Sağlık Raporu Tutarsızlığı

Burada yazmak istediklerim genele kıyasla biraz farklı. Ben 2004 yılında uzman jandarma yazılı sınavında neredeyse derece yapmış, fiziksel yeterlilik (spor) sınavını hiç zorlanmadan geçmiş, bu alanlarda başarılı sayıldığım için mülakata çağrılıp olumlu rapor almış ve eğitim için kayıt yaptırmaya hak kazanmış biriyim.

Uzman Jandarma Okulu'na kayıttan önce almam gereken sağlık raporunu ise ne yazık ki alamadım. Buraya kadar her şey normal. Neticede fiziksel olarak bazı yeterlilikleri ön şart olarak belirleyen tek kurum TSK değil. Tuhaf olan, sağlık raporunu almamı engelleyen rahasızlığımın "L5 bilateral sakralize" olması. Sizi fazla teknik terime boğmadan olanları kısaca özetlemek isterim:

Bu rahatsızlık halk arasında "bel boşluğu" olarak bilinir ve büyük çoğunlukla doğuştan gelir. Omurganın tümünde görülen bir kusur değildir. Sadece bazı disklerin arasındaki standart boşluktan biraz fazlasına sahip olmanız anlamına gelir. Bu da en fazla -ortopedi uzmanı değilim ama- 'fıtık olma' ihtimalinizi ilerleyen yaşlarda biraz daha arttırır. Ancak bu durum kesin fıtık olacağınız anlamına gelmez. (Şu klasik örneği vermeden geçemeyeceğim: akciğer kanseri olanların çok büyük bir bölümü sigara kullanıcılarıdır ancak her sigara içen akciğer kanseri olmaz.)

Sadede gelmem gerektiğini biliyorum. Neticede sağlık raporu alamadım -şimdi düşünüyorum da iyi ki de alamamışım- ve haliyle uzman jandarma olamadım. Şimdi sıkı durun. Uzman jandarma olmaya gelince kusurlu olan zavallı bedenim, Genelkurmay'ın gözünde 15 ay boyunca askerlik yapmama engel değilmiş meğer. Alamadığım sağlık raporundan hemen sonra Keşan'da 84/4 tertip olarak askerliğimi tamamladım.

Nasıl mı? İki adet Kara Kuvvetleri, bir adet ordu denetlemesini başarıyla atlatarak. Benim olamadığım uzman çavuşlarımızdan çok daha fazla 3000 metre koşu yaparak. Alay atış takımında yer alarak. Hiç çarşı cezası yemeyerek. Aksine başarılı bulunduğumdan ekstra çarşı izniyle ödüllendirilerek.

Peki nasıl oluyor da Genelkurmay sağlığını yeterli görmediğinden kadrosunda da görmek istemediği bir adamın, çok tehlikeli bir silahla 15 ay nöbet tutmasını izin veriyor, intikallerdeki en hassas nokta olan haberleşme aracını komuta etmesini istiyor ve dahası muvazzaflar dahil tüm taburun sağlığını etkilleyebilecek erbaş gazinosunu ona emanet edebiliyor?

Aslında bir ara şöyle bir şey düşündüm: Askerliğimi tamamladıktan sonra dava açacak, gerekirse AİHM'ye gidecek ve emekliliğime kadar almam gereken tüm maaşlarım artı ikramiyelerimi tek seferde alıp bu davanın örnek teşkil etmesini sağlayarak Genelkurmay'ın personel ve muvazzaf alımlarındaki yeterlilik şartlarını tekrar düzenlemesini sağlayıp tarihe geçecektim. Hayal dünyası işte. Sonra vazgeçtim. Korktuğumdan değil bir yere varamayacağımı belgeleyen bir akşam haberini gördükten sonra. Haberde, görev sırasında başına gelen bir olay yüzünden artık yürüyemeyen bir uzman çavuş, mahkeme salonu kapısından abisinin ittiği tekerlekli sandalyeyle çıkarılıyordu. Ordu, ödediği 30 bin liralık tazminatı, çavuşun görevde kusuru olduğuna kanaat getirdiği için geri almıştı. Abisi genç adamı kucağına aldı. Tekerlekli sandalyeyi bıraktılar. Eski genç uzman ağlayarak şöyle dedi: 'Bunu da (tekerlekli sandalyeyi kastederek) istemiyorum, bunu da geri alsınlar.'

O gencin hali böyleyken ben nereye varabilirdim ki? Askeri yargı çok büyük ihtimalle nöbetlerde taşınan G3 piyade tüfeği ağırlığının fıtık etmeye yetmeyeceği gibi yüce bir bilimsel takdirle bağlayacaktı davamı. Enteresandır bırakın askerliği, fıtık olma ihtimalim sivilde başarılı bir judocu olmamı da engelleyememişti (hem de uzman jandarma sınavlarına başvurmadan yıllar önce). Ama gelin görün ki muvazzaf olmamı engelledi. Demek ki neymiş, muvazzaf olmanın fiziksel yeterliliği, ağır performans gerektiren bir Uzakdoğu sporundan daha üstte, hele hele 15 ay askerlik yapabilme yeterliliğiyle kıyaslanamayacak bir yerlerdeymiş. Yerseniz....

İsimsiz, bize ulaşan eski asker