkesin gözü önünde sopayla kırıyorlardı. Acemiler olarak ruh halimizi anlatmama gerek yok sanırım.

3. olay ise benim için en üzücüsüydü.

Sol Pe..venkler Sol!

Yıl 1998, Marmaris Aksaz. B

Bir başçavuş bizi uygun adım yürütüyor. Adımlarımızın nizami olması için de bas bas şöyle bağırıyor: "Sol pe..venkler sol! Sol eşekoğlueşekler sol!"

Babamı düşündükçe ağlayasım gelmişti.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Rükuda Tekme

1998 yazı, Denizli 11. Piyade Tugayı, günlerden cumartesi, Ramazan ayı, ikindi namaz vakti, sıhhiye bölüğü koğuşu...

Emir komuta nöbetçi çavuşlarda. Koğuşta 5-6 kişiyiz ve herkes oruçlu. Ben de nöbetçi çavuşum! Koğuş nöbetçisini kapıya diktim, gelene gidene dikkat etsin diye. Yatağa uzanmıştım, dalmışım. Konyalı Resul arkadaşım ikindi namazını eda etmekteydi tam karşımda. Resul tam rükuya eğilince nöbetçi amir Levazım Üsteğmen E. arkadan bir tekme atıyor, Resul az kalsın yangın kapısından aşağı uçuyormuş... O gürültüyle aklım başımdan gitti, bomba patladı sandım! Küfürün bini bir para.

Bu olaydan sonra subaylardan iğrenir oldum. Yan bölüğe tayini çıkan tank yüzbaşı teyzemin oğlunun bile yüzünü göresim gelmedi.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ramazan Eziyeti

Yıl 2001. Karamürselbey Deniz Eğitim Komutanlığı'nda 123. dönem yedeksubay öğrencileri olarak Ramazan ayını pek iyi geçirdiğimizi söyleyemem.

Ama şunu da belirteyim bizim yaşadığımız olaylar heryerde yaşanmamış. Askerliğini diğer birliklerde yapan arkadaşlar "Ramazan ayında biz gayet rahattık" diyebilirler. Benim söylediğim de zaten benim askerlik yaptığım yer ile ilgili. Sahur çıkmazdı. Sabah oruçlu olduğumuz halde zorla kahvaltı salonuna gider kahvaltı masasına otururduk. Gelen kahvaltılıklar çöpe giderdi. Öğlen yemek masasına zorla oturur arkadaşları seyrederdik. Bizim yemekler yine masaya gelir sonra yine çöpe giderdi. Akşam ezanı erken okunurdu. Orucumuzu bisküvi ya da tostla açar 2 saat sonra akşam yemeği yerdik. Şu an nasıl bilemiyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Özel Hastanelerde Nöbet Tuttum

Ben askerliğimi tabip asteğmen olarak İstanbul'da yaptım. İstanbul'u ilk defa görüyordum.

Teslim olur olmaz üsteğmen beni yanına çağırdı. Odasına girdiğimde koltuğunda oturmuş, sigarası elinde, her iki ayağını masanın üzerine üst üste atmıştı. İlk önce askerliği ne kadar sürede bitireceğimi sordu. Ben de normal sürede bitireceğimi söyledim. Üsteğmen bağırarak "zannetme ki zamanında bitireceksin" dedi. Neye uğradığımı şaşırdım kaldım.

Sara nöbeti geçiren bir asker vardı. Nöbet geçirdiğinde garibim yere yığılır hareketsiz kalırdı. Üsteğmen de sara nöbeti anında yere yığılmış olan askere tekme tokat girişirdi. Kendisi de benim gibi tabipti üstelik. Bize dönüp "gördün mü, bunun ilacı işte bu" derdi. Garibim uyandığında her tarafı perişan halde olurdu.

İyi ki Cihanda Sulh İstemişiz

Ben askerliğimi 237. kısa dönem olarak Amasya'da yaptım.

Askerliğimizin bitmesine az bir zaman kalmıştı ve kısa dönemlere alay sancağı nöbeti verilmişti. Malumunuz, sancak nöbetini alay komutanının kapısında ufak bir kürsü üzerinde kımıldamadan ve mermisiz olarak tutuyoruz.

Bu nöbetler sırasında albayımızın kutsal olan askerlik görevini saplarından tane tane ayrılmış üzümler, ince ince kıyılmış kavunlar ve de viskisiyle yerine getirdiğine şahit oldum. Bu durum bana "iyi ki de cihanda sulh istemişiz" dedirtti.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Kimse Görmedi, Kimse Konuşmadı

Askerliğimi İzmit'te, şimdiki adı ile EDOK olan Askeri Ceza ve Tutukevi'nde 86/3 olarak 2007 senesinde yapmıştım. Orada askeri savcılıkta görevli idim.

Bir gece 3-5 nöbetine kalkmıştım. Tam uyanamadığım için kapıya çıkıp biraz serin havada otururken az ileride kantin nöbeti tutulan (mermisiz silahla tutulurdu oradaki nöbet) yerden bir silah sesi geldi. Ne olduğunu anlamamıştım. Nöbetçi onbaşı sesi duyunca hemen oraya koştu. Geldiğinde bir askerin kendisini vurduğunu söyledi.

Şok olmuştum. Kendisini vuran askeri tanıyordum. Boru trampet bölüğünden, annesi babası ayrılmış, ailevi durumu pek iyi olmayan bir askerdi. Askerin durumu malum. Bölük başçavuşu çok kötü birisiydi. Sanırım bir gün önce bölüğün önünde çocuğun anasına avradına sövmüş, bayağı hırpalamış çocuğu. Bunu daha önceleri de tekrarlamış. Askerin rencide olması hiç umrunda değil.

Baba Komutanlar

Son 10 yıl içinde (tarih vermek istemiyorum) Mamak Muhabere'de askerlik yaptım.

Muhabere Eğitim Alayı'nda bazı astsubaylar gece vardiyalarında askerlerle rakı içiyorlardı, internetten kızlarla kameralı sohbetler yapıp striptiz seyrediyorlardı. Zamanla ipin ucu kaçtı ve bazı askerlerde kafa yapıcı hap yakalandı, bazıları da esrar içerken yakalandı. Askerleri disipline sokma görevi de yine lakaytlığa alıştıran aynı komutanlara düştü!

"Rahat bıraktık diye b.kunu çıkarmayın!" diyerek kızdıklarını hatırlıyorum.

Adana'dan boğma rakı getirsin diye bir askere uydurma görevle kafa izni verdiler; birkaç gün ailesini görmeye gitti, dönüşte de boğma rakı getirdi. Rakıyı içeriye resmi araçla soktular, gece komutanla askerler birlikte içtiler.

Rakı içen askerler böyle komutanları "baba adam", "kafa adam" gibi ifadelerle anıp, çok seviyorlardı.

Her kurumda olduğu gibi askeriyede de iyi ve kötü örnekler var. Bence askeriyede iyiler çoğunlukta, ama kötülük daha çok göze batıyor. Zira; yıkmak kolay, yapmak zor.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Hanımefendinin Göz Zevki

Ben askerliğimi kısa dönem olarak Ağrı'da 12. Mekanize Piyade Tugayı bünyesinde yaptım.

Kısa dönem bölüğümüzde 60 arkadaştık. İçimizde genetikte doktora yapmış Türkiye'deki ilk sekiz kişiden birisi olan abimiz de vardı, askerliğin bitmesine yakın Kanada'daki bir firmadan uçak bileti gönderilen ve 10.000 Dolar gibi bir maaşla çalışmaya başlayacak olan mimar arkadaşlar da... Onların dışında birçok öğretmen, mühendis vs.

Birgün eğitim alanında iken bizim kısa dönem bölüğünü topladılar. Nizamiyeye yakın bir yere uygun adım gittik. Bir tarafı küçük bir dere olan alanda otlar aşağı yukarı diz boyu idi ve sararmıştı. Tek kol aralığı hizaya geldik, başımızdaki üsteğmen: "Arkadaşlar tugay komutanının sayın eşi hanımefendi buraya dere kenarına pikniğe gelecek. Onun için tek sıra olarak istikamet tel örgü, otlar yolunacak!"

Önce bizimle dalga mı geçiyor diye baktık, ama adam ciddi. Derken başımızda tank tabur komutanı belirdi. Ve biz o sararmış, arasında dikenlerin de olduğu otları yaklaşık 45 dakika boyunca yolduk. Arkamızı döndük, iki tane asker ellerinde çayır biçme makineleri bekliyorlar. Ellerimiz yara bere içinde, terden tozlar yüzümüze yapışmış vaziyette iken onlar başladılar bizim ellerimizle yolduğumuz yeri biçmeye. 60 kişinin eliyle yaklaşık 45 dakikada yolduğu alanı 5-10 dakika dolmadan çok daha düzgün biçtiler.

Başımızdaki üsteğmene dedim: "Madem iki tane çayır biçme makinesi vardı da bize neden işkence eder gibi ellerimizle ot yoldurdunuz?"

Oruçlu İken Bayılanın...

Askerliğimi 2009 yılında kısa dönem olarak yaptım. Ama inanın kısa dönem bile insana bir ömür kadar uzun gelebiliyor askerde. Orada bir köpek kadar bile değeriniz yok.

İlk birliğe katıldığımız gün kamuflajlarımızı ve botlarımızı verdiler ve bizi içtima alanına götürdüler. Daha sonra ortalık yerde "soyunun" dediler. Üzerimizde iç çamaşırlarımız vardı. Ama yine de onur kırıcı bir davranıştı. Daha sonra herkes saç traşı olacak dediler. Ben birliğe katılmadan önce 3 numara traş olmuştum. Benim gibi birçok arkadaş vardı. "Olmaz" dediler. Neymiş efendim, 1 numara olacakmış.

Düşünün 360 kişi sıraya girmiş traş oluyor. Sadece 2 traş makinesi var. Traş bitiyor, duş almak istiyoruz ama sıcak su yok. Mecbur soğuk su ile başımızı yıkıyoruz.

Akşamüstü yemek saati geliyor. Yemekhaneye gidiyoruz. Masalar toz içinde. 2 tane konserve kutusu veriyorlar. Birinde bozulmuş et var, diğerinde fasülye. Mecburen yiyoruz, çünkü acıkmışız.

Niye Şikayet Ettin?

Askerliğimi 2007 yılında İzmir Menemen Topçu Birliği'nde kısa dönem olarak yaptım.

Yazıcı olan asker, nöbetçi subayın yerine sahte imza atarak yeni gelen bir arkadaşın nöbet saatini değiştirmiş. Akşam güya yeni askerle konuşacaklar. Ama o saatte nöbet tutmaya razı gelmeyen askeri 5-6 kişi tekme tokat dövdüler. Çok efendi birisiydi. Biz kısa dönemler ayırdık.

Dayak yiyen arkadaş askerlik şubesine şikayet etmiş. Olay bölük komutanına kadar gitmiş. Bütün kısa dönemler şahit olduk. Hatta bizim Fevzi Yüzbaşı "bu kadar şahite gerek yok" diye bazılarımızı kabul etmedi. Biz zannettik ki dayak atanlar ceza alacak. Nerdee...

Askerden döndüm. Arkadaşıma "mahkeme olayı ne oldu" diye sordum. Beni şahit olarak yazmamışlardı. O haltı yiyenlere hiç bir şey olmamış. Sadece dayak yiyen arkadaş ceza almış. Niye şikayet etmişmiş...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ben Güzel Şeyleri Paylaşacaktım

Ben askerliğimi Sivas'ta yaptım, cezaevinde. 1994'te terhis oldum.

Ben bu sitede anlatılan gibi şeyler yaşamadım. O dönemde orada görev yapan hem astsubay hem subay olan komutanlarımızın hiç bir özel isteğiyle karşılaşmadım. Tabii ki ortamın cezaevi olması da ayrı bir etki.

Kötü olaylara maruz kalan arkadaşlar için de üzülüyorum. Keşkeler hiçbir şeyi geri getirmez; ama keşke onlar da bizim yaptığımız askerlik gibi askerlik yapabilselerdi. Umarım bundan sonra kötü şeyler yaşanmaz.

Ben güzel şeyleri paylaşacaktım; ama uygun olmayacak. Yazanlara baktım hep kötülüklere maruz kalanlar... Onun için iyi şeyleri paylaşmaktan vazgeçtim. Ben ordumuzu seviyorum ve layık olduğu sevgiyi bulacağına da canı gönülden inanıyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Arkadaşım Dayaktan Öldü Sandım

Ben usta birliğini Ağrı/Patnos ilçe Jandarma Bölük Komutanlığı'nda 1968/4 olarak yaptım.

Kıdemlı üstçavuş M.Y. tam bir psikopattı. Gaziantep'ten ceza alıp gelmiş. Yazıcı komutanlığını sevmiyordu, karakol komutanlığı istemiş sabıkalı olduğu için vermemişler. Adam tam çıldırmış, yazıcıların ağzını burnunu kırıyor, ana avrat küfür ediyor.

Bana en çok koyan bir olayı nakletmek istiyorum: Devrem Çanakkaleli bir arkadaş vardı, minyon tipli biri. Kulakları az işitiyordu. Bunu komutan da biliyordu. Birgün köylerin birinden ruhsatsız bir mavzer tüfek yazıhaneye geldi. Arkadaş evrakları kaydediyor, kendini işini vermiş. Silah da onun çalıştığı masanın altında duruyordu. Komutan birden arkadaşın ismini söyledi, çağırdı. Arkadaş da hem işine dalmış olduğundan hem de kulağının az işitiyor oluşundan ne istendiğini tam anlamadı, komutanın silahı kendisine vermesini istediğini zannetti. Silahı alıp esas duruşta "emret komutanım" dedi. Komutan çıldırdı: "Ben senden silahı mı istedim anasının a.ına koyduğum, al o silahı ananın a.ına sok" gibi çok ağır küfürler etmeye başladı.

Arkadaş geri geri gelerek kapının iç tarafına silahı bıraktı. Komutan koltuğundan kalktı, kapının ağzında duran arkadaşa başladı tekme tokat vurmaya. Arkadaş hem esas duruşunu bozmuyor; ama komutan vurdukça da geri geri gidiyordu.

Serada Kutsal Görev

307. kısa dönem, Kara Kuvvetleri Merkez Komutanlığı-Ankara.

Nereden başlasam bilemiyorum. O kadar bozuk, o kadar yanlış ki gördüklerimiz, neyi yazsam karar veremedim.

2005 Aralık ayında askerdim. Peyzaj mimarı olarak kara kuvvetleri serasında kutsal görevimi yapıyordum. Bakıldığında her şey çok güzel: Yemekler şahane, kafeteryası ayrı, pide salonu ayrı, pastane vs. ne ararsan var. Hatta aktif olarak kullanılan mescid bile var, Cuma namazı kılınabiliyor. (Gerçi evrağı görmedim ama namaz kılanların fişlendiğini ve tabur komutanına kadar, belki de alay komutanına kadar evrağın gittiğini yazıcılardan duydum.)

Ankara malum, çok soğuk. Görev yerim olan sera ise herdaim 22 derece. Sadece seraya gidip gelirken üşüyorum. Eee, sorun ne o zaman? Sorun gördüğümde inanamadığım "bu kadar da olmaz, bu milletin parası böyle har vurulup savrulmaz" dediğim israflar.

Seranın bütçesi ne kadardı bilmiyorum; ama herhalde yarısı israftır. Bozulan zirai ilaçlar, gereksiz bir sürü çiçek israfı, o serayı 22 derecede tutmak için harcanan enerji (3 tane salon bitkisi için 400-500 m2 alanda 24 saat kalorifer yanardı)... Adliyenin yanındaki naylon seralarda kalorifer tesisatı yoktu, orada da elekrikli soba yakardık ve orası da en aşağı 250-300 m2 idi. Bu arada dışarısı gece -18 dereceye düşüyordu. Serayı 22'de tutmak için ne kadar enerji harcandığını siz hesap edin. Şöyle söyleyeyim: Seradaki bitkileri atıp ısıtmaktan vazgeçseler, aynı parayla o bitkilerin 30 katını alırlar.

İskambil Başında Denetim

2005'te Kars 14. Mekanize Piyade Tugayı, Hafız Hakkı Paşa Kışlası'nda yaptığım askerlik sırasında bir albay denetlemeye gelmişti.

Tüm subay astsubaylar düzmece belgeler ile harcanan petrolleri fazla fazla yazdılar. Ne mi oldu? Bir baktım ki o albay, bir yüzbaşı ve iki başçavuş beraber kağıt oynuyorlar. Nasıl denetleme ama!

O kadar çok hırsız var ki orduda denetlenmedikleri için har vurup harman savuruyorlar. Allah bunların elinden memleketimizi korusun; çalmayan, dini görüşü, mezhebi ne olursa olsun namuslu subay ve astsubayların sayısını arttırsın.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Lan!

Bölüğe "lan götveren Mehmetçikler" diye hitap edildiği gün eyvah eyvah demiştim.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Keşke Dedem Paşa Olsaydı

KKTC'deki bir üniversitede öğretim üyesi olarak çalışıyordum.

Girne'de askeri bir plaja gitmiştik, bütün insanların bir tarafta toplandığını diğer tarafta ise çok güzel gölgeliklerin boş durduğunu ve içinde sadece bir genç bayanla bir adamın kaldığını görünce şaşırdım. Birazdan bayan bizim yanımıza gelince şaşkınlığım daha da arttı. Bizim öğrencimiz olan bu bayana neden sadece onların bu özel gölgeliklerden yararlandığını sorunca "dedem general" dedi. Ben de "olabilir, size ne?" deyince "aaa hocam siz bilmiyor musunuz, bana da general muamelesi yapmak zorundalar" dedi.

Bizim öğrenci bize lahmacun ve soğuk kola ısmarlamıştı. Çevresinde askerler pervane gibi dönüyordu, çok güzel bir lahmacun yemiştik. Daha sonra kendi ısmarladığımız lahmacunlar hem hamur gibiydi hem de içerisinde deve dişi büyüklüğünde soğanlar vardı. İnsanın keşke dedem paşa olsaydı diyesi geliyor...

İsimsiz, bize ulaşan öğretim üyesi

Asker Ocağından Anama Mektup

70/2 tertip olarak acemi birliğimi Sivas Havantepe'de yaptım. Çavuş eğitimi aldım. Akşam olduğunda subay ve astsubaylar evlerine gider bizlerse, piskopat çavuş ve onbaşıların insafına bırakılırdık. Her ne kadar geceleri nöbetçi subay olsa da, olan bitenden yaşananlardan bihaberdiler. Geceleri alkol alırlar palaskalarla bölüğü sıra dayağına çekerlerdi. Gün olur yemekhanede özellikle Sami isminde arkadaşımızın üzerinde uçan tekme çalışmalarında bulunurlar, egolarını tatmin ederlerdi. O dönemde yazmış olduğum şiiri sizlere gönderiyorum.

Asker Ocağından Anama Mektup

Akşam olunca bu koğuşta, kalemler konuşur anne.
Konyalı Hayri babasına,
Ispartali Ali yavuklusuna mektuplar dizer anne.
Toprağım Hasan 7-9 kule nöbetinde.
Balıkesirli Hakan sanırsın ki memleketinde.
Üç gecedir aynı rüyayı görüyorum.
Kendimi tanıyamaz oldum, bu elbiseler içinde.
İnan gözlerimden akan yaş değil anne.
Malatyalı Hüseyin'in öksürüğü ilerledi.
Sami'nin yediği dayak boyunu geçti.
Hikmet yorganın altında ağlıyor anne,
sevdiğim kız geldi aklıma gene.
İnan, inan gözlerimden akan yaş değil anne.
Aç kaldım açlığı, uykusuz kaldım uykusuzluğu,
Çaresizliği, kimsesizliği, unutulmuşluğu
İnan, inan burda tattım anne.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Erkekliğin İspatı

Sene 1986, yer Sivas, 940 Mühimmat Depoları Komutanlığı.

Yarbay hepimizi topladı, sonra kurt köpeğini meydana getirtti. Bizlere "ulan a. koyduğumun i.leri, hepinizi toplasam bu köpek etmezsiniz" diye gürledi. Herkes bağırdı: "Evet komutanım, etmeyiz komutanım!"

Bir müddet sonra bu celalli yarbayımızın evine eşya taşırken karısının ona hitabı bütün öfkemi giderdi: "İktidarsız sapık", diye bağırıyordu. "Senin erkekliğin anca eşeklere yeter!"

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Tuvalet Fırçasıyla Beni Yıkadılar

Burada anlatacağım şeyler tamamen gerçektir. Ben askerliğimi 2002-2003 yıllarında 1982/3 tertip olarak Muş/Malazgirt 108. Topçu Alayı'nda yaptım.

Orada sanki asker ocağinda değil esir kampında gibiydim. Alaya ilk vardığımda beni mesleğim elektronik teknisyenliği olduğu için telsiz kademeye verdiler. Bu alayda tertipçilik, diğer bir deyişle devrecilik olayı olduğu için en son gelen tertip uşak sınıfında oluyordu. Yemek, mıntıka temizliği, koğuş temizliği, her türlü pis işi bu son gelen tertip yapıyordu. Normal bir askerlik yapmaya başlamak için için en az 6 ay bunları yapmak zorundaydınız. Ben de bunların hepsini yaptım.

Komutanlar özellikle subay-astsubaylar arasında bir rekabet yaşanıyordu. Bir keresinde içtima alınacaktı. Sabah tüm arkadaşlarım gibi ben de içtimaya çıktım. Normalde telsiz kademede bulunduğum için kademe komutanımız olan astsubay içtimaya katılmamamı istemişti. Ben de öyle yaptım; fakat içtima alan komutan ağza alınmayacak küfürler etti. Neredeyse dayak yiyecektim.

İçtimadan sonra telsiz kademeye gittim. Komutan beni bekliyordu ve girer girmez neden içtimaya girdin diye elinde kalın bir odunla bana saldırdı. Bacağımda 20 cm uzunluğunda morluk oluşmuştu. Çaresiz dayağımı yedim ve oturdum. Ama bu daha başlangıçtı.

Ezan Okunmasın

1976-77 yılında İzmir Narlıdere İstikam Taburu'nda askerliğini yaptım.

Tabura Ege Ordu Komutanı olarak gelen Kenan Evren Paşa, tugayımızdaki mescide yakın olan karargahından "ezan okunmasın" diye haber göndermiştir.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Eğitimli Askerden Nasıl Faydalanılır

Ben askerliğimi 2010 yılında dövizli olarak Burdur'da yaptım.

Bu günlerdeki haberleri okuyunca iyice sinirleniyorum. Genelkurmay, "orduda yetişmiş, eğitimli kişilerden yeterince yararlanamıyoruz, onları daha uzun süre askerde tutmak istiyoruz" demiş. Ya siz değil misiniz, benim doktoralı bilgisayar mühendisi arkadaşımı komutan çocukları için açılan internet kafenin başına koyan? Siz değil misiniz benim yüksek lisanslı inşaat mühendisi arkadaşıma çukur kazdıran? Siz değil misiniz, doktor olan arkadaşıma komutanın köpeğini verip her gün dolaştırtan? Bu insanlara daha uzun süre ihtiyacınız var elbette.

Askerlik hayatımın en sıkıntılı, kötü ve eziyet ile geçen dönemi idi. Bazı arkadaşlar topu topu 3 hafta, ne olacak allah aşkına diyebilirler. Fakat o üç hafta içinde insanlığımı kaybettim, resmen hayvan gibi hissettirildim. Bir de biz yabancı ülkelerden çok kısa süreli geldiğimiz için söylenene göre daha iyi, müsamahalı davranıldı. 6 ay ve daha uzun süre askerlik yapan kardeşlerimin çektiklerini düşünemiyorum bile.

Çocukluk yıllarından beri askerlere, askeri teçhizat ve araçlara hep ilgi duyar, TSK ile gurur duyup, askerleri severdim. Yurt dışındaki işlerime ara verip 30'lu yaşlarımın başında askerliğimi yapmak için teslim oldum. Yanlış anlaşılmasın, vatan borcum diye düşünmedim hiç bir zaman. Mecburi olarak, angarya olarak yapmamız zorunlu olan bir iş diye geldim.

Keçi Bekçisi

Siirt'in ilçe birliklerinden birinde, karakol komutanının deyişiyle "en kritik nokta" olan nizamiyede, sıfırlama atışı bile yapılmamış G3'le nöbet tutan Mehmetçik'in görevlerinden biri de komutanların alem yapacağı akşamlar öncesinde içki sofrasını süslemek üzere kesilecek olan kuzu ya da keçiye gözü gibi bakmaktı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Mollalar İran'a

Yer Balıkesir Ordu Donatım Komutanlığı, 255. dönem yedeksubay öğretmenim.

Her eğitim molasında subaylar bizi başına topluyor; tamamen ahlaksızca, edep dışı fıkra ve hikayeleri, askerlerin sivilde yaşadıkları en müstehcen ilişkileri anlattırıp kahkahalarla gülüyorlar. Dinlemek istemeyen bizlerle de "mollalar İran'a" diyerek dalga geçiyorlardı.

Anlatılan şeyleri burda zikretmek kesinlikle mümkün değil. Bu mudur askerler tarafından eğitilmek?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ödenek Düşmesin Diye Motorini Denize Döktük

Ben Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda 7 yıl uzman erbaşlık yaptım. Görevimden yıldırma sebebiyle kendi isteğimle ayrıldım.

2004 yılında yanlış hatırlamıyorsam Kasım ya da Aralık ayı idi; yani yıl sonuydu. Motorin gemisinde çalışıyordum. İki tane astsubay vatandaşın cebinden çıkan vergilerle alınan 14 ton motorin fazla çıktı diye seyir esnasında motorini denize boşalttırdılar.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Erler de Farklı Değil

Askerlik sadece ere-erbaşa değil, unutmayın. Rütbeliler de asker. Yıl 1994, İzmir.

Levazım depolarında çalışan erler askerlerimizin gıdası olan toz şekeri, bakliyatı satıyorlardı, ben yakaladım.

İsimsiz, bize ulaşan subay

Uykusuzluk

Ben askerliğimi 75/4 Van Özalp Balçıklı ve Aksipi karakolları'nda yaptım. Bu site haberini bir internet sitesinde gördüm. Gördüğüme sevinsem mi üzülsem mi bilmiyorum. Yazan arkadaşlar hepsi doğru söylemişler. Benzer olayları ben de çok yaşadım.

Akşama kadar kerpiç dök, sabaha kadar nöbet tut... Saat 12'den sonra asker uyuyordu; çünkü dayanamıyordu ve PKK'ya yem oluyordu. 75/4'lerin görev yaptığı o zamanlar 7 asker şehit olmuş 1 asker de kaçırılmıştı. Kaçırılan yanlış hatırlamıyorsam Tokatlı idi. [Kayserili Bilal Çalışkan, Editörler]

Rütbelilerin işine gelirse sınırdan kaçakçılığa izin veriyorlardı, işlerine gelmezse ara sıra koyun falan yakalayıp askerin gazını alıyorlardı. "Bakın işte biz böyle yakalarız" gibi. Rütbeli askerler de oralarda ağa-babalar gibi geçinip gidiyorlardı.

Bir arkadaş yine çağırsalar gitmem demiş, ben de gitmem. Bu yazılan anılar yaşanılan olayların binde biridir inanıyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Siviller Komutana Laf Atmış

Ben askerliğimi 2000 yılında Bartın Kurucaşile'de jandarma olarak yaptım.

Bir gece saat 02:00 civarı apar topar görev var diye kaldırdılar. Aramızdan 5-6 askeri aldılar, "göreve gidiyoruz" dediler. Görevin ne olduğunu söylemediler. Meğer karakol komutanı gazinoda (sivil olarak) içerken 2 adam buna laf atmış. Vay sen misin oranın padişahına laf atan! Yaklaşık 2 saat bu adamları aradık (Görevimiz kutsal ya; ne de olsa vatan görevi...), bulduk ve karakola götürdük. Askerler bir güzel dövdü.

Gene saat gecenin 2'si 3'ü. Alarım zili çaldı; herkes donlarıyla içtimaya çıktı. Biz bir olay var zannetmiştik, gerçekten olay çok büyükmüş. Bizim bölük komutanını uyku tutmamış, canı sıkılmış. Birkaç asker seçip domuz avına götürdü zevkine. Tabii bu da devriye diye yazıldı. Çalışkan komutan gece yarısı uykusunu bölüp göreve gidiyor!

Komutanın kendi özel arabasına görevlerde harcayacağımız benzinleri doldurduğunu, taşıdığımız kömürleri, evlerini boyadığımız komutanları, bizi kapıcı olarak kullanmalarını söylemiyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Kışlık Odunlar Evlere Taşındı

Yaklaşık 12 yıl önce Hatay-Yayladağı sınır taburunda askerlik yaparken (daha doğrusu uşaklık) tabur komutanının 2 tane köpeği vardı. Birisi kurt diğeri çoban köpeği idi.

Her şeylerine çok özen gösteriliyordu. Köpeklerin yemeği bitince asker bize verilen yemekten vermiş. Tabur komutanı da bunu öğrenince içtimanın tam ortasına aşçıyı çıkarıp "siz kimsiniz de benim köpeklerime asker yemeği veriyorsunuz" diye avazı çıktığı kadar bağırıp hakaret etti.

Dahası da var. Sınır karakolunda yazın kendi ellerimle bir baltayla hiç abartmadan söylüyorum bir tıra dolacak kadar kışlık odun kestim. Kimse kışın karakolda üşümesin diye. Ama
odunluğu dolu gören uzmanlar, tabur komutanları, bölük komutanları, o taburun bütün rütbelileri çuvallarla odun hazırlatıp askeriyenin araçlarıyla evlerine götürdüler.

Bizler mi? Biz de kışın yaş odunları havluyla kurutup iki saat uğraşarak yakmaya çalıştık. Hem nöbetten dönenler hem de pusudan dönenler komutanlarımızı hep derin bir içtenlikle yad ettik.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Komutanın Çocuğunun Emir Eriydim

329. kısa dönem olarak Gelibolu'da askerlik yaptım. 1 aylık acemi birliğinden sonra sosyal tesislerde durumu iyi olmayan öğrencilere ders anlatmak için görevlendirildim.

Mehmetçik Dershanesi açılmıştı ve 19 tane öğretmen orada görevlendirilmiştik. Görünüşte durumu iyi olmayan öğrenciler içindi; ama üst düzey subay çocuklarına özel ders verirdik. Orduevi müdürünün çocuğuna özel ders veriyordum. Çocuğun keyfine göre ders anlatıyordum. Yani çocuğun emir eri gibiydim.

Yarbay T. B. nin çocuğu babasının resmi arabasıyla Mehmetçik Dershanesi'ne geliyordu. Yanında da şoförü ve başka bir asker olurdu. Anlayacağınız 1 asker arabayla getiriyor, 1 asker ona hangi hocanın hangi saatte ders anlatacağını belirtiyordu, öğretmeni de (ben) ders anlatıyordu.

Babaya Göre Muamele

Yer İstanbul. Yarbayın habercisinin askerliğinin bitmesine 3 günü var.

Çocuğun babası karakol amiri; yani polis. Bu çocuk pazartesi terhis olup gidecek. Yarbayın habercisi ya; cumadan evci izni alıyor, pazar geliyor ve bitiyor askerliği...

Babası amir olmayan başka bir çocuk var. Onun da ailesi Bursa'dan gelmiş, kapıda bekliyorlar. Aynı yarbay onaylamıyor evci iznini. Çocuk da bölük komutanına gidiyor, ailem bekliyor kapıda diye. Biri yüzbaşı diğeri başçavuş iki kişi çocuğu öyle dövdüler ki aklınız almaz... Çocuk çıkamadı, ailesi Bursa'ya döndü.

İşte size TSK personel adaleti. Babanız süper bir mertebede değilse boşverin.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Tuvalet Nöbeti

Ben askerliğimi Van Çaldıran Umuttepe'de yaptım. Sene 2005'ti.

Birgün tuvaletler tıkanmıştı. Bölük komutanı çok sinirlenmişti. Sabaha doğru açtılar. Bir çorap tıkamıştı tuvaletleri. Bunun üzerine bize bok nöbeti tutma cezası verilmişti. Herkes gece birer saat tuvaletlerin önünde duracaktı. Giren kişi kontrol edilip, çıktığına dair imza alınacaktı. Bu böyle bir hafta devam etti.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Aç-Aç Nedir

Ben askerliğimi Sivas 178.piyade alayında kısa dönem olarak yaptım.

Alayda yaşanan rezaletleri tek tek sıralamayacağım; çünkü çok fazla. Ama birisi var ki insanı iğrendiriyor: Aç-Aç rezaleti!

Alaydaki askerlerin eğlenmeleri için yaptırılan bir hadise bu. Sinema salonunda çıplak kadınların sahneye çıkması, organlarını açması için askerlerin "aç-aç" diye bağırması ve kadınların da organını açması ile sonlandırılan bir eğlence anlayışı.

İlginç olan tarafı askerlere bu eğlencenin bilet karşılığında izlettirilmesi; satılmayan biletlerin paralarının çavuşlardan tahsil edilmesi ve bu satışların özellikle kısa dönemlere yaptırılması.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Paşanın Amerika'da Okuyan Kızı Evleniyor

1999 Kara Kuvvetleri Komutanı komutanı A.A'in kızı için yapılan düğün 17 Ağustos Marmara depreminin 1 ay sonrasındaydı. Çadır kentleri sel bastığı saatlerde Ankara Etimesgut'daki tümende bir kuş sütü eksikti.

Paşanın kızı Amerika'da okurken Yalovalı bir ailenin oğlu ile evlenme kararı alır. Düğünde damadın annesi özel bir bira içermiş, o biradan düğün gününe kadar bulunması gerekir. Ankara'da 15 araç bu birayı aramaya çıkar. Kıbrıs ve İstanbul 1. Ordu'ya da haber verilir; buralarda da aranır. Bulunursa ilk askeri kargo uçağıyla Ankara'ya gönderilmesi istenir. Nihayet Ankara'nın en lüks otelinde aranan bira bulunur. Mavi şişeli biradan 6 adet temin edilir.

Cemil İpekçi ekibi ile gelip geline gelinlik yapar. Düğün açık havadadır. Çadır kentleri sel altında bırakan yağmur bulutları Ankara semalarına yaklaşır ve düğün başladıktan sonra yağmur da başlar. Düşen yağmur sebebiyle envai çeşit yiyeceği yemek erlere nasip olur. Marmara'da, deprem bölgesinde halk perişan, bir de sel basmış; Ankara'da halkın vergileriyle masrafları karşılanan bir paşa düğünü, ben de orada görevliydim.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Cinsellik Hariç Her Konuda Karılık Yaptım

Usta birliğim 2002 Yılı'nda , Güneydoğu'da idi.

Uzun zaman şanslı olduğumu düşündüğüm, sonradan bu göreve gönüllü olarak seçildiğime bin pişman olduğum bir pozisyonda 3 ay boyunca görev almıştım. Hala hatırladıkça kanımın beynime hücum ettiği, unutmak istediğim, "bir an önce alt devrem gelsin de kurtulayım" dediğim bir görevdi.

Görevim, bekar olan, yeni mezun, dinlenme odasında yatıp kalkan bölük uzman çavuşuna cinsellik hariç her konuda karılık yapmaktı: yemek getir, boş götür, odayı temizle, yatağını topla, botlarını boya, boş bira şişelerini temizle, sabah filan saatte kaldır gibi kahredici hizmetler.

Daha fazlasını hatırlamak ve yazmak istemiyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Köpek Hastalanınca Özel Veteriner

86/2 tertip olarak Kıbrıs'ta askerlik yaptım.

Tümgeneralin şoförlüğünü yapan uzman çavuş rahatsızlanınca yine komutanın mutfak işlerine yardım eden arkadaşımız komutanın evini arayıp hanımefendi aracılığı ile komutana askerin rahatsızlığını iletti. Komutanın verdiği cevap: "Ne yaparsa yapsın".

İlerleyen günlerde komutanın köpeğinin kulağına ot kaçmış; durum yine hanımefendi aracılığı ile komutana iletildi. Bir de ne görelim: Mesai saatinde komutanın makam aracı bizim kaldığımız gecekondu bozması koğuşun önüne yanaştı. Şok olduk. Acaba Kıbrıs'ta savaş mı çıktı diye. Çıkmadıysa komutanın makam aracı ile ne işi var bizim koğuşun önünde.

Hemen indi araçtan. Yanında veteriner asteğmen. İti aldılar, bizim koğuşta kulağına bakarken köpeğin biraz canı yanınca komutan "bırak" dedi, bastı fırçayı asteğmene. Hemen iti vip minibüse attığımız gibi direk Girne'ye (rahat 40 km) gittik, özel veterinere.

Sadece bu rahatsızlıktan dolayı makam aracı ile veterinere 3-4 defa köpek özel olarak götürüldü. Bu olaydan sonra paşamızın gözündeki kıymetimizi fazlasıyla anladık.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Torpillileri Görmedik

Askerliğimi 309 kısa dönem olarak Tekirdağ'da yaptım.

3 kilometrelik asfalt bir yolun üzerinden paletlerindeki çamurlarla birlikte tanklar geçmiş... Ellerimize verdiler birer süpürge o üç kilometrelik yolun her santimetresini bir güzel süpürttüler. 40 tane asker yolu süpürmemiz daha sonrada itfaiye arabasıyla yıkamamız iki gün sürdü.

Bu arada bazı torpilli arkadaşlar vardı, biz süpürgelerle yolu süpürürken onlar da oturup bizi izliyorlardı... Sonra o arkadaşların kimisi revirde evinden getirdiği dizüstü bilgisayarı ve iki adet cep telefonuyla birlikte göreve başladılar. Biz de eğitime tabi ki...

Zaten birkaç ay sonra da bir daha gören olmadı onları. Artık strese bağlı depresyon geçirdiler de hava değişimine falan mı gittiler orasını hala bilen yok.

Her şey tabii ki "vatan" için!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ben Şerefli Türk Ordusunun Şerefsiz Bir Astsubayıyım

Başlıkta da belirttiğim gibi ordumuz çok şereflidir. Beni 13 yaşında; arkadaşlarım henüz oyuncak arabalarla oynarken, silahla tanıştıracak kadar. Nasıl bir psikopatlıktır bu, ne biçim bir işkencedir? Askeri öğrencilik hayatım boyunca arkadaşlarımla beraber defalarca dayak yedik, küfür işittik, işkence gördük, egoist duyguların kurbanı olduk. Okul depolarında levyelerle dayaklar yedik, hakaretlerle ranzalarımızdan kaldırıldık, uçan tekmelerle yataklarımıza düştük. Vurdukları yerlerin acısını hissetmiyorduk, bir iki güne geçiyordu çünkü morlukları; fakat arkadaşlarımıza karşı utancımızdan yerle yeksan olan kalbimizin acıları hala taze.

Haftalarca sivil hayatın kokusunu alamadan yaşadık. Hani her çocuk hata yapardı? En saçma konular yüzünden ("ulu" komutanlarımızca ve iç hizmetçe suç sayılanlar yüzünden) hapisle tanıştık, itilerek kakılarak sıralara sokulduk. Zorla "spor" yaptık, (adına spor deniliyor; ama ya kendisi...) karda kışta o güçsüz bedenlerimizle çıplak kalarak, karlar altında koştuk, dikenler arasında sürünerek ilerledik. Sebebini bilmediğimiz şeylerden ötürü Balıkesir’in kavurucu yaz gününde saatlerce hiç kıpırdamadan ayakta bekledik. Sabahları erkenden uyandık, içerisinde sinekler olan tek tabaktan 12 kişi bir masada "reçel" yemeye zorlandık. Yemeği yemedik, dayak yedik, dayağa doyduk; sağ olsun komutanlarım! (Aç bırakmazlar geleceğin komutanlarını!)

Peki ya kamp günleri?

Kan İşedim, Yalan Dediler

Askerliğimi Ankara'nın en fiyakalı birliğinde, devletin en tepesindeki büyüğümüzün evinin yanında alay karagah bölüğünde teknik eleman olarak yaptım. Alay komutanım da büyükçe bir anıtı yapılmasını haketmiş bir komutandı.

Subay gazinosunun teknik donanımını bitirmiştik. Biraz yüksekçe bir merdivenden atladım, dünyam karardı. Belimde korkunç bir ağrı. Bu ağrıyı sivilde böbreğimde taşın hareket ettiği zamanlardan tanıyordum; ama bu seferkinin şiddeti tarif edilemezdi. Bizden sorumlu başçavuş "ne oldu, bembeyaz oldun, hemen revire git" dedi. Yürüyerek gittim revire, içeri girip sandalyeye oturduğumda kendimden geçmişim.

Revir personeli de subayları dahil bizim bölüğün personeliydi. Dahiliye asteğmeni "neyin var lan senin" dedi. "Galiba böbreklerim ağrıyor " dedim, sıkıntımın hikayesini anlattım. Aynı yerde diş hekimi asteğmen de bulunuyordu. Pantolonumun önünde kan gördü. Devresi dahiliyeciye "ya bari basit bir idrar tahlili yapsaydın" dedi.

Ben idrar vermek isteyince idrar yerine mübalağasız bir kiloya yakın olduğunu tahmin ettiğim kan pıhtısı düştü kaba. Kap dediğim minicik, o yüzden müdahale odasının zemini kocaman kan pıhtısıyla kaplandı.

Bu durumu gören diş hekimi tertibim asteğmen çıldırdı, "bu çocuğu hemen GATA'ya gönder" dedi. Dahiliyeci ise " yok bir şeyi, uyduruyor; yalan söyler bu asker milleti" diye yanıt verdi.

"Okumazsak Bize Böyle Ot Yoldururlar"

Askerliğimi 305. kısa dönem olarak Doğu'nun çok ama çok soğuk bir ilçesinde askerlik şubesi çavuşu olarak yaptım.

Üniversiteyi kazandığımda öğretmen olacağım için değil yedek subay olarak askerliğimi yapma ihtimalim olduğu için sevinmiştim. Fakat nasip değilmiş, o çok özendiğim üniformayı giyemedim. Hayallerimi gerçekleştiremedim. Her neyse, sözü fazla uzatmak istemem. Başıma gelenler:

1- Acemi eğitimi esnasında askeri eğitimden ziyade bol bol ot yolduk. Bağlı olduğumuz tabur karargahı ve çevresinde bir tane bile ot bırakmadık. Çok başarılıydık kısacası. Bu işte bize nezaret eden astsubay çavuş 20 yaşındaydı ve bizim yaş ortalamamız 25-30 arasındaydı. Gelmişimizi geçmişimizi bol bol hatırladı bu astsubay.

Bir gün yine mutat olduğu üzere ot yoluyoruz. Tel örgülerin gerisinde iki çocuk bizi seyrediyor ve şu bomba yorumu yapıyorlar: "Oğlum bak biz okumazsak ha böyle bize ot yoldirirler". Gülsek mi ağlasak mı şaşırdık. Zira hepimiz üniversite mezunu 50 kişi idik.

Memleket İzni İçin Ayarlanan Otobüsler

2000-2001 yılları arasında Hatay'ın Dörtyol ilçesi 488. Ulaştırma Taburu'nda 277. kısa dönem olarak askerlik görevimi tamamladım.

Askere babam beni araba ile götürüp teslim etti. 1 ay sonra 10 günlük iznimi alıp memleketime gitmek istediğimde otobüsleri taburun ayarlayacağını, dışarıdan bilet almamamız gerektiğini söylediler. Biz de emre uyduk. Yaklaşık bin kadar asker için otobüsler getirildi. Tabur komutanı Binbaşı A.B.S. otobüslerin önüne kurulan masada, izne giden askerlerin tamamından bilet falan vermeden para aldı ve otobüslere bindirdi. Tabii biz bir anlam veremedik.

Ancak izin dönüşü tekrar otogardan Dörtyol'a gitmek istediğimde anladım ki o gün benim binbaşıya verdiğim ücret normal taşıma ücretinin tam üç katıymış. Meğer komutanın bizden para toplamasının nedeni firmalarla anlaşıp geriye kalanını cebine atmakmış.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askere Gitmemek İçin Parmağını Kestirdi

1983-1985 yıllarında 63/3 tertip olarak Diyarbakır/Silvan eski Jandarma Alay Komutanlığı'nda er olarak askerliğimi yaptım. (Orası şimdi komando tugayı sanırım)

Zorunlu askerliğin sonucu olarak şahit olduğum acı bir olayı paylaşmak istiyorum. Alay acemi birliğiydi. Ben mesleğim nedeniyle alayda kalmıştım. Acemi biriliği olduğundan her 3 ayda bir yüzlerce genç gelir geçerdi alaydan. Sanırım askerliğimin ortalarıydı. Bütün alay yeni gelen bir acemi eri konuşuyordu. Söz konusu erin tetik çeken parmağı tam yarıdan kesilmiş. Söylentiye göre er askerlik yapmamak için kendisi bir cerraha para ödeyerek kestirmiş parmağını. O er 11. Bölük Komutanlığı emrine verilmişti. Yani bölüğümüzün hemen yanı başındaki bölüğe.

Her sabah 11. Bölük spor yaparken teğmen o eri öne çıkarır ve askerlere dönerek: “Buraya bakın ulann, herkes beni dinlesin. İşte bu anasını avradını s.tiğimin o. çocuğu var ya, askerlik yapmamak için işaret parmağını yarıdan kesmiştir. Bakın, bu parmağa bakın. (Erin parmağını havaya kaldırır gösterirdi). Ama kurumumuz o kadar enayi değil.

Gönderin Gitsin Bu Çocuğu

Ben 77/3 tertip Edirne'de yaptım askerliğimi.

Size yeminle 5 ay kadar, elimde ekmekçilerin sepeti, içinde 20 tane günlük poğaça, onları satmaya dolaştım. Yazık günah ya devletin benim için ettiği masrafa.

Usta birliğimde 7. ayımda orduevinden bir arkadaş geldi. Arkadaşın bizim oraya gönderilme sebebi ise pek mühim: Hanımefendinin (paşa karısının) lahmacununu istediğinden biraz daha sıcak getirmiş.

Hanımefendinin söylediği şu sözü arkadaş sürekli tekrar ederdi: "Gönderin gitsin bu çocuğu, görmek istemiyorum bir daha."

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Eskiden Kemalisttim

Ankara'da 291. kısa dönem jandarma er olarak vatani görevimi tamamladım.

Karargah bölüğünde yazıcı olarak bulunuyordum. Şube sorumlusu komutan nöbetçi olduğu gecelerde uzun ve kısa dönem er farkı gözetmeden kimseyi uyutmaz ve çalışmamızı isterdi. Sabaha karşı bizi sosyal tesislerden poğaça almak için yollardı. Fırıncı askerler garibim o kadar yorgun oluyorlardı ki uyandırmak için onlarca dakika durmadan kapıyı tekmelememiz gerekiyordu.

Levazım albay her hafta cuma günü akşam istihkaktan kendisine çuval içinde yeşillik, bakliyat vb. ayarlatıp ofisinin önüne yığdırırdı. Bir insan nasıl olurda onca askerin gözü önünde buna cesaret edebilir aklım hala almıyor. O kadar kanıksanıyor ki herşey insanlığını da unutuyorsun...

Tuvalete gidemeyecek kadar hasta olmuştum ve bir hafta boyunca yataktan kalkamadım. Arkadaşlarım sağolsun bana yiyecek getirip beni tuvalete götürüyorlardı. İki gün boyunca halüsinasyonlarla yaşadım.

Çoraplarını Çiğnettirdi

istanbul Merkez Komutanlığı'nda yaptım askerliğimi. 1999-2001 arasında.

Bir bölük komutanımız vardı, T.A. isminde. Kışlaca ondan nefret ederdik. Elbette o da bizden nefret ederdi. Aramızdaki fark onun nefretini bize göstermesiydi. Mesela bir sabah içtimasında bir arkadaşın giydiği botun içinde siyahlaşmış beyaz çorabı çıkarttırıp arkadaşın ağzına sokturması ve çiğnettirmesini hatırlıyorum. Sebebi beyaz çorap giymesiydi arkadaşın.

Ben firavunu hep kitaplardan okurdum o zamana kadar. Ama o zaman gerçek hayatta da gördüm. Firavunlar hala var bu ülkede. Üstelik bir kısmı da "peygamber ocağı" diye nitelenen bir kurumun içinde... Allah sonumuzu hayırlı kılar inşallah...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Herkes Keyfime Uyansın

Van'da 2008'de askerim. Gece yatağımda uyuyorum, çavuş geldi kaldırdı.

"Ne oldu çavuş?" "Başçavuş seni çağırıyor, mezuranı da al gel". Terziyim, koştum terzihaneye, indim aldım mezurayı, gittim kapıyı çaldım, tekmil verdim: "Emredin komutanım!" "Yaklaş oğlum", dedi. Yaklaştım. Pazusunu şişirdi, "ölç bakalım" dedi. Ölçtüm. Yanılmıyorsam 38 idi. Pişkin pişkin "geçen sene 45'ti; sen git aşçıyı kaldır, bana bir meyve tabağı yapsın" dedi.

Kimin istihkakından? Tabii ki askerin.

Bu yazdıklarım yaşadığım olayların sadece 20'de 1'i desem yalan olmaz. Bunun gibi çok olay gördüm, yaşadım.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

1 yıl önce Şemdinli’de

Ben askerliğimi 1 yıl önce Şemdinli’ye bağlı, şimdiye kadar onlarca kez basılmış bir karakolda, hatta bu karakola bağlı bir üs bölgesinde yaptım. Yaptım demem de yanlış belki, yaptırıldım. Çünkü çektiğim rezalete askerlik diyemeyeceğim. Acemi birliğim Yenifoça idi. Yenifoça'da diğer arkadaşların bahsettiği gibi alaydan alınan askerlere eşya taşıtma, fayans dizdirme, ev boyatma gibi işler yaptırılıyordu. Çok şaşırmama rağmen zaman içinde bana bile normal gelmeye başladı bu rezalet.

Neyse daha sonrasında bahsettiğim karakola ait üs bölgesine vardım. 1,5 yıl yıkanmamış battaniyelerde tam 11 ay, günde 12 saat nöbet tutarak yattım. Kışın soğuğunda üstüme yapışan bitlerden kurtulmak için ortalama 30 dakika bit ayıklıyordum. 30-40 askerin kaldığı yerde, yakınında su olmasına rağmen tek bir musluk çekilmemişti ve günlerce, belki bazen aylarca banyo yapmadan bit-pislik içinde el yıkayamadan yaşadık.

Koca kış geçti bir kere pekmez yüzü görmedik. Daha sonra öğrendik ki bizim istihkakımız olan pekmezler, günü geçtiği için köylüye dağıtılmış. (24 teneke 20 kg.) Yönetmeliklerde olmamasına rağmen günde kesintisiz 12 saat nöbet tuttuk. Üstelik birkaç gün ya da hafta değil, dile kolay 11 ay. Sizce bir asker aralıksız 12 saat gözetleme yapar mı? Tabii biz eşek olduğumuz için tuttuk bu nöbeti.

Uzman çavuşlar ve astsubaylar ellerinde laptop, turkcell vin ile geçirdiler günlerini.

İhalelerde Dönen Dolaplar

Yıl 2002. Kars'a uzun dönem vatani görevi yerine getirmek için geldim. Ailemden ilk defa uzaklaşmıştım. Ticareti ve bilgisayar kullanmasını bildiğimden ilkokul mezunu olmama rağmen tugay karargah levazım şube yazıcısı seçildim. Ben, binbaşı ve başçavuştuk. Şubede işimiz toptan gıda, malzeme, kömür vs. almaktı. İlk zamanlar azar azar alıyorduk. Ben de yavaş yavaş işi öğreniyordum.

Örneğin 500 kg meyve lazım. İhaleye çıkarır, çarşıya çıkar, ihale kağıtlarını toplar, en ucuzundan alırdık. Yıl sonu yaklaşıyor, çalışma odaları hararetleniyordu. Herkeste bir koşuşturmaca, bir an önce birşeyler alalım, sene sonu geliyor diye. Çünkü tugay komutanı odamıza gelir ve bağırırdı “niye az alıyorsunuz” diye. "Şundan 5000 paket, bundan 10.000 kg alın" derdi, para harcayın gibisinden. Yeter ki alın. Ve bunlar çok ünlü markalardı ve nedense o markaları hiçbir zaman yemekhanede görmezdik.

Askerlikte tecrübelenmiştim. Baktım ki ne oyunlar oynanıyor...

İlaçtan Önce İddaa Gelir

Benim komutanım hastalanan askerin reçetesini üç gün, beş gün bekletirdi. Gerekçesi: “Tek bir kişi için ilaç alınmaya gidilmez".

Ama kendisi İddaa denilen bir oyun oynardı, sadece o kuponu yatırmak için bir askeri hiç üşenmeden ve bunu gayet mantıklı bularak gönderirdi. Hasta askerin ilacını alamazsa hastalığının daha da ilerleyecek olması onun için önemli değildi. Her yerin hakimi oydu sanki.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

2,5 Günde 28 Saat Nöbet

Ben askerliğimi 2009 Ağustos-2010 Ocak arasında Foça’da denizci olarak yaptım.

Deniz Kuvvetleri komutanımız gelecekti hastane açmak için. Ancak gelmeden önce biz de tatbikat niyetine önemli bir yeri koruyacağız. Komutanımız "önce 12 saat ayakta silahlı olacaksınız" dedi. Ben uygun bir dille “komutanım 12 saat fazla değil mi” dedim. O zaman bir konuşalım, dedi. Bir saat sonra bizi topladı. Sanırım 12 saat ayakta nöbet tutmanın çok zor olacağını, 1 saat sonra anlamışlardı! “Biz düşündük ve sizin için 12 saat fazla. 6 saat 4’er grup olarak vardiyalı bir şekilde nöbet tutacaksınız” dedi ve sabah 6’da bizim nöbet başladı.

Nöbet 12’de bitiyor ve akşam 6’dan gece 12’ye kadar devam ediyordu. Tabii ayakların ve omuzların tutmamaya başlıyor. Resmi olarak günde 8 saati geçmemeleri lazım, ama orası halkın en güvendiği kurum! Orada haksızlık olmaz ya... Neyse, tam bu şekilde 2,5 gün geçti. Ve inanın, artık gece gündüzü seçemiyorsun. Bir de değişimlerde hep sorun oluyordu, o 6 saat 7’ye yükseliyordu. Nihayet deniz kuvvetleri komutanımız açılışı yapıp gitmişti ve bizim de kutsal nöbetimiz bitmişti. 2,5 günde yaklaşık 28 saat nöbet tuttum, ayakta ve tüfekli. Bir de çok işlek bir bina gözünü kırpmıyorsun.

Kıymet Sıralaması

Askerliğimi 2001 yılında Adana Hava Savunma Topçu Taburu'nda kısa dönem er olarak yaptım. Orada yaşadığım pekçok olumsuz durum oldu. İnşallah bu gibi sitelerde yazılanlardan bazı dersler alınır.

Askerlik hayatımın ilk günlerinde komutanlardan bazıları üniversite mezunu 40-50 kişiye hitaben: "Sizin hiçbir kıymetiniz yok, buradaki çakıl taşları, G3 pimi bile sizden çok daha kıymetli. Asker dediğin nedir ki? Biri ölse de yerine zaten yenisi gelir. Ama G3 pimi kıymetlidir, önemlidir" diyorlardı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Yeni Asfaltlanmış Yolda Süründük

1984 yılı sonu. Kütahya Hava Er Eğitim Tugayı...

K. Yüzbaşı arkamızdan köpeğini koşturur ve ısırılma korkusu ile daha hızlı koşacağımızı düşünürdü. Koşamayanın üzerine köpeğini saldırtır, sonra ne kadar karate, tekvando tekniği varsa üzerimizde uygulardı.

Bir gece, gündüz yediği dayağın etkisi ile sinir krizi geçiren siyah kuşak karateci ve İstanbul’da karate salonu olan bir arkadaş pencereden kendini atmaya kalkmıştı. Son anda kurtarmıştık. Çocuk sıksa un eder hepsini, ama maalesef sözde komutanlar için "esas duruşta" adam dövmek bir meziyetti adeta.

Bir keresinde yeni asfalt dökülmüş yolda yatırıp süründürmüştü ve sonra gidip elbiselerimizden ziftleri çıkartmaya çalışmıştık ama nafile idi. 20 yaşında ana kuzuları çekti işte bunları...

Usta birliğinde rahat ederiz dedik, ama Bandırma 6. Ana Jet Üssü'nde de maalesef vardı böyle insanlar.

Analar Asker Doğurur, Tank Doğuramaz

Ben 1993 yılında terörün en yoğun yaşandığı zaman askerliğimi Siirt'te yaptım. Zaman zaman sıcak çatışmalara katıldık. Bir tanesinde açılan taciz ateşine karşılık verdik. Bunun sonucunda hiçbir terörist yakalayamadığımız için tugay komutanımızın yapmış olduğu konuşmayı paylaşmak istedim.

Çok fazla mermi harcadığımızı düşünen komutan, çoook yüksek bir sesle: “Sizin gibi asker olmaz olsun. O kadar mermi atmışsınız, bir tane kelle alamamışsınız. Analar asker doğurur. Ama mermi, tank, top, tüfek, doğuramaz. Siz olmasanız olur. Ama o teçhizat olmazsa olmaz”.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Komutanların Partisinde

Askerliğimi İzmir Narlıdere İstihkam Okulu'nda kısa dönem er olarak yaptım.

Bir akşam askeriyede bulunan kır gazinosunda yüksek rütbeli bir komutan parti vereceği için, bir hafta önceden kır gazinosunu temizlemeye başladık. Kilit taşları arasındaki otları dahi temizledik. Nihayetinde parti zamanı geldi. Kır gazinosundan erlerin kaldığı yatakhane uzaktan göründüğü için er yatakhanesine giriş çıkışlar (komutan erleri görmesin diye) parti süresince yasaklanmıştı.

Bana ve birkaç arkadaşıma ise komutanların partisinde servis yapma görevi verilmişti. Tabii parti başlamadan birkaç saat önce kır gazinosunda hazırlığa başladık. Bu hazırlık boyunca öğle yemeğimiz arada kaynamıştı. Partide bir üsteğmen gitar çalıyor, içki eşliğinde paşa ve subaylar bizim servis ettiğimiz mangaldan etleri yiyorlardı. 2 saat boyunca mangal kokuları ile beraber aç karnına komutanlarımızın içki masalarına meze ve mangalda et servis ettik. Ancak en vahimi “oğlum siz de açsınızdır, bir ara da siz yiyin” diyen tek bir komutan çıkmaması, bir de üstüne bir üsteğmen hanımının fino cinsi köpeğine tavuk etlerini (kemiklerini değil) tüm tüm vermesi idi.

Parti bitti, tüm içki masalarını temizledik. Sonrasında ise akşam yemeğimizle karnımızı doyurabildik. Mercimek çorbası ile...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Esas Duruşunu Göster

Ben askerliğimi Kıbrıs 4. Piyade Tabur Komutanlığı'nda yazıcı olarak yaptım.

Birgün bölük astsubayı bana yakılması için bir evrak verdi. Ben talimata uygun olarak alt devre yazıcıya yakmasını söyledim. Fakat bizim alt devre evrağı alıp tekrar bölük astsubayının masasına koyunca olan oldu. Öncelikle destekli tokat manyağı oldum. Yaklaşık 7 tane kadar, abartmıyorum. Hatta arkamdaki dolap kırıldı, içine girdim. Sonra başımı tutup diz atmak isteyince karşı koydum. Komutan aynen bana şöyle söyledi: “Annanen mi var karşında, esas duruşunu göster”.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Komutanını Vuran Çavuş

Bir çatışma esnasında ağır yaralanan asker için helikopter istenmiş, fakat komutan helikopteri göndermemiş. Yani komutan önemsememiş ve asker şehit olmuş. Bu komutan normal zamanlarda eşinin bakımı için helikopteri Ankara’ya kadar tahsis eden ince düşünceli bir komutan.

Olayın sonucunda ise şehit olan askerin arkadaşı bu durumu hazmedemeyip komutanı bacağından vurmuş ve komutanı bu durumdan şikayetçi olmamış. Uzman çavuş da psikolojik baskılara dayanamayıp ordudan istifa etmiş.

Erden Kıymetli, bize ulaşan eski asker

Ciğerlerimize Sinen Küller

1974/4 dönem Tokat Gaziosmanpaşa Kışlası'nda acemi eğitimimi tamamladım.

Birgün sabah 07:00'de bizi kamyonlara doldurdular on-on beş kişi, Tokat askeri lojmanına götürdüler. Kalorifer dairesinde biriken kömür küllerini önce kovalarla bahçeye, sonra da oradan kamyonlara yüklettiler. Gece yarısına kadar bu işlem sürdü. Onlarca kamyon kül taşıttılar. Ciğerlerimize sinen külleri öksüre öksüre dışarı atmamız birkaç gün sürmüştü.

O rezilliği, o pisliği, üzerimize sinen külleri ve en beteri subay, astsubay eş ve çocuklarının kül taşıyan biz askerlere bakışını hiç unutmayacağım. Askerlik vatan hizmeti midir? Bırakın Allah aşkına...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Devletin Aradığı Özelliklerdeydim

1986-87 yıllarında asteğmen olarak askerliğimi yaptım.

Boş zamanlarda okurum diye Ankara'da kaldırımda satılan birkaç kitap aldım. Tercüman gazetesinin verdiği kitaplar, öyle siyasi falan değil. Meğer biz eğitimde iken dolaplar aranmış ve bu kitaplar bulunmuş.

Kura zamanı geldi benim de numaram okundu. Ben seviniyorum meslek kurası çekeceğiz diye, ne de olsa 2 yabancı dili iyi konuşan tecrübeli bir otelciyim. Demezler mi siz sakıncalısınız. Başımdan kaynar sular döküldü. Nasıl şoka girdim anlatamam. Ben yörük kökenliyim, ailemizde bir tek sabıkalı bile yok. Cumadan cumaya camiye giden sıradan bir vatandaşım. Siyasi olarak da MHP'ye oy veririm. Yani devletin aradığı her olumlu özelliğe sahibim; ama Tercüman gazetesinin kitabı yüzünden vatan haini oldum.

Analar Evde Ne Yapar?

Ben size askerlere hergün, her saat başı edilen küfürlerden bahsetmek istiyorum. Yer Kayseri. Tarih 1989. Askeri dövmeden önceki küfür faslı:

Üsteğmen: -Senin anan ne iş yapar?

Asker: -Ev hanımı, Komutanım!

Üsteğmen: -Emin misin?

Asker:...

Üstteğmen: -Şimdi sana bilet alırım memleketine gidersin, evinin kapısını açar, yatak odasına geçer ve orada ne görürsün, biliyor musun?

Asker:...

Üsteğmen: -Anan kesin birisiyle si.şiyordur.

Şimdi siz benden askerliğin peygamber ocağı olduğuna inanmamı mı bekliyorsunuz?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Promosyon Peşinde

2001 yılında Siirt 3. Komando Tugayı'nda askerlik yaptım. Düşündükçe sinirlerimi bozan anılara sahibim.

Tayin zamanı gelen tabur komutanının evini taşımak için bölük komutanı tarafından 12 asker görevlendirildi. Orduevinde eşyaları taşıdıktan sonra dinlenirken önümüzden 15-16 yaşlarında genç bir kız bisikletle geçti. Arkasından gelen binbaşıdan yediğimiz küfürleri yazsam midenize kramp girer. Niye küfür etti bir türlü anlıyamadım. En ufak terbiyesizlik bile yapmadığımız halde...

O dönem bir kola firması kapak getirene bardak hediye ediyordu. Bir uzman çavuş yeni gelen askerlere görev verdi: "Bana kola kapağı getirin". Akşam içtimasında kapakları istedi. Bir tanesi getirmediği için öyle bir dayak yedi ki gözlerim doldu. Dayanamadım, askeri elinden aldım. Bölük çavuşu olduğum için bana vuramadı. Şikayet ettim; ama olayı örtbas etti bir şekilde...

Her şey vatan için!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Henüz Asker Olmamış Birinin Askerlik Anıları

*Reha Ruhavioğlu'nun Habertaraf'taki yazısı. Buradan paylaşmamıza izin verdiği için kendisine teşekkür ediyoruz.

Günlerdir bir web sitesinde askerlerin anılarını okuyorum. Okuduğum anıların hepsi olumsuz ama bildiğimiz olumsuzluklardan değil, hemen hepsi hak ihlali, insan onurunu kırıcı anılar.

Böyle bir sitede yüzlerce berbat anıyı okurken bir insanın alabileceği en kötü haberi aldım; askere çağrılıyorum!

Bürokrasi ile hele de askeri bürokrasi ile ilişkilerim hiç de iyi değildir. Neyse efendim askerlik şubesine gidip son durumu öğrenelim derken derhal askere alınmam gerektiğini öğrendim. İyi dedim; yapılması gerekenleri öğrenmek üzere şubeye gittim. Saat 15.45 ama bana mesainin bittiğini söylüyorlar. Mesainin 17.00’da bitmesi gerektiğini söylüyorum ama nafile bugün git yarın gel… Enteresan olan o günlerde üç komutanın açığa alındığı haberi ile uyanmış ve askerî statükonun bittiğini sanmıştım, yanılmışım. Bir “La havle…” çekerek ertesi günü bekledim. Saat 14.00 sıralarında geldim ve yaklaşık bir saat bekledikten sonra hangi evrakların lazım olduğunu öğrendim; 4 adet kimlik fotokopisi, 4 adet diploma fotokopisi, 4 adet fotoğraf ve kesinlikle nüfus cüzdanının aslı!

Cuma günü tüm bu evraklarla tekrar gittim, saat 15.00 suları, Allah’tan mesai bitmemiş. İçeri alındım, bu eziyet bitti bitiyor derken nesli tükenmekte olan bir örnekle karşılaştım; 30 Kasım 2011 tarihine kadar tecilli olmama rağmen bu yılın ağustos ayında askere çağrılmış ve gitmediğim için bakaya kalmışım

Tiksinti

Yıl 2004, Erzincan 59. Topçu Tugayı.

Genel malzeme tamircisiyim. Sabah sporundayız. "Hanfendinin" makam aracı geldi alana. ("Hanfendi" dediğim tugay komutanının eşi.) Birazdan yüzbaşı çağırdı beni. "Faruk, hanımefendinin fırını arızalıymış, git bir bak" dedi. 120 kişinin aynı odada kaldığı modern bir çadır olan yatakhaneye gidip kamuflajlarımı giydim, levazıma geçip çantamı aldım; çıktık yola.

"Hanfendinin" benim gibi asker olan şoförü ve postası 10 dakika süren yolda hanımefendiye nasıl hitap edeceğimi, nasıl davranacağım anlattılar. Ama tam anlatamamışlar demek ki. Şatoya girdik. "hanfendi" olan bayan kapıyı açtı. "Efendim, tamirci geldi" dediler. Ben de postal bağlarını çözmek için davrandım.

"Hanfendi": -N'apıyosun be aptal! O pis ayaklarınla mı gircen içeri!

Ben (sinirlerim boşaldı): -Nasıl gireceğim efendim?

Posta: -Efendim diil, hanfendi diyeceksin.

Önüme galoş fırlattı hanfendi, "giy şunları" dedi. Giyip içeri geçtim. Yol göstermesini bekliyorum. "Gel peşimden" dedi. Mutfağa geçtik. "Arızası ne efendim" dedim. Posta: "Hanfendi desene."

Döndüm ters ters postaya baktım, kesti sesini. Çantamı yere bırakıp fırının şalterlerini açtım. hanfendi(çok yüksek sesle): "Aptaaaaaaal, niye fırınıma elini vurdun mikrop!" diye bağırmaz mı...

Bitleri Yedi

1972-73 yılında Erzurum Tabakhane'de 29. Topçu Alayı 4. Tabur Karargah Bölüğü'nde erbaş olarak askerlik yaptım.

Haftada bir gün hamama gidip yıkanabiliyorduk. Sıcak suyu ancak 5 dakikalığına açıyorlardı. Haliyle yeterince temizlenemiyorduk. Bundan dolayı hepimiz bitlendik. Bölük komutanımız H.Ş. hepimizi eğitim alanına götürdü. Bütün bölük orada toplandık. Birkaç arkadaşımıza üstlerindekini çıkarmasını söyledi. Bu arkadaşlardan biri de İsmail Yaştut adında Tekirdağlı bir er idi. Fanilasında 2-3 tane bit çıktı. Eğer hepimiz detaylı kontrol edilseydik bizde de bit bulunabilirdi. Bölük komutanı H.Ş. o bitleri yemesini söyledi. Korkudan o arkadaşımız çıkan bitleri ağzına attı ve yedi.

Bu hareketi yapan bölük komutanına sonradan ne oldu dersiniz? Ordudan atıldı diye zannetmeyin sakın. Hem general oldu hem de harp akademilerine komutan. Kadrosuzluktan emekli olduktan sonra bir üniversitede gençlere ne yazık ki ders veriyor.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

İhalede Usül

2000'de Ankara Gazi Orduevi'nde askerdim.

Bahçenin ihalesini bir inşaat şirketi almıştı. İnanın bütün orduevi seferber oldu, o müteahhit dışarıdan işçi getirmeden bütün işi askere yaptırdı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Otoritenin Rastgeleliği

2002 yılında bölük yazıcısı olarak vatani görevimi yerine getirdim.

Bu süreçte emrinde çalıştığım L. Başçavuş nöbetçi olduğu bir akşam yatağını bana hazırlattı. Buna tamam diyorum. Sonra benden sabah için süt istedi. Ben de param olmadığını söyledim. Kendisi bana bir tokat atıp "s. git, nereden bulursan bul o sütü, sabaha hazırla" dedi. Sütü bir arkadaşımdan aldığım borç para ile kantinden aldım. Haram zehir zıkkım olsun.

Yine bu narsist başçavuş bazen yazıhanede yere bir şey düştüğünde ve ben almaya kalktığımda çocukların kullandığı plastik tabanca ile kıçıma ateş eder, vurduğunda da kahkaha atardı. Bugün onu sokakta görsem suratına tükürmek isterim.

Daha sonra bu komutanım gitti ve yerine Okyay Üstçavuşum geldi. Adam gibi adamdı. Ondan hep iyilik ve şefkat gördüm. Yanlış yapınca ikaz ederdi, tekrarlayınca cezalandırırdı. Ama haysiyet ve şerefimizi incitecek birşey yapmazdı. Allah ondan razı olsun.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Gidin de Çözün Bakalım!

Bu yazılanlar sayesinde askeriye denen sözde peygamber ocağında yaşanan dengesizlikler düzelecek mi sanıyorsunuz. Neymiş, bizi hamal niyetine kullandılar, yok efendim işte kendi özel işlerini gördürdüler... Ne var? Bunlar yıllardır askeriyede yaşanan şeyler ve nedense herkes bunu bilmesine rağmen kimse bilmiyor.

Ben kendim 12-02 devriyesi atarken bir bölük komutanının sırf o gece nöbetçi olup da eşiyle kavga ettiği için tüm bölüğü -20 derecelik bir ayazda içtimaya çıkarıp saatlerce sözde eğitim yaptırdığına da, bu milletin vergileriyle alınıp ziyan edilen benzine de, kızının ödevlerini ve kitap ciltletme işlerini getirtip askere yaptıran astsubaylara da, eğitimde yorulduğunu ifade ettiği için tekme tokat dövülen erlere de tanık oldum.

Eğer çözüm üretilecekse Edirne'de bunları yaşadım. Gidin de çözün bakalım!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Yapmayın, Kürtler Kardeşimizdir!

Bugün bir hikaye dinledim ve çok üzüldüm. Demek ki bu PKK böyle besleniyor dedim.

Vatandaş 2002'de Ankara'da bir birlik gazinosunda yapmış askerliğini. Kürt olduğu için küçükken Mersin'de polisin biri çok feci dövmüş bunu. Vatan sevgisiyle koşarak gittiği askeriyede bir astsubay yine Kürt olduğu için türlü zulümler etmiş garibime. Saf, tertemiz yüzünden gülücüğün eksik olmadığı bu insan, kurtuluş olarak PKK'ya katılmayı dahi istemiş.

Bu mu Türk olmak?

Oturdum anlattım, gözleri doldu. Söylediği söz manidardı: "Ama siz Türkler bizi sevmiyorsunuz ki... Ben ne yapmıştım onlara?"

Yapmayın... Hepimiz insanız, Kürtler kardeşimizdir. Ne zamandan beri düşman olduk ki? Şimdi tek istediğim TSK'nın içinden bu insanların temizlenmesi, haksız ve yersiz saltanata bir son verilmesi.

İsimsiz

Orası Düşman Üretme Merkezi

2003 yılının Ağustos ayında acemi birliği olarak Narlıdere İstihkam Okulu Operatör Bölüğü'ne teslim oldum. Askerlikle ilgili çok pozitif ve hevesli biriydim. Hatta acemi er eğiten çavuşlar "Tosun (soyadım), sanki savaştaymışsın gibi yapıyorsun" diyorlardı.

Bize hangi yayınların serbest, hangilerinin yasak olduğu ile ilgili herhangi bir tebliğde bulunulmamıştı. Bir cumartesi günü çarşı dönüşü Sızıntı dergisini gördüm. Kapak konusu ilgimi çekti. Ertesi gün pazardı ve istirahat verilirdi genelde. Boş oturmaktansa okuyayım diyerek aldım dergiyi. Çünkü herkes istediği yayını okuyordu. Öyle gizlemeye de çalışmadım, elimdeki poşette getirdim. Nizamiyede M. Başçavuş dergiyi gördü, "bu tarz yayınlar bölük komutanının izniyle okunuyor, ben imzalatıp pazartesi sana vereyim" dedi. Ben de "emredersiniz" deyip dergiyi bıraktım. Ve tamamen unuttum.

Salı günü bölük komutanı "Ali Tosun kimse buraya gelsin" dedi. Gittim. "Silahını bir arkadaşına ver" dedi. Verdim. Yanına gittim. "Emredin komutanım" dedim. Ama merak içerisindeyim. Tabii elinde dergiyi fark edince merak kalmadı. "Bu dergi senin mi" dedi. "Evet, benim komutanım" dedim. "Niye okuyorsunuz bu yayınları" dedi. "Yasak olduğunu kimse söylemedi bana komutanım" dedim. "Yasak olduğunu bilseydim almazdım" dedim. "Oğlum" dedi, "bu dergileri gençliğimizde biz de okuduk, bunlar cahilce hareketler, bölücü dergiler bunlar" dedi.

Kahrolarak Oğlumu Türk Vatandaşı Yapmadım

Ben askerliğimi Kıbrıs`ta yaptım. Vatanımı seven bir kişiyim; ama üzülerek belirteyim askerliğin peygamber ocağı ile hiç alakası yok.

Komutanım beni porno kaset almam için çarşıya gönderdi. Yıl 1987. Dükkânlara girip sormaya utandım. Dönüşte Aydemir Akbaş'ın kasetini mecburen aldım ve kendisine verdim. Komutan kaseti görünce "sen benimle dalga mı geçiyorsun" deyip bana 24 gün çadır hapsi verdi. Bununla kalmadı askerliğimin son 4 ayı her gün çeşitli sebeplerden dolayı beni dövdü.

Sadece bunlar mı? Bölük astsubayımın evinde bir benzin tankı vardı. Buradan Tepebaşı köyüne benzin satışı yapardı. Susardık, korkardık.

Askerliğim bitince 6 ay psikolojik tedavi gördüm. Şu anda İngiltere'de yaşıyorum ve bir oğlum var. Askere gitmemesi için, kahrolarak söylüyorum, onu Türk vatandaşı yapmadım; çünkü benim çektiklerimi çeksin istemedim.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Sabahtan Akşama Kadar İnternet Başında

301. kısa dönem olarak Şırnak / Silopi'de 23. İçgüvenlik Piyade Tugayı'nda askerlik yaptım.

Aslında Silopi'de geçirdiğim 5 ay 5 güne askerlik demek yanlış olur, zira yaptığım iş mali şubede görev yapan maliye üsteğmeninin ve maliye başçavuşunun iş yükünü azaltmaktı. Gerçi hiçbir iş yükü yoktu; ama olsun.

Ben tüm işleri sabah 9-11 arasında bitiriyordum. Bizim üsteğmen ve başçavuş internetin keyfini çıkarıyordu. Adamların hiç mi canı sıkılmaz sabahtan akşama kadar internet başında? Tabi çaylar, çorbalar ayaklarına geliyor, nasılsa köle uzun dönem askerler var!

Anneler babalar da çocuklarının askerlik yaptığını sanır. Gerçi bizim yasalarımıza göre askerlik sanırım bu yapılan. Maliye şubesinde 1 subay, 3 astsubay vardı. Ben iddia ediyorum, sadece 1 kişi tüm işleri yapar, kendine de de bol bol zaman kalırdı!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Sana Soruyorum: Mehmet'i Neden Dövdün?

1999 yılında Şırnak'ta askerlik yaptım. Akdizgin Karakolu 4. bölükteydim. Mehmet K. diye bir arkadaşımız tim çavuşluğu yapıyordu. Tim astsubayı da F. Astsubaydı.

Ramazan'ın birinci günü Mehmet Çavuş yol emniyetine çıkmak için timi uyandırmakta güçlük çekmişti. Üst devrelere sözü geçmiyodu. Birgün önce de aynı sıkıntıyı yaşamıştı ve bütün timin önünde F. Astsubaydan rahmetli olmuş anasına, bacısına küfür edilerek tekme tokat dövülmüştü. Ramazan'ın birinci günü de aynı şekilde geç kalkılmıştı ve Mehmet Çavuş aynı şeyleri yaşayacağını düşünerek cephanelikte intihar etmişti.

Tabii bu biz arkadaşlarına göre böyleydi, biz bu sebeple intihar ettiğini düşündük; ama komutanlarımız böyle düşünmemiş olacak ki, üniversite 3. sınıftan terk, 22 yaşında bir vatan evladının cesedini gelip görmeye savcı bile gerek duymadı. Timdeki diğer askerler bu intiharın F. Astsubayın yüzünden olduğunu söylediler; ama şöyle cevap aldılar: "Bize F. Astsubay, Mehmet'i öldürdü diyebiliyor musunuz? Diyemiyorsanız böyle saçma sapan kanaatlerle konuşmayın."

Mehmedim de mimliydi zaten; çünkü üniversitede okurken annesini kaybedince intihar girişiminde bulunmuştu ya, tamam!

Hangi Üniversitedensin?

Askerliğimi 325. kısa dönem olarak Topçu Okulu'nda yaptım. Kısa dönem olmamızdan ötürü çok defa egosunu tatmin etmek isteyen, hemen hemen aynı yaşta olduğumuz üsteğmenlerden sebepsiz yere hakaretler yedik, ezildik.

Tuvalette yıkadığım paspasın yıkama şeklinden ötürü hangi üniversiteden mezun olduğum soruldu!

Üstüste gelen emirler karşısında elime not yazınca hangi üniversiteden mezun olduğum soruldu!

O anları yaşayanlar bilir. Askeriyede askerlerimiz sömürülmektedir.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

İddaa Kuponu

İzmir Gece saat 01.00 gibi ulaştırma kısmından bir araç geliyor. İçinde tanıdığım bir uzun dönem şoför arkadaş var. Birlik dışına çıkacak. "Nereye" diye soruyorum. İddaa kuponu yatırmaya gidecekmiş. "Oğlum", diyorum, "sen ne yapıyorsun, manyak mısın?" "Hayır", diyor. Nöbetçi astsubayın iddaa kuponunu yatıracakmış.

Adamın canı sıkılmış, kupon yapmış, onu yatırmaya asker gönderiyor! O an düşündüm, maaşımdan kesilen verginin nerelerde kullanıldığını. Kocaman araç açık İddaa bayii bulana kadar benzin yakıyor.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Görevimi Yerine Getirdim Çavuşum

2007 yılında 317. kısa dönem olarak K.T.B.K [Kıbrıs Türk Barış Kuvveti] Muhabere Bölüğü Girne Kıbrıs’ta askerliğimi yaptım. Biz kısa dönem olduğumuz için bize pek karışmıyorlardı. Ama orada şahit olduğum onlarca olaydan birini anlatmak istiyorum.

Bir maç izliyoruz, o zaman askerler tarafından akıl hastası olarak tabir edilen Teğmen F.A. nöbetçi. Ne olduğunu anlamadık. Çavuş televizyonu kapatıp bütün bölüğü topladı. Birisinin parası çalınmış. Teğmen bölüğe ana avrat sövüp yat içtimasını aldı. Ben üzerimi değiştirip tuvalete gidiyordum, A.M.M denilen bir yer var. Yoldan geçerken pencereden içerisi görünüyor. O esnada çavuşun esas duruşta beklediğini ve bir anda teğmenin ona saldırıp tokatladığını ve yumrukladığını gördüm. Şok olmuştum. Çavuş yerinden kımıldamadı. Sonra dışarı çıktı. Yağmur yağıyordu. Hemen kayboldum, tuvalete koşarak gittim. Tuvaletten koğuşlara geri dönerken çavuşun A.M.M denilen yerin karşısındaki top sahasına doğru gittiğini gördüm. Islanmamak için hemen koğuşa girip yatağa attım kendimi, ama şoktaydım hala. O tokat ve yumruklanma anı aklıma geldi hep. Uyuyamadım.

Ambulans Yerine Sauna

2000 yılında 1979/4 tertip İzmir Foça 4. Jandarma'da askerlik yaptım.

Revirin hemen yanında askerlerin 15-20 kişilik taş bir koğuşu vardı. Askeriyenin yukarı kısmına 200 kişilik koğuşlar yapıldı ve taş koğuşta kalan bizleri topluca oraya aldılar. Sonra bizim kaldığımız koğuşun içini yıkıp saunalı spor salonu yaptırdılar. Tabii erleri kullanarak. Sauna ve spor salonu er ve erbaşlara açık olsa bir nebze; ama sadece muvazzaflar girebiliyor.

İşin acı tarafı tugayda eski bir Peugeut J9 ambulans vardı. Öyle ki araç 90 km sürate ancak bayır aşağı giderken ulaşabiliyordu. Bir patlama sonrasında yanan askerleri İzmir Devlet Hastanesi'ne 80 km süratle getirmenin ne demek olduğunu kimse yaşamadan anlayamaz. Askerlerin birisi öldü, diğeri aylarca tedavi gördü.

Soruyorum: Tugayda doğru düzgün ambulans yokken, birkaç ambulans parası neden saunaya harcandı? Bunun hesebını soracak kimse yok mu?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Askerlik Yüzünden İşimden Çıkmıştım

2009'da askerliğimi kısa dönem ulaştırma çavuşu olarak İzmir/Gaziemir'de yaptım.

Acemi birliğinin hakkını yememek lazım, güzel geçti. Usta birliğim yine aynı yerde 1. bölükteydi. Görevimiz eğitim çavuşluğuydu ve askerliğimiz boyunca acemi askerlerin bir tek altını bezlemediğimiz kaldı. Eğitim, içtima, yemek, yatma, anlayacağınız her şeylerinden biz sorumluyduk. Ben bundan gocunmadım; eşek gibi çalıştım. Zira orası asker ocağı, kolay olmadığını biliyordum.

Ne var ki herkes askerlik sanatını asker duruşunu çok iyi sergileyemez. 1 aylık bir eğitimle ancak kendiniz yapacak kadar öğrenirsiniz. Orası bambaşka bir dünya. Dili bile farklı. Sağolsun bir teğmenimiz vardı her aklıma geldiğinde kulakları yanıyordur tahminimce. Bize çektirdiklerini yazsam sayfalar yetmez. Dayak yemedim; ama dayaktan da öte bir şeydi yaptıkları. Ne yapsam beğenmez, cins cins bakar, aşağılardı.

Birgün bir eğitim vardı. Ben ve bazı askerler birkaç hatalı hareket yaptık. Bu delirdi, bütün bölüğü topladı, "yat, kalk, sürün"... Beni çıkardı, komutlar verdirtti. Hem bilgi eksikliği hem o anki heyecanla dondum kaldım. Bunun üzerine hakaretler etti, boğazımdan tutup ittirdi. "Bedava yiyorsun, yatıyorsun, ailenden paranı istiyorsun" gibi saçmasapan laflarla bütün bölüğün önünde beni küçük düşürdü.

Halbuki bilmiyordu ki ben askere gelmem sebebiyle işimi kaybettim ve hala tam anlamıyla işim yok.

Donduran Nöbet

81/3 Ardahan'da jandarma olarak askerliğimi yaptım. Anlatıcak o kadar olay var ki...

Kolordu komutanı sınırda Kurtkale'yi ziyarete geliyor. Hava abartmıyorum eksi 20 derece. Biz 15 kişilik ekip olarak paşa hazretlerinin geçeceği güzergahta yol kenarında ayakta tam 3 saat sırtımız yola dönük tüfek teçhizat tam tekmil göstermelik bir şekilde bekledik.

Beyefendi, onca yolda sanki onu her adımda askerler bekliyormuşçasına rahatça yoluna devam etti, geçti gitti. O gün donmadık ya daha daha donarak ölmeyiz herhalde.

Vatan için canımız feda; 18 ay değil ömür boyu askerlik yapayım gocunmam; fakat bu milletin ekmeğini yiyip kendini imtiyazlı, dokunulmaz, kurumlar üstü gören; askerini uşak, hamal, köle gibi askerlik dışı angarya işlerde kullanan; kibir abidesi; halkın hizmetinde olduğunu iddia etmesine rağmen aslından halkın değerlerinden kopmuş olan bir orduya hayır!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Komutanın ve Ailesinin Saltanatı

Ben çilesi uzun "kısa" dönem askerliğimi 315. dönem olarak Diyabakır-Silvan'da yaptım. Sizlere yemin ederim o kadar çok şey yaşadım ki hayatımda günlük tutmadığım için pişman olduğun tek dönem buydu. Hergün ayrı bir vukuat. Hem de bizzat alay komutanı ve onun ailesinden kaynaklanan vukuatlar.

Utanıyorum bazı şeyleri yazmaya, ama okuyanlara bir fikir verme açısından sadece birkaç tanesini şöyle sıralayım: Bir akşamüstü az ilerideki köyde karakola saldırmışlar. 2 terörist, 1 köy korucusu bu çatışmada ölmüş. Tabii köy korucusu için bizim alayda tören düzenlenecek. Bizim ciğerimiz pare pare... Aman Allahım, o kadınların içimizi dağlayan Kürtçe feryatları... Hepimiz çok müteessir olduk.

Bundan sonrasını iyi okuyun. O sabah hepimiz tören yerindeyiz, karargahtan 3-5 askere emir verilmiş. Ne için? Alay komutanın eşi hanımefendi(!) yüzmek istemiş, havuzun suyunun (temiz olmasına rağmen) hemen değiştirilmesi için emir (!) vermiş.

Elimdeki Silahı Bırakıp Firar Ettim

1975/4 tertip olarak Çanakkale Gelibolu'da askerlik yapıyordum.

Batarya astsubayı her kafası bozulduğunda karşısındaki askerin ayaklarının dibine beylik silahı ile ateş ederdi. Genelde ateş etmek için eften püften bahaneler bulurdu. Maksat orada askerin ayak dibine sıkmaktı.

30 Ağustos Zafer Bayramı günüydü. Birkaç gün önceden tören kıyafetlerimiz hazırlanmış, uçaksavar topları temizlenmiş, her şey hazırdı. Gelibolu merkezinde bir sokakta park ettik, geçit töreni için sıramızı beklerken astsubay bizim topta bir leke gördü. Bez istedi benden, ben de bakındım, "yok komutanım" dedim. "Nasıl olmaz neden almıyorsun" deyince ben de nöbetten döndüğümü, törene ancak yetiştiğimi söyledim. Kendisine çok yakın olan, ayda bir izne gidip ona viski getiren askerine kızmadan (asıl sorumlu o asker idi) çarşının ortasında tekme tokat bana saldırdı. Normalde iki kere harcayabileceğim bir adama elimi kaldırmadım. İnsafsızca vurdu, vurdu...

Sonra ben onun gibi onursuzca davranmak istemediğim için kimseye zarar vermeden elimdeki silahı bırakıp firara gittim. Arkadaşlarıma hala dua ederim, beni Gelibolu sokaklarında buldular ve geri götürdüler; yoksa askerliğim yanacaktı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Film Gibi Askerlik

Askerliğimi Tekirdağ'ın bir güzel ilçesinde kısa dönem olarak yaptım.

1998 Kasım'ında başlayan askerlik boyunca kurmay albaya generallik için kitap haline getirilecek bir çalışma; iki üsteğmene de (ki üsteğmenlerden birini hiç görmedim, tanımıyorum, Ankara'danmış.) iki ayrı yüksek lisans tezi için katkı sağlamak zorunda bırakıldım. Haber merkez yazıcısı olmamın yanında spor çavusluğu görevimin, nöbetçi çavuşluklarımın, gece nöbetlerimin tadına varamıyordum.

1 aylık acemilik döneminde 60 yıllık yataklardaki tahtakurularının vücudumda sadece gözlerimi açık bırakarak yattığım halde sabaha kadar beni balon yapacak şekilde ısırıp kanımı emmelerinden bahsetmeden geçemem.

Neredeyse aynı derecede pis olan hamama gidememekten, 7 ay boyunca her gün 2 saat uykuyla yaşamaya çalışmaktan;

10 Dakikalık Denetim İçin 6 Ay Çalıştık

2003 Kars-Selim İlçe Jandarma Karakolu

Kısa dönem er olarak yaptığım vatani görevimdeki sınırsız israftan bahsetmek istiyorum.
İki katlı karakolumuzun geçireceği genel denetim için yaklaşık 6 ay tüm askerler gece gündüz çalıştık. Yaptığımız tadilatları her ay ilden gelen bir rütbeli denetlerdi. Beğenmediği yerleri yeni baştan yıkar yapardık. Bir gün önce binbir zahmetle yapıp ettiğimiz güzelim yapıları bir gün sonra kırmak için uğraşırdık. Öyle ki o iki katlı binayı her ay baştan sona sıvar, boyar, fayanslarını takar, pencerelerinin şeklini yeniden yapardık.

Sınırsız israflar ve meşakkatler sonucu 6 aydır yaptığımız işleri ise sonunda sıradan bir albay gelip 10 dakikalık bir göz atmayla denetledi ve denetimden başarıyla geçmiş olduk.

Yapılan masraflar ise halka kesilen trafik cezası ve ruhsat işlemlerinden karşılanırdı. İlçedeki nalburcu ve kırtasiye bu harcamalardan dolayı köşe olmuştu.

Denetim Zamanları

Yer, Tuzla Piyade Okulu. Yıl 2003-2004.

Denetleme olacak. Denetleme biliyorsunuz askere zulmün had safhaya çıktığı zamanlardır. Bizim bölük komutanı ve diğer bir bölüğün komutanı aralarında anlaşıyorlar ve bir tezgah ayarlanıyor. Her iki bölük askerleri içinde hızlı koşan, diksiyonu konuşması iyi olan, sorulacak sorulara iyi cevap verecek olan askerler belirleniyor. Bunların hepsinin cebine diğer bölüğe ait sahte kimlikler yapılıp koyuluyor. Denetleme esnasında koşudan denetlenecek bölük içine hızlı koşanlar yerleştiriliyor. Diğer bölüğün ihtiyacı neyse ona da o tarz askerler yerleştiriliyor... Herkes yemyeşil nasıl olsa. Kimlik de var ceplerinde. Bu esnada bir salaklık yapacak herifi cip arkasına bağlayıp sürümekle tehdit etmeyi de ihmal etmiyorlar. Bu şekilde yapıldı denetleme ve hiçbir sorunda yaşanmadı. Denetleyen komutanlar mutlu mesut ayrıldı birlikten. Sonrasında rutin ızdıraplara devam.

Anlatmazsam olmaz, bir de tankçı yüzbaşı vardı. Tuzla Piyade Okulu'nda adını duymayan yoktur. Adam askeri dövmek için o kadar acayip bahaneler uyduruyordu ki anlatamam.

Kimse Beni Savunmuyordu

Askerlikte benim için çok önemli iki olay yaşadım.

Birincisi 1982'de Manisa'da acemi birliğinde koğuşta yatarken bir çavuş geldi, hepimizi kaldırdı. İçimizden birinin bir hatasını bir subay görmüş, çavuşa fırça atmış, çavuş da "sizin yüzünüzden fırça yiyorum" diyerek ana avrat hepimize küfrediyor, bir yandan da sıra dayağına çekiyordu. Kendisine "komutanım döversen döv; ama küfretme" dedim. Yeni evliydim zaten. Kanıma dokunmuştu. Bana dönüp özel küfretmeye başlayınca dayanamadım, bir tokat attım. Yere yıkıldı.

Hemen kalktı gitti kendi devrelerinden 5-6 kişi getirdi. Beni sabaha kadar koğuşun gözü önünde dövdüler. Ellerinin tabanlarıyla vuruyor, her seferinde duvarları öpüyordum. Bir manga asker de seyrediyordu. Hiçbirinin aklına beni savunmak veya komutanlara haber vermek gelmiyordu. Halbuki sadece bana değil onlara da küfretmişti.

Sabahleyin revire gittim, şikayetçi oldum. Astsubay bana ne dedi billyor musunuz? "İstersen şikayet et. Amirine karşı gelmekten askerliğin yanar".

Böylece yuttum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Kışlada Esrar Ticareti

Askerliğimi Diyarbakır'da kısa dönem olarak 2009 yılında yaptım.

Vatanını, milletini seven bir er olarak gittiğim askerden askerlikten nefret ederek ayrıldım.

4000 kişilik tugayda 22 kule nöbeti bulunuyordu. Hiçbir kulede telefonun ve projektörün çalışmadığına şahit oldum. Nöbete gönderdikleri askerleri ölüme terk edişlerine bizzat şahit oldum. Kaç kez takım komutanına durumu izah etsem de herhangi bir çözüm bulamadım.

Nizamiye girişinde görev yaptığım süre zarfında kışlanın içinde esrar ticaretinin olduğuna bizzat şahit oldum. Esrar, her sabah aramaya tabi olmadan giriş yapan Poğaçacı Recep'in arabası ile sokuluyordu. İşin içinde merkez kantinde görevli astsubay E. de vardı. Kışlada bir yığın bağımlının oılduğunu yine çarşı dönüşü yaptığımız aramalarda anlamıştım. Kaç defa tutanak tutmamıza karşın herhangi bir işlem yapılmadı.

16. Mekanize Piyade Taburu'nun denetlenmesini talep ediyorum. Lütfen yapılan esrar ticaretine yetkili kişiler el koysun. Askerlerimiz artık zehirlenmesin. Merkez kantinde görevli E. Astsubay'ın ifadesinin alınması lazım, herşeyi o çözecektir.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Karası da Havası da Berbat

Değersiz yaratıklar. İşte bize yapılan muamele aynen böyleydi. Askerliğimi gemide yaptım.

15 günlük intibak süresinden sonra dedelerim yani en son celp gidene kadar cayroda ve ambarlarda yatmak zorunda kaldım. Yani 7-8 ay yatak yüzü göremeyenlerimiz oldu. Yataklar da zaten yarım metreye 1 buçuk metre.

Astsubayların, subayların özel işleri bizden sorulurdu. Çamaşırlarını evde karılarına yıkatmaz, bize verirlerdi. 3 ay boyunca 2 metrekarelik daracık yerlerde 200 kişinin bulaşığını hergün, en alt celpten aynı kişi yıkardı.

Yani karası da havası da berbat.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Ceviz İçi Uğruna

1980'li yıllarda Denizli' de kısa dönem askerlik yaptım.

2000 kişilik kısa dönem taburunda üst düzey general çocuğu, general yakını ya da üst düzey bürokrat çocuğu olmayan birkaç kişiden biriydim. Tabur komutanı konuşma yaptı: "Arkadaşlar, size kesinlikle küfür edilmeyecek, tokat atılmayacak." Bu cümleden şunu çıkarttım: bizim dışımızda 8000 asker daha var. Onların ne anası ne avradı kalıyor, sopa ise hak getire demek ki.

Abim Denizli'de bir esnafa benim için para göndermişti. Parayı alabilmek için levazım arabası ile ben de çıktım. Dönerken uzun dönem bir asker 1 metreküplük bir kasanın üzerine bastı ve kasanın bir tahtası kırıldı. İçi ceviz doluydu. Ama yarım ceviz. Yani özenle hazırlanmış. O asker depoda bizim yanımızda bir araba sopa yedi. Ne anası ne sülalesi kaldı. Sopa yeme sırası bana gelince "ben kısa dönemim" dedim. Bana da bir ...stir çekti, "defol git buradan" dedi.

Askerlik boyunca hiç cevizli bir şey yemedik.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Kendimi Öldüreceğim

1999 yılı, Apo'nun yakalanmasından birkaç ay önceydi. Görev yaptığım yer Nusaybin'le Cizre arasında, sınıra yakın bir bölgede terkedilmiş bir karakol idi.

Görevimiz İpek Yolu'nun yaklaşık 20 km'lik bölümünü gece korumaktı. 19 kişilik bir pusu timiydik. Başımızda ilk önceleri bir asteğmen vardı. Sonra, ceza alan astsubayları göndermeye başladılar. Bir ara şişman, genç bir astsubay geldi, adını hatırlamıyorum. 5. bölükten sürgün gelmiş. Söylenene göre geldiği karakolda hergün dövdüğü ve işkence yaptığı bir asker gece nöbetinde yalnızken kendini kafasından vurup intihar etmiş. Oradakiler de ceza olarak astsubayı 3 aylığına bizim time göndermişler. Sonra o bölüğe gidip olan biteni tüm çıplaklığıyla ölen askerin arkadaşlarından öğrendim. Gerçekten de askere çok büyük acılar çektirmiş.

Utanmıyor musun Bu Karıyı Yanında Taşımaya?

1995-1996 Erzincan 3.Ordu'da uzun dönem çavuş olarak askerliğimi tamamladım.

Üsteğmenimiz namaz kılan ve eşinin kapalı olduğunu bildiğim bir insandı. Başına geleni olaydan bir gün sonra sabah vizite doktorunun odasında öğrendim. Şöyle ki:

Bir gece önce mevki ismini şimdi hatırlayamadığım, Erzincan'ı kuş bakışı gören yüksek bir yerde bulunan askeri gazinoya eşi ve iki çocuğuyla akşam yemeğine giderler. Karşıdaki masa U şeklindedir ve eşleri ile birlikte daha yüksek rütbedeki subaylar oturmaktadır. Subayların çoğunluğu albaydır. Söz konusu üsteğmen eşi ve çocukları ile birlikte siparişini beklerlerken U şeklindeki protokol masasında oturan albaylardan birinin eşi, üsteğmenin başı kapalı eşine dönerek ve onu göstererek "Memleket bunlar yüzünden bu hale gelmedi mi? Ne işleri var bu gericilerin burada? Atın şunları dışarı!" şeklinde yüksek sesle hakaret ediyor. Diğer zevat da istisnasız bu görüşe katılıyor ve homurtu şeklindeki ses daha da yükseliyor.

Muş'lu Kürt Askere Bunu Layık Görenler...

Muş'lu Kürt asker, Türkçe bilmiyor. Aman Allah bir dayak yiyor demokratik ortamda, otur ağla. Ama inanılmaz sabırlı, dağa çıkmamış, vakur, başı dik. Ona bunu layık gören, ilahi adaleti bilmeyen, vicdan sahibi olmayan, kendisini demokrat zanneden insanları kınıyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Bir Kuş Sütü Eksikti Bir de Muz

Tekirdağ'daki tüm karargah bölüğü Tekirdağ'dan Süloğlu'na tatbikata gittik.

Yaklaşık onbeş gün süren tatbikatın sonunda tümen komutanı tümgeneralimiz bir gece düzenlenmesini istedi. Abartmayayım ama sofrada bir kuş sütü eksikti bir de muz! Biz muzu Süloğlu'nda bulamayıca beni, koruma erini ve bir asteğmeni yaklaşık 40 km mesafedeki Edirne'ye ciple gönderdiler. Muzu aldık, geldik.

Sonra başımızda bulunan kademeli kıdemli başçavuş rakıları doldurmamızı istedi. "Çay bardaklarına doldurun daha az gider" dedi. Daha sonra çay bardaklarıyla yapılan rakı servisi, bir albayın gelip fırça atmasıyla ve bu fırçanın da başçavuş yüzünden bize kesilmesiyle bitti. Başçavuş bize "neden çay bardaklarıyla gönderdiniz? Sizin anneniz babanız size rakının rakı bardağıyla gideceğini söylemedi mi ?" diye fırça attı.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Boğaz'da Kenan Evren ve Paşa Sefası

Ben askerliğimi İstanbul Boğaz Komutanlığı'nda bahriyeli olarak yaptım, 1987 yılı idi.

Görevim O zamanki Boğaz Komutanı İ. E.'in botunda serdümenlikti. Hani yakın zamanda Deniz Kuvvetleri Komutanı olan ve yolsuzluktan yargılarak rütbesi ere düşürülen zat-ı muhterem. Aralık ayı idi. Hemen hemen hergün zamanın cumhurbaşkanı Kenan Evren'in kızı, paşalar ve onların eşleri hep birlikte davetler düzenler, yer içer, eğlenirlerdi.

Bir keresinde sabah saat 4'te görev geldi. Sarıyer'den bize teslim dilecek paketi almak için Anadolu Kavağı'ndan tekne ile yola çıktık. Paketi alınca bir de ne göreyim! İçinde bir adet puro. O zaman düşündüğüm şey, acaba yaşasaydı Atatürk'ümüz bu paşalara ve eşlerine ne yapardı, ne derdi?

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Denetime Gelen Kral Albaylar

Askerliğimi 319. kısa dönem olarak Maraş'ta yaptım.

Yazıhanede görevli idim. Bir gün saat gece 12'ye doğru yazıhaneye çağrıldım. Tugay komutanının karısı bir kitap istemiş. Kitabı Maraş'ta aramış bulmamışlar. Adana'da bir kütüphanede olduğunu öğrenmişler. Tugay komutanın emir eri (astsubay) ve başka bir asker komutanın ikinci arabasıyla Adana'ya gidip kitabı almışlar. O gece kitabın sayfalarını ayırıp fotokopisini çekerek ciltlettirmeleri gerekiyormuş. Bizim yazıhanedeki fotokopi makinası tugaydaki en kaliteli makina olduğundan bizim orada yaptırmaya gelmişler. Başladık çekmeye fakat baktık kalite yeterli degil matbaada yapmaya karar verdiler. Tugaydan ihale alan bir matbaaya gittiler. Sonrasını bilmiyorum. Zafer kazanmışlardır herhalde.

Aynı yerde ikinci anım: Tugayın ihale dosyalarını biz tutuyorduk. Denetleme zamanı bizim evrakları da denetlemeye iki albay geldi. Bütün ihalelerden sorumlu komutanlar ve biz, albayları memnun edebilmek için büyük heyecan içindeyiz. Albaylar orduevine yerleştiler. Bir tanesi disiplinli, iyi bir adamdı. Diğeri biraz ilginçti. Odasında internet ve bilgisayar yokmuş. Bize bilgisayar ve internet bulmamızı söyledi. Bizim yazıhanede bir iyi, bir de kötü iki bilgisayar var. İyi olanda ihale işlerini yapıp kayıtları tutuyoruz. Bizim komutan mecburen iyi olanı toplatıp albayın odasına kurdurdu. Acilen internet hattı da çektik. Bir de MSN ve Java kurun, akşam chat yapıcam, bir de Mynet'te oyun oynarım, dedi. Onları da yaptık. Bu arada bizim devam eden ihale işleri vardı. Onları da kötü bilgisayarda yapmaya çalıştık. Albaylar kral gibiydiler. Günde en fazla 5 saat çalıştılar. 10'da kalkıp kahvaltı yapıyorlardı. Gazete falan okuduktan sonra 11 gibi evrakları incelemeye başlıyorlardı. 12.30'da önce spor salonu, sonra yemek, sonra 2 saat daha evrak, mesai bitti.

Askerlik anlatılmaz yaşanır, öyle ilginç bir yer...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

İki Hafta Sonra Askere Gideceğim

Adım F. U. İsim vermemde sakınca olmadığını düşünüyorum [Biz gene de ismini çıkarmayı münasip gördük -Editörler]. Yaklaşık iki hafta sonra kısa dönem olarak askere gideceğim. Gideceğim yer ve bunun akabindeki hiçbir şey belli değil. Herkes askerlik anısını anlatmış, inanın yaklaşık birbuçuk saattir okuyorum ve hepsini bitirdim.

Eğer anlatılanların çok azı bile doğruysa askerlik gerçekten ümit etttiğim en kötü senaryodan bile daha kötü görünüyor. Bunu tamamen bir iş olarak görmeye başladım, eminim askerliğini layıkıyla ve tamamen vatanı koruyarak yapan mehmetçiklerimiz vardır. Fakat ben bunun askerlik değil birer angarya işler topluluğu olduğunu büyük bir şaşkınlıkla gördüm. Vatanıma bağlılığım ve sevgim sonsuz, fakat en kutsal değerlerimizden saydığımız askerliğimizi bozan bu zihniyete karşı duracağımı söylemek istiyorum.

Hakkımızda hayırlısı olsun...

F. U., bize ulaşan asker adayı

Temizlik Kontrolü

1995 senesi Aralık ayı. İzmir Yeni Foça'da acemi askerim.

Her cuma günü silah bakımından sonra kılık kıyafet ve vücut temizliği kontrolü yapılıyordu. Birgün önceki gece öyle hastaydım ki tirtir titriyorum. Gidip tuvalete koltuk altı kıllarımı alamadım. Kontrol sırasında onbaşı bir haftalık kılları görünce çıldırdı, gözleri döndü. Eline çakmağı alıp koltuk altı kıllarımı yaktı.

Kokuyu duyan teğmenden pis koku için yediğim iki tokat da cilası oldu.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Başörtülü Şehit Ailesi

2008 Nisanı'ndan itibaren 6 ay İzmir 57. Topçu Tugayı Tuğsavul Kışlası'nda askerlik yaptım.
Yemin töreninde geçit yapılırken komutanın biri çeşitli hamasi sözler söylüyordu mikrofondan. Bunlardan biri "önünde secde ederim ey bayrak" gibi bir şeydi, o yüzden yemin etmedim törende.

TSK her birliğe ilgilenmeleri için şehit ailelerini zimmetler. Birgün bir yere bir şehit anıtı yapılacağı ve her birliğin kendi zimmetlerindeki şehit ailelerini bilgilendirmeleri için bir yazı geldi. Yazıyı takiben birkaç gün sonra bilmem ne komutanı bizim astsubayı arayıp, bize zimmetli şehit ailesinin başörtülü olup olmağını araştırmamızı, eğer öyle ise davet etmememizi emretti.

Görev yaptığım birlikte önemli bir olumsuzlukla karşılaşmadım. Komutanlar fena adamlar değildi; ancak bazı birliklerde çok kötü komutanlar vardı. Bunlardan biri kafasına sürahi vurarak bir eri hastanelik etmişti.

Bütün bunlardan daha komiği ise tugay komutanı generalin nadiren de olsa tüm kışlayı toplayıp "burdan çıktığınızda 'ben komutanlarımı seviyorum, ben ordumu seviyorum' demenizi bekliyorum çocuklar" diye nutuk atmasıydı. Ben kendi payıma bu orduyu sevmiyorum, sevmeyeceğim.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Van'da Kaçakçılık

93 yılında Van ili Başkale ilçesinde sınır taburuna bağlı bir bölükte askerliğimi yaptım. Komutanının postasıydım. Burada yazacağım satırlarda çocuğuna yaptığım dadılıkları, evine gelen misafirlere yaptığım hizmetleri ve boyadığım botları anlatmama gerek yok (hepsi vatan borcu olsa gerek).

Bunun yerine yakaladığımız kaçakçılardan gelen ipek halıları, akaryakıt kaçakçılarının ziyaretlerini (!) ve en önemlisi de bir seferinde yakaladığımız 20 kg uyuşturucunun (eroin mi-esrar mı şimdi unuttum) tutanaklara 4 kg olarak geçirilmesini anlatabilirim. Üstelik yakaladığımız uyuşturucu kaçakçısının üzerinden çıkan 115.000 Mark'ın tutanaklara dahil edilmeyip çekmeceye indirilişini yaşlı gözlerimle izledim. Aynı komutanın o dönemde İstanbul Kumburgaz'da tripleks villa yaptırdığını biliyorum.

Bir de bir futbol maçında attığım gol sonrası iki karış boyu olan bir astsubaydan yediğim tokatı hiç unutamıyorum.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

TCG İnebolu

2001-2003 yılları arasında usta birliğim olan Gölcük Donanma Komutanlığı'nda bulunan TCG İnebolu gemisine gittim.

Gemideki rütbeli sayısı 23, er sayısı ise 24 idi; fakat bütün işler erlere yaptırılıyor, rütbeliler sabah gelip akşam gidene kadar yiyip içip, yan gelip yatıyorlardı. Bazı komutanlar "age of empires" adlı oyunu gece gündüz sabahlara kadar oynar, sadece uyku ve yemek arası verirlerdi. Keyfi olarak askerlerin çarşıları kesiliyordu. Hadi askerlikte böyle şeyler olur dedik geçtik.

Fakat şimdi yazacaklarım tam bir hainlik göstergesidir. TCG İnebolu gemisi 1952 [1956-Editör] Alman yapımı bir gemiydi, sürekli sorunlar çıkarırdı. [Editörlerin Notu: Bu gemi Amerika'dan 2008'de temin edilen TCG İnebolu römorkör gemisi değil. Bahsi geçen aynı isimdeki gemi, A-575 sınıfından ıskartaya çıkarılmış bir tanker].

2002 senesinde İstanbul Pendik Tersanesi'nde gemi bakıma girdi. Yaklaşık 30 usta gemide çalışıyordu. Geminin alt saçları ve üst saçları komple değişti ve özel boyalar ile defalarca boyandı. Tenekesi 625 TL olan bu boyalardan yaklaşı 100 teneke gitti. Bu bakım onarım süresi 7-8 ay sürdü.

Terhis Günü Benim İkinci Doğumgünümdü

Askerliğimi tecil süresini sonuna kadar kullanarak, artık kaçacak yol bulamadıktan sonra yapmaya karar verdim. 2007 yılı, Sivas'ta 309. kısa dönem olarak alındığım jandarma alayındaki 26 günlük acemilikten sonra gerçek askerliğin ne olduğunu anlamaya başladım. Doğrusu gitmeden önce edindiğim bilgi ve yapan arkadaşlarımın anlatımları aslında ne olacağı yönünde fikir veriyordu bana; ama bu kadarını beklemiyordum tabi.

Çoğu genç gibi ben de üniversite eğitimi sırasında bir takım protestolara, kavgalara karışmıştım: İki nurtopu gibi gözaltım ve devam eden bir davam vardı.

Usta birliğinde merkez karakollarından birinin hizmetine verildim. Önceleri her şey yolunda gibiydi, hatta istihbarat bölüm astsubaylarından biri beni yazıcı diye aldı yanına. Neredeyse üstüme titriyordu. Diğer astsubaylar da "turnayı gözünden vurdun" diye şakalaşıp, benim yazıcılığımı övüyorlardı. Köylerden gelen yalaka muhtarların nevaleleri elden ele dolaşıyordu. Her şey iyi gibiydi. Askeriye ile ilgili önyargılarım olduğu kanaatine varıp "vay be" diyordum kendi kendime.

Ta ki Kurban Bayramı tatilinin sonuna kadar.

Kamu Bütçesinden Ufak Faydalar

Yer Kıbrıs, yıl 2000.

Oradaki tümenlerden birinin hizmet birliğinin demir doğrama atölyelerinde yapılan ferforje sandalye ve masalar bölük komutanının anavatandaki evi tefriş edilmek üzere Türkiye'ye gönderilir. Milletin demiri sırf komutan üzerinde oturabilsin diye milletin evladı tarafından bükülür; masa olur, sandalye olur...

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Canım Alabalık Çekti

Askerliğimi yakın zamanda Adana'da yaptım. Askere giderken kendi kendime ne olursa olsun uyanıklık, torpil gibi hareketler yapmayacağıma dair söz vermiştim. Ama gittiğimde gördüklerim, insanların birbirlerine davranışları aynı gün beni sözümden vazgeçirdi.

Kısa bir hikaye: Kocaman ilçe Jandarma Komutanı gecenin bie vakti canı alabalık istedi diye karakol aracını alabalık tesisine gönderiyor, o saatte asker aşçıyı kaldırıp keyif yapabiliyor. Yazıklar olsun!

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Komutan ve Eşi Taze Sebze Seviyorlar: 100 Milyar

59. Topçu Er Eğitim Tugayı'nda genel malzeme tamircisi olarak kademedeydim. Anlatılıcak o kadar çok şey var ki...

Bizim demirciler, her gün tugay komutanının malikanesine gidiyolardı. sordum "n'oluyo" diye. "Sera yapıyoruz" dediler. Ufak tefek bir sera zannettim ben de... Birgün beni de demircilere ve camcılara yardım etmem için gönderdiler. Aman Allahım! Şeffaf polimetten o kadar büyük bir sera yapılıyor ki...

Hamfendinin postasına sordum "bu sera neden yapılıyor" diye. Cevap: "Komutanımız ve eşi taze sebze seviyorlar." Oysa bu yapılan sera tugaya yeter. Bu kadar masrafın alemi ne?

2003 yılıydı. O zamanın parasıyla işçilik hariç 100 milyara yakın bir para gitmişti. Ne diyelim, afiyet olsun! Ne de olsa tugay komutanı ve eşinin gidip bakkaldan sebze alıp yemeleri olmaz tabii ki. O seranın işletmesi için de en az 2 tane asker görevlendirirler.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Annem Ne Saf, Ne Masummuş

Askerliğimi 2002 - 2003 yılında Zonguldak /Devrek'te yaptım. Askerliğim esnasında yaşadığım bir sürü ilginç olaydan bir tanesini paylaşmak istiyorum.

Usta birliğinin ilk aylarında kardeşimden bir mektup gelmiş. Kardeşim mektubun başına besmele, içine de birkaç hadis yazmış. Mektubun içeriğini özetlemeye kalksam emin olun askerliği öven, komutanlara ve ulül emre itaati emreden hadislerden oluşan bu mektuptan olumsuz bir anlam çıkarabilmek için epeyce uğraşmak gerektiğini düşünürsünüz. Ama benim sevgili yüzbaşım (!) sadece mektubun başındaki besmeleyi görüp: "Sizin gibi irticacıları burayı bıraksak medrese yaparsınız. Seni askeri mahkemeye vereceğim, bu mektubu da delil olarak dosyaların arasına koyuyorum. Siz vatan hainisiniz" diyerek mektubu önce suratıma attı, sonra dosyaladı.

Zavallı annemse benim vatan görevini yerine getirdiğimi düşünerek geceleri rahat uyuyordu. Telefonda "oğlum komutanlarına itaat et, bu vatan görevidir, dolayısı ile dinimizin de emrettiği kutsal bir görevdir, aman ha güzelce askerliğini yap, sağ salim evine dön" diyordu. Annem ne saf, ne masummuş!

Kardeşimin yazdığı bir mektup yüzünden bir süre hayat bana zindan oldu.

Vergi İadesi Usulsüzlükleri

Ben askerliğimi, 1992-93 arasında asteğmen olarak Hava Kuvvetleri Karargahı'nda yaptım. Bu süre zarfında benim dikkatimi çeken ve hala dost meclislerinde anlattığım 5 küçük (!) olay var. Onları sizlerle de paylaşmak istedim.

1- Bizim zamanımızda vergi iadesi vardı, biliyorsunuz. Bütün harcamalarını askeriyeden yapan subaylar ay sonunda maaşının tamamı kadar harcama beyan edip fişleri dolduruyorlardı. Eğer açık kalan fiş miktarı olursa askeri kantinden boş fişler temin ediliyor, uygun şekilde doldurulup kaydediliyordu.

2- Ülke geneline göre hayli iyi maaş alan subayların hiçbiri ordu evleri ve askeri birimler dışında lokantaya gitmez. Çünkü askeri birimlerde yemek fiyatları sudan ucuz(!)

PKK'lının Cesedi

Urfa 20. Mekanize Tugayı keşif eriydim.

Birgün operasyona gittik, bir şey bulamadık. Dönüşte bizi bir dağın eteğinde kazılmış bir çukura götürdüler. Düz ekilmiş buğday tarlası, ama buğday biçilmişti. Çukurun yanında spor ayakkabı (mekap derlerdi) ve bir kaç kemik vardı. Tabii o an bir şey anlamamıştım; ama sonradan anlatıldığına göre o kemikler ve ayakkabılar bir teröriste aitmiş, kepçeyle üstünü örtmüşler.

Salih, bize ulaşan eski asker

Eşcinselliğe Bakış

Ben Kocaeli Kandıra 2 Tabur 4. Bölük 84/4 devre olarak askerlik yaptım. Anlatacağım olay hayatım değiştirdi ve hala psikolojimin bozuk olmasının en büyük nedenlerindendir.

Erzurumlu 84/3 tertip bir askerin, Mardinli 84/3 devre bir başka askere, gazinonun tuvaletinde tecavüz ettiğini duyduğumda şok olmuştum. Ben komutanların gereken cezayı vermesini ve dava açılmasını beklerken olay, bölüğü adeta bastırma ve sindirme yoluyla kapatıldı. Teğmen Ş. ve Astsubay N. bizi askerliğimizi zehir etmekle tehdit etti. "Bu olay dışarıya sızdırılırsa hepinizin askerliğinizi yakarız, sizi süründürürüz" dendi.

Mardinli askere çürük verdiler; diğer tecavüz eden Erzurumlu askere ise yaptığı iğrençlik karşısında sanki ödül verir gibi "Hilti" [?] lakabı takıldı. Her sabah er gazinosunun duvarında büyük ebedi komutanımız Mustafa Kemal Atatük'ün "dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz, daha sağlam askerle karşılaşılmamıştır" sözünü okuyup ağladığım günleri hala aklımdan çıkaramıyorum.

Markayı Kağıtla Kapattım

Sene 2000, Diyarbakır'ın ilçesi Kulp.

Olay trajikomik, ağlancak halimize gülmek gibi... Tahamülsüzlüğün bu kadarı da sadece zavallılık.

İç güvenlik taburundan subayların kalmaları için ek bina yapılıyor. Bina bitiyor, banyo kısmı için şofben takılmış. Ben de yazıcıydım. Birgün astsubay geldi, benden kağıt ve yapıştırıcı almamı istedi. Şaşırdım. Yeni binaya gittik, bana verdiği emir şuydu: "Şu şofbenin üstündeki marka var ya, onu kağıtla kapat!" Sebebini sormama gerek yoktu. Şofbenin markası İhlas idi.

İsimsiz, bize ulaşan eski asker

Kolay Harcanan Paralar

Ben askerliğimi Diyarbakır'da 2000 yılında yedek subay olarak yaptım. Yedek subayları orduda hiç kimse sevmez. Neyse, birinci hikayem tabur komutanı ve misafirleri hakkında.

Taburda görevli olduğum sürece tabur telefonunu hiç kullanmadım, gazinoda hiç veresiye yemek yemedim; ama buna rağmen her ay maaşımdan belli bir miktar gazino ve telefon parası kesilirdi. (Maaşım 450 milyon,kesilen para 45 milyon idi.) Bir ay maaşımdan 75 milyon kesildi telefon için. Hemen santral astsubayının yanına gidip "insaf et biraz, hiç telefon kullanmadan bu para kesilir mi?" diye sordum. Adam dedi ki: "Devlet tabur komutanına 1000 kontör bedava kullanma hakkı veriyor her ay için; ama tabur komutanının karısı bu kontörleri bir arayışta kullanıyor. Ayda yaklaşık 2 ile 4 milyar lira arası telefon parası geliyor. Biz bunun 1000 kontörlük kısmını devlete fatura ediyoruz, üstünü de taburda görevli düşük rütbeli subaylara".

Gazino ise tamamen komik; çünkü ilçedeki bütün üst düzey devlet memurları (kaymakam, belediye başkanı, emniyet müdürü, vali, hakimler, savcılar ve diğerleri) her haftasonu tabur komutanının misafiri olarak bütün aileleriyle birlikte gazinoda yiyip içerler ve bir kuruş para vermezler. Devlet baba sağolsun! Ama daha sonradan öğrendim ki meğer bu telefon görüşmeleri ve gazino için kesilen paralar aslında devlet tarafından zaten ödeniyormuş. Bizden kesilen paralar ise tabur komutanı ve bu tezgahta görev alan diğer kişiler arasında pay oluyormuş. Yani bir nevi mafyanın haraç alması olayı. Ayrıca bu olayları herkes biliyor. Sizce bu kadar çok kişinin beleş geçindiği bir sistemin, Doğu'daki terörün kim bitmesini ister?

Zİyaretçİ Sayısı