Türk Silahlı Kuvvetleri'nde 1994-2004 arası görevde bulundum. Burda anlatılan olayların her türlüsünü ve anlatmama yerinizin yetmeyeceği daha yüzlerce aşağılık vakayı, soygunu, hırsızlığı, ahlaksızlığı, şiddeti yaşamış biriyim. Bunlara karışmayanları tenzih ederim.
Sizlere Sarıkamış Askeri Cezaevi'nden biraz bahsetmek istedim. Yıl 2002.
Herhangi bir küçük sebepten (suçtan) dolayı tutuklanan bir asker cezaevi kapısından girer. Dış kapı kapatılır kapatılmaz bütün gardiyanlar askerin üzerine çullanır ve askere temiz bir dayak çekilir. Asker içeri alınır ve subay astsubay koğuşunun kapısına saat 10-11 gibi kelepçelenir. Arada yapılan sağlık muayanesi hariç yaklaşık gece 3'e kadar aç, susuz, kelepçeli bekledikten sonra gardiyanlar askeri sorgu odasına alır. Vücut muayenesi ve giriş kaydı adı altında iç çamaşırı dahil soyundurulur ve işkence başlar. Asker, (afedersiniz) "ben bacımla birlikte oldum, anam şöyle, karım böyle, ben ibneyim" gibi size en hafiflerini söylediğim ifadeler arasında orasına burasına cop dürtülerek dövülür.
Yaklaşık 2 saat süren bir sorguyla kaydı yapılır ve koğuşa gönderilir. Hızlandırıyorum: Uyumayan asker sabah kalkar. Traş süresi 15 saniye. Yetiştireceğim diye elini yüzünü keser. Tuvalet ihtiyacı süresi 30 saniye. Üstünü başını batırır. Eller sürekli yanda bağlı, baş önde. Akşama kadar küfür ve cop. Yemek süresi 1 dakika.
Suçu nedir bilmiyor, neyi savunacak? Dilekçe desen yasak, kalem yok. Avukat tutulacak parayı gardiyana verdi; ama avukat gelmez. Parası geldi ona kalmaz, ailesi geldi gardiyan bacısına asılır, utanmaz anasına sulanır. Börek yapmış anası, ama yiyemez. Gardiyanlar içeride yatan bazı kodaman askerlerle anlaşmalı, askeri haraca bağlar. Adidas eşofman alır gardiyanlara, sigara alır, marlboro light.
Müdür var, yüzbaşı. Bunları gerekli görür, kural sayar. Çıkmaz odasından. Astsubay desen gardiyanların destekçisi, kendisini gören yok. Savcı var, bunların askere müstehak olduğunu düşünür, umrunda değil. 2 ayda bir gelir; ama onla konuşmak bizim askere hayaldir.
Daha çok azı arkadaşlar bunlar; orada 1000 metrekarelik yerde yemeyi, yatmayı, yaşamayı başaran yaklaşık 250 asker vahşi şartlar altında Mamak'a, Diyarbakır'a rahmet okutur. Şaşırmayın, bunlar 2000'li yıllarda yaşandı.
Yatar asker. Uyusa da uyumasa da yorganı mutlaka gözünün üstüne çekmesi şart, yoksa cop yer kafaya. Yatar, ama uyuyamaz asker. Balık almak için devletin helikopterini Kağızman'dan Antalya'ya, baklava almak için Antep'e uçuran kolordu komutanı korgenarali düşünür. Göstere göstere devletin trilyonlarca parasını x inşaat, y ticaret üzerinden iç edip borsada çeviren istihkamcı yüzbaşı ve tayfasını düşünür. Tuzluca'ya tatbikata giden tugayın perişan halini düşünür. Tatbikat gecesinde Ermenistan sınırında kebap ve içki alemleri yapan koskoca tugayın sabah olunca top atışlarının tamamını ıskalayıp devletin paralarını karşı tepelerde hedef dışına gömmesini düşünür ve uyur.
İyi yok mu bu kurumda diyeceksiniz. Tabii ki birçok şerefli vatansever komutanlar, kahramanlıklar, güzel hatıralar, iyilikler var. Ama kötüye müdahale etmeye kimsenin cesareti ve haddi yok. Pislik o kadar yayılmış ve cesurlaşmış ki ben deşersem boğulurum korkusundan, sicil telaşından herkes siniyor ve susuyor.
İsimsiz, bize ulaşan eski asker